13 Ocak 2018 Cumartesi

Yaşam, kendini gerçekleştirerek bir varolma şekli

Fotoğrafın yazıyla ne alakası var diyebilirsiniz? Tatlım, tatlım!

Bugün Açık Öğretim sınavları günüydü. Kendimi bildim bileli okuyorum... Bu bir alışkanlık, bir yaşam biçimi, bir kendini gerçekleştirme şekli varoluş adına... Aslında sürekli sınav stresi altında yaşamak da bunaltıyor insanı; bir baskı oluyor insanın üstünde ve bu yüzden bazı keyif aldığın şeyleri erteleyebiliyorsun. Bazen çok derse çalışıyosun, kafa karıştırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor, bazen hiç çalışmıyorsun, çıkmış soruların aynısı çıkabiliyor. Ama bugün sıkı bir tarama yapmama rağmen geçmiş çıkmış sorulara, çok detaysal sorular vardı.

Ama sürekli okumanın ve sınava tabi olmanın, disiplinimi koruduğuna ve de akıl ve mantık yürüterek bile olsa başarma kapasitemi arttırdığıma inanıyorum. Düşünseniz ya, bir insan, işte 22 yaşına kadar üniversitesini okumuş, 25-26 yaşına kadar yüksek lisansını falan yapmış, hadi bilemedin 30 yaşına kadar haşır neşir olmuş belli bir noktaya ulaşmak için "mesleki amaçlı eğitim"ini tamamlayarak, bir de bu var ülkemizde değil mi; üniversite meslek amaçlı okunur, öğrenmek için değil, sonrasında ne kendini günceller insanlar bilgi ve eğitim konusunda, ne de öğrenmeyle ilgili bir dertleri kalır. Eğitim geleneksel toplumlarda bir dönemdir sadece bir görevmiş gibi yapılan. Sevemeyiz eğitimi; belki sisteminden, belki de Rönesans'ı yaşamayıp genetikselleştirmememizden!

Her seferinde bu son diyorum ama zamanı güzel-iyi değerlendirmek adına yeni bir bölüme başlıyorum. Aslında 20'li yaşlarımın başında en az dört bölüm bitireceğim diye kendime söz vermiştim. Başbakan Tansu Çiller'in 4 üniversite bitirdiği söyleniyordu o dönem ve ben niye yapmamayaydım bunu. Belki 2 yıllık fotoğrafçılık da okuyarak 5. bölümümü de bitiririm Felsefe'den sonra.

Dönüşte minübüsün radyosunda "tatlım tatlım" diye bir şarkı çalıyordu... Allahallah... Böyle şarkı mı olur? dedim... Sabah kalkmış da, sevgilisine şirin görünmeye çalışıyor gibi bir şey... Tatlım, tatlııım..! Aslında yapılan işleri içinde yaşanılan kültür belirliyor ve biz ona kıyasladığımız seviyeye bağlı olarak yüksek veya yoz diyebiliyoruz. E yapılabilecek bir şey yok yozluk yüksek seviyedense! E talep de varsa bu yozluğa, prim yapıyor ve bir çeşit varoluş noktasına dönüşüyor. Evet, insanlar içinde yaşadığı kültürün biçimlendirdiği şekilde ifade ediyor kendini. Kapasite yetmiyorsa ve üzerine de bir şey koymak için çaba sarfetmiyorsa... Artık anlatımı iyi bir şekilde yapmak gerekiyor. Mesela bir müzik parçasını, yerlerde sürünen bir seviyesi olsa bile, iyi aranje ederek, şirin göstererk falan pazarlayabilir, ticari bir kazanım elde edebilir, ve çok sattım diye de varoluş tatmini sağlayabilir, kendini gerçekleştirme anlamında tatmin edebilirsin...

İnsanlara bakıyorum... Aslında hepimiz birer hayvan anatomisine sahibiz. Kediler de birbirlerine aşık oluyor, birbirlerini sevebiliyorlar. İnsanları hayvanlardan üstün kılan bir şey yok yaşama içgüdüsünden başka. Kaşa, göze, dudağa, saçlara bakıp çok anlamlar yükleyebiliyoruz. Oysa kasapta sallanan koyunlardan ne farkımız var bedensel olarak. Canlı içgüdüsü işte. Kendini gerçekleştirecek ya farklı farklı alanlarda, aşk, başarı, iktidar vesaire. Ve anlamdırmaya çalışacak hayatı. Hepsi bir kendini gerçekleştirerek bir varoluş şekli işte. Ama keşke bunun bir canlı içgüdüsü olduğunu bilsek ve de insan olmayı o kadar çok abartmasak. Kimisi Nobel kazanarak kendini gerçekleştiriyor, kimisi fiziksel gücüyle bir taşı parçalayarak. İnsanlar da bir canlı türü ve kendi kapasitesinde kendini gerçekleştirerek varoluyor ve bu bizi hayvanlardan üstün kılmaz yaşama hakkı konusunda. Eğer, gerçekten üstünsek, onlara yaşama hakkı sunmamız gerekmez mi?

Bu arada sokak kızı İrma kedi günler sonra mama yemeye geldi. Ne kadar sokak kedisi olsa da, sırf bize yemek yemeye gelmesinden dolayı bile bir alışkanlık kaznıyor insan ve seviyor, merak ediyor, göremeyince üzülüyor... Herkesin bir varoluş şekli var işte. Benimkiyse, herkes mutlu olsun, herkes yaşasın, hiç kimse ölmesin!

Bu arada 2 gündür Sarı Melekler'in 2-0 öndeyken 2 sayı alamayıp 3-0 bitirmeyerek, maçı 3-2 vermelerinin kabuslarını yaşıyorum. Bu de bir şekilde, Fenerbahçesel varoluş şekli olsa gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder