Ama bütün bunlara rağmen-mutlu yaşamayı öğrenmesine ve bilmesine rağmen defalarca da canımdan can gitti. Çünkü vicdanlı bir insan olunmuyor, doğuluyor. Hal böyle olunca da giden bir cana ve yapılan tüm haksızlıklara, insanlık dışı eylemlere, olaylara çok üzülüyorsun. Ben yapım-doğam gereği hep güçsüzün yanında durdum; bu insanlara karşı da böyleydi, insanların esareti altındaki hayvanlar için de, hatta bitkiler-yeşil-doğa için de. Bakınız benim derdim birilerine bir şeyleri anlatmak ve anlmalarını beklemek değil; çünkü bazı insanlara ne söylesen boş; çünkü onların yapıları, dolayısıyla hayata bakış açıları farklı. Çünkü onlara örneğin kasaplara, çiçekçilere karşı olduğunu anlatmak imkansızdır. Şekilci dünyanın, insanları sömüren dükkanlarını, mağazalarını saymıyorum bile. Saça şekil veriyorlar; ulan saçına şekil vereceğine bir kitap oku da beynine şekil ver akılsız! İnsanoğlu doğa üzerinden ticaret yaparken, doğayı katlettiğini zannetmiyor; o zannediyor ki, her şey insanlar için! NAH İNSNALAR İÇİN!
Dolayısıyla duyarsız ve bilinçsiz dünyadan soyutladım kendimi; doğama-doğaya uygun yaşamayı seçtim. Canlı olarak hayvanlara yakın hissettim kendimi, insan olarak sosyalleşme ihtiyaçlarım dışında hayatımı hayvanlarla paylaştım ve onlarla paylaşmaya devam ediyorum vicdanen. Çünkü ne ben insanların beklentilerine karşılık verebilirim, ne de insanlar benim. İnsnaların dünyası menfaat üzerine kurulu ve ihtiyacı olmayan her şeyin kendisinin olmasını isteyen bencil bir yapıya sahip. Oysa hayvanlar sadece ihtiyacı olanı kadar istiyor. Onların ne yatları katları oluyor, ne de ihtiyaç fazlası gayri menkulleri ve banka hesapları; doğanın bir zinciri olarak(market zinciri değil) üzerlerine düşen makul yaşamlarını gerçekleştiriyorlar. Ulan bizim beyinsizler uzaydan veya öte dünyadan yer parsellemeye çalışıyorlar; niye akıl denilen unsuru düzgün bir şekilde kullanılmaz ki; içinde yaşadığın gezegeni koru, vicdanlı bir insan ol; al sana uzay, al sana öte dünya!
Lafı fazla uzatmayayım; biraz önce dediğim gibi çok mutlu oldum az ile yetinebildiğim için ama çok da acı çektim bu düyanın-bu yaşamın-insanların inşa ettikleri yapının dışında kalarak; insanların çevre katliamlarından dolayı ve de doğanın bir parçası olarak doğal gidişlere bile çok üzüldüğüm için. Evet bağlayayım artık konuyu. Ben kedileri çok seviyorum bilindiği üzere; hatta kendim kedi gibi bile hissediyorum; normaldir, çünkü ben bütün canlıların eşit görüyor ve eşit yaşama hakkı olduğuna inanıyorum. BU TÜR HİSLERİM BELKİ DE EVRENİN BİR BÜTÜN OLDUĞUNA İNANCIMDAN VE HER BİR PARÇANIN EŞİT VE BİRBİRİNİN TAMAMLAYICISI OLDUĞUNA İNANMAMDANDIR. O yüzden kediler de bizden veya biz de kedilerdeniz gibi bir durum söz konusu benim için...
İşte, katlilamlar yüzünden veya seleksiyon sonucunda onların her gidişinde benden bir o kadar ben gidiyor; bir insan kaç kere ölür bilmiyorum ama ben her bir kedimin hayata vedasında tekrar ölüyorum; çektiğim-hissettiğim acıları anlatamam. Çünkü onlar bir kağıt, oyuncak bir bebek veya hissiyatı olmayan canlılar değil ki. Eğer iletişim kurmayı denerseniz, insanlarla kurduğun iletişimi onlarla da kurabilirsiniz. Çünkü her canlı, kapasitesi ölçüsünde gerçekleştiriyor kendini ve insanın daha sosyal olması, diğer canlılarla iletişim kurulamaz anlamını taşımaz.
VE BEN İNSNALARIN HAYVANLARI KURBAN ETMELERİNİ, KATLETMELERİNİ KABULLENEMİYOR, ONLARA BİR MAL GÖZÜYLE BAKMALARINA İNANAMIYORUM. VE İNSANLARLA İLETİŞİM KURARKEN BUNLARI DÜŞÜNDÜĞÜMDE KENDİMDEN DE UTANIYORUM. ÇÜNKÜ BU HAYVANLARA BUNLARI-KÖTÜLÜKLERİ YAPAN İNSNALARLA BEN NASIL DOST OLABİLİYORUM Kİ-OLABLİRİM Kİ-OLMUYORUM DA ZATEN; İNSAN YAPISINA İHTİYAÇTAN SOSYALLEŞİYORUM SADECE!
Bugün "BirCan"ım daha gitti; adı Bircan olan yavrum kedim. Melek kızın belki sütü yetersiz olduğundan, büyük ihtimal de öyle. Gerçi bazı kedilerde görüldüğü üzere sorumsuz bir anne de sayılabilirdi; doğurduğu üç yavrudan ikisi zaten çok fazla yaşamadı ama tek kalan belki hayatta tutunabilirdi diye düşündüğüm Bircan da gitti. Adına da tek kaldığı için Bircan demiştimn. Artık yemek yeme dönemine bile gelmişti, yiyiyordu da ama yeterli anne sütü alamdığından fazla gelişemiyordu. Lilly'nin yavruları onun 3 katı oldu ama o tıfıl kaldı. Lilly çok emzirmek istedi ama o koklayıp annesi olmadığını anladığı için emmedi. Ama annesi Melek'in sorumsuz anneliği yüzünden Lilly'nin koynunda yattı hep, sonra Çitoş'un. En çok da hep benim koynuma koştu geldi. Ve bugün son koşmaları oldu bana. Ağaç gibi tırmanıyordu yavrum ve kucağımda ya da omzumda duruyordu.Yaşama umudu olan bakışlarını düşündükçe kahroluyorum. Kedilerin ölürken bir günlük veya 7-8 saatlik bir can çekiş süreleri olur içli içli. Bunlara şahit olmak, yşamın ne kadar değerli olduğunu anlatır insana....
Gerçekten ne kadar boş şeylerle uğraştığının farkında mı insanlar? Bu son cümlemi kocaman kocaman yazdığımı ve altını kalın kalın çizdiğimi düşünün. Evet çok boş şeylerle uğraşıyor insanlar. Hayvanların içgüdüsel yaşamından bile daha basit ve çirkin! Çok mu gerekli kin, nefret, sevgisizlik ve savaşlar..? İşte insnalar bunları yapıyorlar ve böyle yaşadıklarını görmemek için ya şuursuz olmak gerekiyor, ya da duyarsuz ama ikisi de mevcut insanlarda. Yaa şu son bir aydır ülkemizdeki sürece bakar mısınız bir; adamların iktidar olmak için neler yaptığına şahit oluyoruz ve benim bünyem kaldıramıyor bunu. Bi' kedilerin dünyasına inseniz, ne kadar basit, saçma olduğunuzu göreceksiniz. Başta da söylediğim gibi aslında ne söylesem boş. Tek dileğim, insnaların 70-80 yıllık hayatlarını egolarından kurtarıp daha vicdanlıca, daha duyarlıca, daha sevgi içinde yaşamalarını temenni ediyorum. Öülüm döşeğine düşünce, ben ne yaptım diye sorunca kendinize, ne cevap vereceksiniz acaba? Bir kedi için bile bir şey yaptınız mı?
Son olarak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. rejim falan yapmayın şekilci sünyanın tuzaklarına düşerek. Yaşamak güzel ve yaşamak için de bağışıklık sistemimizin güçlü kalması. Eğer Bircan yeterli anne sütü alıp bağışıklık sistemini muhafaza edeblsydi, yemek de yiyebilecek, yedikleri de fayda edecekti. Büyük kediler bile herhangi bir sebepten dolayı yemeden içmeden kesiince ölüyorlar. Herkesin bir şekli var ve o şekli bize dayatılana benzetmeye çalışmayalım. Burada da hayvanların dünyasıyla irtibat kurabilirseniz, bakış açınızı düzelteblirsiniz belki.
Bircan'ımı da peçeteye sarıp çöpe bırakacağım. İnsanlar, öldükten sonra yapılan törenler falan o kadar anlamsız ki. Tek önemli şey; sevgi, barış, hak, adalet gibi erdemler. Dünyevi şeylerin hepsi boş, boş; anlayabiliyor musunuz? Kediler ölürken sahipleriyle göz teması halinde oluyorlar ve hep onlara bakarak inliyorlar. Sanki yaşam konusunda yardım talebinde bulunuyorlar... Hayatta en çaresiz kalınan şey işte bu! Evine pis diye, hastalık ve mikrop bulaşır diye kedi almayan insnalar; en büyük hastalık ve mikrobik şey sevgisizliktir. Ve bütün musibetlerin sebebi de sevgisizliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder