28 Haziran 2018 Perşembe

Kaybetmek nedir?

En zor sınama, insanın sevdiklerini kaybetmesiyle!


Bugün Kadın Voleybol Takımımız Amerika'ya karşı 3-2 çok pis kaybetti. Esra arkadaşım tenis turnuvasında ikinci seti 6-1'lik skorla kazanmasına rağmen 3. seti kaybederek maçı da kaybetti. Ama bu kaybedişlerin bir oyun olduğunu ve aslında o kadar da önemsenmemesi gerektiğini ne zaman anlıyor insan biliyor musunuz; sevdiklerini kaybedince. Dün bir pıtırcık yavru kedisi bizde yuvalandı. İyi güzel de diğer 8 kedi eve misafir kabul etmiyor işte. Ama alışacaklar, başka çaresi yok. Bugün farkettim ki benim yavru kedilerden biri yok. Evin her bir köşesini aradım taradım yok. Sokaklara çıktım aradım, gene yok. Nasıl olurdu yaa, aklım almıyordu. Çünkü daha 3 aylıktılar ve dışarı çıkarmıyordular, pencereden de atlamaya cesaret edemezlerdi daha küçük oldukları için ve dışarıya çıkmak gibi bir alışkanlıkları yoktu. Soğumuştum hayattan gene. Bana çok ağır geliyordu böyle şeyler. Aman bir kedi yavrusu, nasıl olsa bir gün gene terkedecekler seni, diyemiyordum. Kalbim nasıl acıyordu biliyor musunuz..? Onu düşünüyordum şimdi ne yapıyordur? diye... Korkuyor mudur, canı yanıyor mudur? Özlüyordur da evini, ailesini... Hiçbir şey yapmayıp yatmaya karar verdim. Ama uyuyup uyanıp kalbim zehir gibi sızlıyordu. Bulmaya, hatırlamaya çalışıyordum, nasıl ve ne zaman olmuş olabilir diye. En son ne zaman hatırlıyordum onu, hangi saat ve hangi dakika..? Aslında şimdiye kadar olmadığı ilk anda farkederdim yokluğunu şimdi farkettiğim gibi ama ihmal mi etmiştim? Sabah arkadaşa maça, öğleden sonra yüzmeye, akşam tenise... Bu zaman diliminde hiç saymamış ve kontrol etmemiş miydim kedileri? Evet, bugün saymamış ve eksik var mı diye kontrol etmemiştim sanırım. Belki de varolduğu için buna ihtiyaç duymamıştım ama yoktu işte yavrunun birisi. Eksiksiz olarak en son, dün bilgisayar masasında 5'i bir arada yatarlarken hatırladım. Mucizeye o kadar çok ihtiyaç duymuştum ki yatmadan önce. Bir yerden çıkıp geliverseydi keşke... Yatarken de hep umut ediyordum bir yerden çıkıp geleceğini; şimdi olmasa sabah... Bir ara anneleri Lilly geldi gitti ama Lilly bile umrumda değildi artık. Zaten Lilly de bu sıralar onları sütten kesme döneminde sanırım; çünkü sokaklarda gezmelerde. Siz geceleri kıtır kıtır mama yiyen kedi sesleri duyar mısınız yatarken..? Gene öyle bir ses; acaba dün gelen pıtırcık mı bu, yoksa hangisi? Hem bir Lilly gelmiş mi bir bakayım dedim. Yavrulardan 3 tanesi tekir, kaybolan da bu üçünden dişi olan. Işığı açtım; tekir 1, tekir 2, tekir 3... Tekrar tekrar sayıyorum gerçekten mi? diye. Sonra kafamı sallıyorum acaba rüya mı? diye. Evet tatlı kızım evdeymiş, kaybolmamış. Ona sarıldım, öptüm kokladım, sevinç gözyaşları döktüm. Ona tekrar kavuştuğumdaki mutluluğu inanın sizlere anlatamam. Hani dünya bir yana, ona kavuşmak bir yanaydı. Dışarıya çıkıp dönmüş olamazdı, mutlaka evin bir köşesinde uyumuş olmalıydı. Kısa bir süre sonra tekrar kayboldu; gene aramaya başladım nerede uyuduğunu öğrenmek için. Dolaplardan birinin üstünde ama kitaplarla dolabın kirişinin arasında uyuyormuş. Oysa dolabın üzerine bakmıştım ama kitaplarla kiriş arası hiç aklıma gelmemişti. Yaa ben nasıl bir insanım; insana dair kayıpları bile kabulleniyorum da, hayvan kayıpları beni öldürüyor resmen. Lilly de geldi ve pencereleri kapattım hemen başlarına bir şey gelmesin diye. Aile tamdı böylece. Artık rahat ve huzurluydum. Dünya yanabilirdi. Not: kediler normal odanın içinde yatarlarken, yabancı kedi yavrusunun gelmesinden dolayı dış salona geçtiler dünden beri. Çünkü tahammül edemiyorlar yabancıya. Kaybolan kedi de bu durumu hazzedemediği için dışarıdaki dolabın gizli bölümüne yatmış ya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder