15 Mayıs 2020 Cuma

10 Mayıs 2020 facebook notlarım

Netflix kanalı insanları eşcinselliğe özendiriyor diyen yobazlara Savcılıktan jetflix karar; herkesin hür iradesine karışamazsınız

Anne-baba omak isteyenler; çok geç çocuk sahibi olmayın ki, çocuklarınız sizinle arkadaşça bir hayat sürebilsinler. Yoksa benimkiler gibi dedeniz veya nineniz yaşında çocuk sahibi olursanız, o çocuklara ne gelecek hazırlayabilirsiniz, ne de onları geleceğe. Hatta yaş itibariyle hayata erken veda edeceğiniz için, onları yalnız bile bırakma ihtimali de çok yüksek. Hatta hatta bu durum çocuklarınızda, yaşlanınca bize baksın diye dünyaya getirmişler duygusu yaratabilir. Oysa bir çocuk sağlıklı ebeynleriyle hayata hazırlanmak ister, geçmişe baktığı zaman birlikte geçirilmiş zamanları hatırlamak ister; bunu çocuklarınızdan esirgemeyin! Ben 50 yaşındaysam, şu anda 70 yaşlarında anne babamın olmasını istemez miydim? Oysa babam 43 sene önce öldü. Unutmayın ki hiçbir çocuk erken yaşta ölmüş veya sağlık problemleriyle boğuşan yaşlı ebeveynleriyle çok mutlu olamaz. Haa, çocuklarınızın mutluluğu ve geleceğine dair kendinize güveniyorsanız, o zaman bir şey diyemem... Tabiki de beni hayata getirmeye bir aracı oldukları için ebeveynlerime sonsuz teşekkürler. Bu yazdıklarım, benim kendi durumumdan şikayetçi olduğum anlamına gelmesin kesinlikle. Ben şu anda onların yaşlı ve hasta olarak bile hayatta olmalarını o kadar çok isterdim ki. Başkalarını bilemem ama şu hayatta anne baba kadar seni düşünen hiç kimse olamuyor. Bu söylediklerime yıllarca çocuk sahii olmak için mücadele verip de geç çocuk sahibi olmak zorunda kalanlar dahil değil... Doğum kontrolünün ne demek olduğunun bilinmediği dönemlerde istem dışı çok çocuk sahibi olmak zorunda kalan anne babalar da dahil değil...

Kedilerimle ilgili son dönemlerde yazı yazmıyordum. Çünkü kendi dertlerim boyumu aşınca, biraz özgür bıraktım onları. Bu özgürlük en çok sevdiğim Jaizze kızımın başını yaktı. Çünkü sadece o kayboldu bu özgürlükten. Oysa en akıllısı oydu, en çevik olanı oydu... Onun başına bir şey geleceği hiç aklıma gelmezdi. Başına bir şey gelmese mutlaka gelirdi şimdiye kadar.
Suzi artık bağımsızlığını tam anlamıyla ilan etti. Evin etrafında dolaşıyor ama içeriye girmiyor artık. Kapatacak diye korkuyor sanırım veya tamamen sokak kedisi olmayı tercih etti.
Büyük kedilerden 4 erkek kardeş olan çete tayfasını hala koruma altında tutuyorum. Üstelik o kadar vahşi olmalarına rağmen. Ama içlerinde o kadar büyük sevgi varki bu şerafettinlerin. Hem tırmalıyorlar beni, hem de bensiz yapamıyorlar. İşte o sevgileri onları özel bir koruma altına almama sebep oluyor. İsimleri Nohut, Harry, Hans ve Kadayıf!
Artık diğer büyükleri kendi haline bıraktım; istedikleri zaman gidiyorlar, istedikleri zaman dönüyorlar. Şu anda evde yeni doğmuş 7 yavru var, sanırım Lilly'nin yan bahçeye yaptıkları da her zamanki gibi 5 tanedir. Artık evden yiyecek taşımaya başladı onlara. Verdiğim salamları kendisi yemiyor, onlara taşıyor. Hayatımda onun kadar yavrusunua düşkün hiçbir kedi görmedim. Onları korumak adına insanara saldırabiliyor.
Bu sene evdeki dişi kedilerden 5 tanesi hamile kaldı, 4 tanesi doğurdu. Yeni doğanlardan 2 kayıp var. Chitosh kızım hamile kalamadığı için çok mutsuz hala. Yalnız Carol belki ilk anneliğinden olsa gerek, yavrularıyla çok ilgilenmiyor. Yavruları da sürekli bağırma halindeler. Küçük bey de işte ordan oraya... Fırıl'ın doğumuna da az kaldı. karnı büyük. En az dört yavru bekliyoruz.
Ayı Pedro'yu sosrarsanız bildiğiniz gibi, Boz kediler sıpa gibi oldular.
Pırıl ise artık engelli olmasına rağmen dışarıya çıkıp dönebiliyor.
Melek gene evdeki tüm kedileri emziriyor. Geçen yıl parktan getirdiğim 1 yaşındaki Küçükbey'i bile emziriyor. Sanki anne olmak için doğmuş ama bugüne kadar son iki yavrusu hariç hiçbir yavrusunu(Toplamda 10 yavrusu öldü) yaşatamadı; süt yetesizliği veya süt kalitesizliği... Yüzyılın annesi o!
Toplam sayı mı? Sayamıyorum artık; 30 kadar...
Bu sabah Kadayıf oğlumu bulamadım. Sokakları aradım, en yakınımdaki 10'larca arabanın altına baktım yok. Sonunda evin içinde gelen miyav sesi beni çekmecelere götürdü. Akşamdan çekmecenin içine girmiş. Hem bulduğuma sevndim, hem geceden beri çekmecenin içinde beklediğine üzüldüm...

Sporda kadın ve erkek kategorisi niye var; orantısız bedensel güç yüzünden. Trans kadınlık nedir; erkek bedeninde kendini kadın cinsiyetinde hissetmek ama bedenin sonuçta bir erkek. Şimdi ben erkek bedeninde bir kadın-eşcinsel olarak, kadın arkadaşlarımla tenis veya badminton oynarken, aramızda fiziksel güç olarak orantısızlık yok diyebilir miyim; mesela badmintonda smaç vuruş yaparken, erkek rakiplere yaptığın smacı yapmak istesen de yapamıyorsun; çünkü üzerlerine gelen topu karşımalarını boşverin fiziksel olarak zarar bile verebiliyorsun! O yüzden trans arkadaşlar, biraz yerçekimi kuvvetine uygun şekilde mantıklı düşünün diyorum. Hani siz trans kadınlar kadın kategorsinden yarışmak istiyoruz diyorsunuz ya; olmaz böyle bir şey; sizin kafanız kadın olsa da bedeniniz erkek. Trans erkekler de erkek kategorisinden yarışırlarsa yetersiz kalırlar.

Rap müzik değildir, müziğin katilidir! Çünkü müzik melodidir. Sözler olmadan da yapılabilir müzik; duygu işidir çünkü!

80'lerde beni en çok etkileyenler... Modern Talking, Wham-George Michael, Michael Jackson, Madonna, Cyndi Lauper, Duran Duran...

Dünya tarihinde 80'ler müzik açısından devrimsel yıllardı. Video klip ve video müzik kanalları o dönem çıktı. Müzik bir anlamda görsellikle daha etkili hale geldi ve de dolayısıyla tüm zamanların en büyük starlarını yarattı. Bir daha Maddona veya Michael Jackson'un, hatta Geoge Michael ve Whitney Houston'un üzerine çıkacak sanatçılar olmayacak. Onlar evrenin gezegenimize hediye ettiği birer müzik tanrı ve tanrıçalarıydı...

Kelli felli adamlar çıkıyor, durmadan eşcinsellik hastalık, sapıklık, günah, ahlaksızlık, yozlaşma, vs. bağırıyorlar. G. zekalıca!

Kusura bakmayın ama ben, bilimsel dayanağı olmayan şeylere inanmayı sağlıklı bir beyin yapısı olarak görmüyorum!

Türkiye 1500'lü yıllarda yaşayan bir ülke. Çünkü günümüzde nasıl KoronaVirüs salgınının sebebi eşcnsellik olarak gösteriiyorsa, "yaklaşık 500 sene evvel, III. Murat zamanında Takiyiddün Efendi’nin zamanın en ileri rasathanesi veba salgının nedeni olarak görülerek Şeyhülislam Kadızade’nin fetvası sayesinde denizden yapılan top atışları ile yerle bir olmuş(cümlenin tırnak içi bölümü Ahmet Çubuk'tan alıntılandı)". Aslında bu zihniyt Ortaçağ zihniyetiyle aynı olduğu için, şu anki iktidar zihniyeti tıpatıp Ortaçağ zihiyetidir bence. Çünkü din üzerinden fetva veriliyor ve dini yaşam insanlara resmen dayatılıyor. Laikliğimiz ve demokratik oluşumuz kağıt üzerinde kalıyor. Türkiye'de insan hakları yok, adeta sadece din hakları var gibi bir durum hissediyorum ben. Yani bir insanın cinsel yönelimi hukuki çerçevede ele alınınca, mesela barolar tarafından savunulunca, hemen suç minvalinde o baroların yapısı değiştirilmeye başlanıyor ve ve ayrımcılığa karşı çıkmak suçmış gibi savcılığa şikayet ediliyor. Ama radikal dincilerin ayrımcı ve bir kesimi nefrete hedef gösteren söylemi din ifadesi özgürlüğü çerçevesinde suç teşkil etmiyor. Çünkü savcıllığın burada kimlere vfe neye hizmet ettiğine de bakmak gerekiyor.

İki türbanlı kadın bir TV programında konuşuyorlar. Ben önce Twitter'da gördüm. Konuk türbanlı, ailesiyle birlikte 50 kişiyi öldürmekten bahsediyor. Ayaklarını denk alsınlar diye de tehdit ediyor. Program sahibi türbanlı da 4 ayaklarını denk alsınlar diyor. 15 temmuz falan deidiklerine göre FETÖ'cü olarak tabir edilen kesimden bahsediyorlar sanırım; biz laikler, demokratlar ve Atatürkçüler, hatta dinsizler bundan alınmamalıyız değil mi? Çünkü biz sol-liberal-özgürlükçü-sosyalist kesim kim, kısaca muhafazakar-şeriatçı kesim kim; aramızda dağlar var. Yani alakamız olamaz, OLAMAZ! Hatırlıyorum da bu Fetöcü denilenlerle, şu anda onlara karşı olanları açıkçası ben aynı kesim olarak biliyordum. Sonra ne oldu da bölündüler ve birbirine düşman oldular, sıradan bir vatandaş olarak elbet ben bilemem. Çünkü açlık sınırının altında yaşayan bir vatandaş, geri planda neler olduğunu nereden bilebilir ki? Ve işin en ilginci, nasıl bunlar keskin bıçak gibi ikiye ayrılabildiler; yani bunların birbirinden kolayca ayırt edilebilecekleri belirgin kimlikleri mi vardı? Yoksa birden güçlü olan tarafa mı geçti herkes? Ve bu konularla hiç ilgilenmiyorum biliyor musunuz; yani bana ne. Çünkü o kadar zıt kutuplardayım ki bu tür zihniyetlerle; çünkü ne dini inancım var, ne de iktidar gibi şeylerin doğru bir şey olduğuna inanıyorum. Çünkü eşitlikle ve özgürlükle, bilim ve sanatla bağdaşmıyor bu tür zihniyetler. Seyrediyorum sadece. İnsan haklarının, demokrasinin, eşitlik ve özgürlüğün, bilim ve sanatın, saygı ve sevginin-hoşgörünün yanında bu tür dalaşmalar çok cahilce geliyor bana... Sonra iki türbanlının sohbeti tepki görünce birisi özür diliyor, birisi de üzgün olduğunu söylüyor. Ne değişti, ne değişecek; sadece o anki tepkiye karşı paçalarını kurtardılar. Kafaları gene aynıdır. Yani içlerinde öldürme duyguları mevcuttur büyük ihtimal. Nasıl bir kafadır ki bunlar; hem din tarafındalar, hem de öldürmekten bahsediyorlar. Yani Atatürk'ün 100 sene önce öngördüğü gibi bir şeyleri paylaşamayınca birbirlerini yeme durumu söz konusundan dolayı bana ne diyebirim ama bu topraklarda ben de, biz de yaşıyoruz ve demokrasi varsa, herkes ölçüsünü bilmeli; ben iktidar tarafındayım, asmalı kesmeli konuşma özgürlüğüne sahibim diye bir şey olamaz. Gerçi konuşanların kim olduğuna bakarak boşver diyebiliriz ama gücün tarafında yer alan bu yobaz zihniyetlerin ne yapacağı hiç belli olmaz çünkü... Haa, sohbetteki ayaklarını denk alsınlar diye tehdit edilen kesim biz olmadığımız için, biz laiklere bir şey yaparlar mı bilemeyeceğim diyeceğim ama fırsatını bulsalar daha beterini yaparlar... Çünkü birbirleriyle herhangi bir sebepten dolayı ayrılmışlar olabilirler ama şeriatçı kesimin asıl karşıtı zaten laikler değil mi?

Sevda Noyan diyor ki: "15 Temmuz kursağımızda kaldı, istediklerimizi yapamadık. Boş bulunduk... Yanlış anlaşılmasın, doğru anlaşılsın; bizim aile 50 kişiyi götürür. Bu konuda çok donanımlıyız maddi ve manevi olarak. Liderimizin yanındayız ve asla yedirmeyiz bu ülkede, onu söyleyeyim. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede hâlâ 3-5 var, benim listem hazır."
Esra Elönü de diyor ki: "'Ayak' az kalır bence, 4 ayaklarını denk alsınlar" diyerek yanıt vermişti.
Sevda Noyan sosyal medyadan da havasını atmaya devam etmiş...
"Evet açık ve net söylüyorum. Hiç birinizden korkmuyorum hain zombiler. Şayet bir kez daha bu ülkede darbe yapmaya kalkarsanız sonunuz hiç iyi olmayacak bunu çok iyi bilin. Yaptığınız hakaretleri attığınız iftiraları size iade ediyorum... Bilin ki hiç etkilenmiyorum.. Hain zombiler.
Konuşmam niye size dokundu tekrar darbe yapmayı mı planlıyorsunuz? Bu sefer kaçacak delik bulamazsınız. Sahte hesaplarla istediğiniz kadar saldırın, hiç etkilenmem. Alışkınız sizin iftiralarınıza... Liderim Recep Tayyip Erdoğan... Sonuna kadar onun yanındayım."
Esra Elönü de diyor ki: "'Ayak' az kalır bence, 4 ayaklarını denk alsınlar" diyerek yanıt vermişti.

Şimdi nasıl bu üslüpsuz yobaz kişileri TV'de program yaptırıp saçma sapan konuşturuyorlar diyebilriz; ARZ TALEP MESELESİ desek!

Türbanlının biri, diğer türbanlı için, konuğumun "ayaklarını denk alsınlar" ifadelerine müdahale etmeliydim demiş ama sen de "4 ayaklarını denk alsınlar" demişsin. Sana kim müdahale edecek peki? Önce sen kendine müfdahale etsene. Konuğun senin düşünceleirne tercüman olmuş, sen de konuğunun cümlelrini iki ile çarparak dört ayaklarını denk alsınlar diye tehdit etmişsin. Bunlar gerçekten salak mı, yoksa milletle dalga mı geçiyorlar? Gerçi karşındakini salak yerine koymak, apayrı bir salaklıktır; senin onu salak yerine koyduğunu anlamadığını sanmak, daha salakça bir salaklık olduğu için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder