15 Mayıs 2020 Cuma

12 Mayıs facebook notlarım


Hayatta hiçbir gruba mensup olmamak, KENDİN OLMANIN, dolayısıyla kaypak olmamanın yegane unsurudur. Kendi olamayanlar, kimin darısı çok olursa onun tavuğu olurmuş, Rüzgar nereden eserse arkasına alırmış, bugün A grubundaysa yarın B grbundan olurmuş. Ve bunlar piyon gibi borzanlık yapar, kraldan çok kralcı olur. Bir de asarlar, keserle, gürlerler; çünkü o anki dahil oldukları güçten cesaret alırlar. Bu tür insanlardan her türlü kötülük beklenir, dikkatli olmak gerekir. Çünkü bunlarda vicdan yoktur, çünkü akıl yoktur ve yaptıkları kötülükten kendi adına yapmadıklarını söyleyerek çabucak sıyrılıverirler. Zaten hiçbir zaman kendi olma kapasiteleri olmamıştır ki! Ve sürekli çemkirirler de çemkirirler... Faydasal bir icraatları yoktur ki...

Sosyal medyaya bakıyorum, hep din üzerinden bir atarlanma, din üzerinden fetvalar... Yemeyin artık bizi ya, biraz gerçekçi olun!

Survivor denilen TV programı ve figürleri Türkiye gündemini oluşturuyor; NEDEN? Eurovision'u yasaklayanların serbestisi mi?

Ben hiç Survior seyretmedim; ne kaybettim; hiçbir şey; ne kazandım; ZAMANIMI! Kusura bakmayın ama bu bir kapasite meselesidir!

Düşman dış güçler değildir, insanın kendi zihiyetinin ne olduğudur! Bilimsel ve gerçekçiysen, dış güçler hikayedir!

İktidarın kendini savunurken, bu ülkeyi dış güçlere yedirtmeyiz salvosuna hala inanılması..! Ben niye dış güçlere daha çok inanıyorum acaba; bu kadar Milliyetçi ve ülkemi asla terketmeyecek kadar çok severken!

Çapkın erkekler bana hiç heteroseksüel gelmiyor; bir de kulaklarına küpe takıp at kuyruğu saç yapmıyorlar mı? E bunları hetero sanan kadınlara ne demeli; Eşcinsel erkek mi seviyorlar acaba? Güya bu erkeklere biseksüel de deniyor ve eşcinsellikten bu noktadan kurtarabiliyorlar kendilerini... Masturbasyon niyetine ilişkiler!

Haberi tıklıyorsun, tam okuyacağın sırada reklam çıkıyor ve reklamı kapatma düğmesini öyle bir gizliyorlar ki... Pardon, haberi şeffaflaştırdıkları için, reklam arkada dönmeye devam ediyor, hiç kapatamıyormuşsun! Sinirden haberi okumadan kapatıyorum sayfayı. Lanet olsun reklamınıza! Haberinizi de okumayacağım, reklamınıza da boyun eğmeyeceğim!

Politika öyle çıkarcı bir şeydir ki, bilime sırtını döndürüp, hurafeleri övdürebilir insana; hem de vicdanını tavana astırarak!

Eğer din denilen şey, bir tek insanı bile doğal yapısından dolayı yargılıyorsa; bunun inanılacak ve savunulacak bir tarafı olamaz!

İnsanlara, insanlık alemine söylemek istediklerimden biri de "Hiç, ama hiç samimi değilsiniz!"... Karşılaştığımız zaman yüzünüze bakıyorsam, nezaketimden! Aslında yoksunuz gözümde!

2008'den beri, özellikle son yıllarda çok ciddi sınavlardan geçtiğime inanıyorum. Üniversite sınavı değil, yaşam sınavı. Tabiki de yapım gereği keni tercihim; tıpkı sürekli öğrenme arzumdan dolayı bu yıl bitirecek olduğum açıktan da olsa 4. üniversitem gibi. Evet hepsi benim tercihim; çünkü duyarlı yapıma uygun yaşamazsam, zaten sınava girme hakkını da kaybetmiş olurum. İnsanların yaşamlarına baktığım zaman, sadece ve sadece varoluş adına meşgaleleri varmış gibi. Duyarlılıkları o kadar samimiyetsiz ve göstermelik geliyor ki... O kadar oportünistler, yani çıkarlarına uygun davranıp yaşıyorlar ki; sonra da kalkıp bunun adına insanlık diyorlar, duyarlılık diyorlar... İşte geçirdiğim son 12 yılımda hayattan bunları öğrendim; Duyarsızlığı öğrendim, vicdansızlığı öğrendim, acımasızlığı öğrendim, ikiyüzlülüğü, yalancılığı öğrendim, hiç kimseye asla güvenilmeyeceğini öğrendim, vesaire... Ama doğa kanunu diyorlarmış bunun adına; işte onu hala öğrenemedim ve kabul edemedim. Bu yazıyı yazarken, kedi çığlıkları kulağımda... Ölmek istemiyoruz diye bağırıyorlar açlıktan. Anneleri çok ilgilenmiyor, dışardan beslenme yaşları da daha çok yeterli değil. Yani beslemeye çalışıyorum ama çok az yiyorlar; çünkü hala daha anne sütü emme dönemindeler, anne sıcaklığını hissetme dönemindeler. Sizler belki de diğer canlıların nasıl hayatta kalma mücadelesi verdiğinden bihabersiniz ve de doğanın kanunları diye umrunuzda olmayabilir bile. Ama aslında hayata kazandırılabilecek canlar da var. Eğer bazı annelerin ilk anne olmalarından dolayı deneyimsizlikleri veya süt kalitesinin düşüklüğü veya süt yetersizliği gibi durumları saymazsak, hayata kazandırılmaları çok mümkün. Doğum esnasında bile insan yardımına ihtiyaçları olabiliyor. Tabi doğal seleksiyon diyip işin içinden sıyrılabilirsiniz de duyarsız bir yapıya sahipseniz. bazıları gibi kısırlaştırıp doğurma haklarını ellerinden alabilirsiniz de. Hayatta kediler sayesinde çok şey öğrendim. Aslında ders çıkarabilme potansiyeliniz ve ders almak gibi bir niyetiniz varsa, hayatta her şeyden ders çıkarabilme, dersini alma durumu söz konusu. Ama kediler bana çok şey öğretti. En başta eğer istersen, sevgi ile türler arası bile çok sağlıklı bir iletişim kurulabileceğini öğrettiler. Tabi bu da bütün canlıların doğanın-bütünün bir parçası, birbirini tamamlayan unsurları olduğunu öğretti. Hayatta iki seçenek var insanın önünde; duyarlı bir insan mı olacaksın, yoksa içgüdülerinle bir hayvan gibi kendini gerçekleştiren bir canlı mı? Beni insanlardan soğutan da işte bu oldu; yani akıl ve konuşma yetilerine rağmen, duyarsızlğı seçmeleri. Sadece içgüdüsel bir varoluş mücadelesi içinde insan türü; çevresini asla düşünmüyor; en fazla yukarıda da belirttiğim gibi çıkarı için kendisinen başkasını da düşünüyormuş gibi yapıyor. Hiç kimse de bana demesin ki, sen ne yaşadın da biliyorsun; benim bilmediğim ne yaşamış olabilirsiniz ki; yakınlarınız ölmüştür, açlık sınırının altında yaşamış olabilirsiniz, şiddete ve tecavüze maruz kalmış olabilirsiniz, kaza geçirip bir uzvunuz kopmuş olabilir, vesaire. Ben bunları yaşamadan bile, yaşayandan daha çok acı çeken birisiyim. Sen bu acıları yaşarken katlimalara seyirci kalıyorsan, senin yaşadığın acıların ne olduğunu, duyarsız yapını ve de sadece kendi üzerinden kestiğin ahkamı bir sorgulaman gerekir. İnsanlar bırak şu kedileri yaa diyor... Yani duyarlılığını, insanlığını bırak demek istiyorlar. Yiyip içip yangel yat, sıç ve seks yap demek istiyorlar. Onlar zaten hayvansal güdüler-dürtüler ve her canlının gerçekleştirdiği şeyler; marifet mi bu? Araya şu cümleyi de sıkıştrımadan edemeyeceğim. Yan binamızın zemin katına sanırım dükkan açacaklar... Az önce bakımını yapan bir kişi "amınakodumun" kedisi diye bağırıyor kediyi kovalayarak(Melek kızım bu kedi de). Ne oldu diye yanındaki sorana da, sıçıyorlar diyor. Ulan senin bokun onunkinden kat be kat daha büyük değil mi ineğinki kadar olmasa da? Sıçmak kötü bir şeyse, sen içinde tut tutabiliyorsan bakalım. Dünden beri Pedro oğlum yok, umarım başına bir şey gelmemiştir. Hani hayattan kediler sayesinde çok ders çıkardım diyorum ya, bu laf değil; gerçekten kedilerin yaşamlarına şahit olsanız ve yaptıklarını görseniz, aman boşver, hayvan diyemezsiniz. Mesel Kınalı kızım tek yavru yaptı, kedi resmen sevindirik oldu(kedileri kısırlaştırarak, onların doğurma haklarını elleirnden almayın asla derim). Yavrusunu ne yapacağını bilemiyor. Bir kutuya taşıyor, bir benim koynuma bırakıyor, bir yorganın üstüne çıkartıyor, bir kollarının arasına alıp sımsıkı sarılıyor ama onu illaki yumuşacık konforlu bir yerde tutmaya çalışıyor. Lilly desen kendisine verdiğim tüm salamları, yavrularını doğurduğu yere taşıyor. Melek kızım, diğer kedinin bakmadığı yavrularla ilgilenmeye çalışıyor ama geçen yıllardaki gibi istemiyor artık bu fedakarlığı. Yani evde dişi kediler aslında bütün yavruları kendisinin olup olmadığına bakmadan emzirme durumu söz konusu olabiliyor. Yani duyarlılıkları insanı sollayabiliyor. Aslında konuyu çok da fazla uzatmak istemiyorum. Bu duyarlılık yordu mu beni; hem de çok. Şikayetçi miyim; böyle bir hakkım olabilir mi? Yaşamak kadar, yaşatmak da mecburi bir görevdir, sorumluluktur; eğer gerçek bir insansan!. Çünkü doğanın yaşam zincirinin halkalarından hangisi güçlüyse, diğerlerine yardımcı olmalı; çünkü zincir koparsa, hepimiz gideriz. Ve duyarlılığım sonucu aldığım en büyük ders de, insan türünün evrimini asla ve asla tamamlayamamış olduğu. Belki de insan türünden, duyarlılık anlamında daha fazla bir şey beklemem gerekiyor. Şimdi dünyada milyonlarca canlı açlıktan kırılırken, bazılarının hesaplarında milyonlarca lira tutmalarına karşı; SİZ GERÇEKTEN İNNA MISINIZ demek isterim. Gerçekten siz insan mısını? Ulan yarın geberip gideceksiniz; benciliğinizden sıyrılıp da huzuru ve mutluluğu çoğaltsanız olmaz mı? Şunu da eklemeden edemeyeceğim; hani sosyal medyada şu kadar yardım ettim diyenler var ya; hepsi de PR yapıyorlar. Yani çıkarlarını korumak adına "sözde yardım" üzerinden Public Relations, Halkla İlişkiler yapıyorlar! Bu tür insanlar, benim okuduğum bölümlerden olan Halkla İlişkiler'i de bokluyorlar. Gerçek halkla ilişkiler bu değil ki!

DEVLETİN HOMOFOBİSİ, EŞCİSNELLİĞİN TESCİLİ OLDU ADETA!
KÖTÜLEYEREK DE OLSA, EŞCİNSELLİĞİ MEŞRULAŞTIRDIĞI İÇİN, BİZ EŞCİNSELLER OLARAK ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ!
Yobaz kesim eşcinselliğin meşrulaştırılmasından şikayetçi ama aslında eşcinselleri kötüleyerek de olsa meşrulaştıranlar kendileri olduğu için teşekkür ediyoruz onlara. Eğer biz milyonlarca liralık tanıtım yapsaydık, devletin diyanet ve Cumhurbaşkanlığı seviyesinden eşcinsel gündemi katiyyen oluşturamazdık. Bu sayede devletin ve özel veya kamu kurumlarının, yandaş olarak ne varsa hepsinin de ne kadar homofobik olduklarını, kendi itiraflarıyla görmüş olduk. Bundan sonra eşcinsellik yok diye bir şey olamaz. Çünkü varolan bir şeye karşı çıklabilir ancak; hem de devlet seviyesinden. Şimdi yapmamız gereken, daha güçlü bir şekilde haklarımız için mücadele etmek...

Ablam diyor ki, senin de kaderin yokmuş; benim kaderim çok güzel de, kadersizliğim cahil toplum! Şikayetçi değilim ki kaderimden!

Halil Cibran ne diyor, onlar sizin değil hayatın çocukları, sizler onları dünyaya getiren birer aracısınız. Niye çocuklarınız üzerinden toplumsal projeler yapıyorsunuz ki; siz doğurdunuz diye sizin planlarınızı gerçekleştirmek zorundalar mı? Hayatlarını istedikleri gibi yaşamayacaklarsa, doğurmayın o zaman!

Adam dindar çocuğunu imam yapmak istriyor,
Adam GS'li çocuğununda öyle olmasını istiyor,
Adam hetero, çocuğunun eşcinsel olmasını kabul edemiyor..
NEDEN; ÇÜNKÜ APTAL VE CAHİL!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder