5 Eylül 2017 Salı

Androjenlik, bilinçlenerek cinsiyetçi dahayatmalardan kendini kurtarabildiğin mükemmel bir kimliktir


Androjen her iki biyolojik cinsyette de bulunan bir hormondur. Ben bu hormonun ne olduğuna ve de cinsiyetlere etkisine tıbbi olarak girmeyeceğim. Androjeni sosyolojik bir kimlik olarak açıklamaya çalışacağım.

Androjenlik bana göre doğuştan gelen bir çift cinsiyetlilik ve ya cinsiyetsizlik değil, bilinçli bir insanın cinsiyetçilikten kendini kurtarması halidir.
Çünkü ben farkındayım ki, toplumsal cinsiyet rollerine göre erkeklik ve kadınlık, cinsiyetlerin birbiri üzerinde baskı oluşturuyor. Erkeklerin erkek rolü sorumluluğu altında bitip tükenmesi, erkekliğin kadınlığa yaptığı eza, eşcinsellerin ötekileştirilmesi hep bu cinsiyetçilikten ötürü değil mi?

Bir de gerçekten erkek "mavi"dir, kadın "pembe"dir diye bir gerçek olabilir mi? Yani neden bir erkek kalçasını kıvırmasın, renkli giyinmesin veya bir kadın topuklu ayakkabı giymek zorunda mı, kılsız olmak zorunda mı doğaya ters gelecek şekilde veya davranış olarak da neden bilindik anlamında kadınlık veya erkeklik olsun? Bütün bunlar erkek egemen sistemin cinsiyetçiliğinden başka bir şey değildir. Hatta transseksüellik de bu sistemin baskısının, LGBTİ dediğimiz bireyleri toplumsal cinsiyet rollerine uydurmasıdır. Yani sevginin cinsiyeti olmaz; erkek ambalajı kadın ambalajını sevecek diye saçma bir şey olamaz. Seviyorsan seviyorsundur ve bunun için bize sunulan modellere kendimizi uydurmamız şart değildir. Uydurmaya çalışırsak zaten, uymaz. Doğayı inkar etmek, psikolojik olarak tüketir insanı. Heteroseksizme uymak kurtarmayacaktır bizi. İnsan doğasından kurtulamaz ki...

Biyolojik cinsiyeti bir taraf bırakırsak, ben cinsiyetin toplumsal bir dayatma olduğuna inanıyorum heteroseksizmin çıkarına denk düştüğü için. Bunu cinsel yönelimle falan da ilişkilendirmeyelim; ister eşcinselsindir, ister heteroseksüelsindir; cinsel yönelime dair sevme biçimlerinin bir kalıbı, ambalajı olmamalı. Bu, o zaman kendini heteroseksizme mecbur kılmak gibi bir şey oluyor. Yani trans dediğimiz bireyler biyolojik doğumlarına göre hemcinslerini seviyorlar ama bedenlerinden rahatsız oluyorlar... Eğer cinsiyetçi bir dünyada doğmasa idiler, aynı duyguyu hissederler miydi? Batı örneğindeki gibi daha esnek toplumlarda, insanların bedenlerinden bağımsız bir cinsel yönelm yaşamaları daha bir söz konusu değil mi? Yani insanlar sevgilerini, ruhlarının bedenleriyle ters olup olmadığını düşünmeden gerçekleştiriyorlar. Zaten ruh bedene uymuyor diye bir şey yok; cinsiyetçi sistemden dolayı, cinisyetçi bir içselleştirme durumu bu. Erkek böyle olmalı, kadınsı duygular şöyle bir bedende olmalı diye bir şey doğal değil. Sen nasıl seviyorsan, olduğun şekilde sevebilirsin; sevemiyorsan, sağlıklı bir psikoloji geliştirememişsin demektir.

Bilinçli olmanın devreye girmesi gerekiyor burada. İnsan hayatı tecrübe ede ede, neyin doğal, neyin dayatma olduğunu anlayabiliyor. Eğer şu anda dünyada sağlıklı bir cinsel yaşam inşa edilememişse, bu doğamızı muhafaza edememekten, cinsiyetçi sisteme teslim olmaktandır. Rayına oturmamış bir çok cinsel kimlik dolaşıyor ortalıkta ve hepsi de bir şekilde heteroseksizmi ucundan yakalamaya çalışıyor dışarıda kalmamak için. Cinsiyetçi siteme, özellikle erkekliğe ters gelecek gelecek şeyler kamufle edilmeye çalışılıyor. Biseksüel tabirliler heteroseksistçe yaşıyor sosyal anlamda, trans kadınlar feminenleşiyor, trans erkekler eğreti şekilde maçolaşıyor, heteroseksüeller zaten o yolun yolcusu, vesaire. Siz bunların doğal olduğuna mı inanıyorsunuz? İnanmıyorsanız niye bu toplumsal cinsiyet rollerine sanki doğuştan gelmiş gibi sahip çıkıyorsunuz, bunun savunsuunu yapıyorsunuz? Eşitliksiz bir toplumsal cinsiyetin zararlarını bilip de buna sahip çıkmaya çalışmak hangi akıl ve mantığa hizmet ediyor.

Bilinçten bahsetmiştik... Bazıları bana transseksüelliğe karşısın ama niye oje sürüyorsun falan diyorlar. Benim oje sürmem sadece hayatı rankli yaşama adına; feminen bir kullanım değil ki; tırnaklarımı toplumsal cinsiyete uygun şekilde çapa gibi uzatıp nar kırmızısına boyamıyorum ki; ben kadınım, beni beğenecek erkek yok mu mesajı vermeye çalışmıyorum ki? Bakınız... Ben sabah uyanırken, duşa girerken, yemek yerken, uyurken, dışkılarken, kitap okurken, spor yaparken, çalışırken, hatta seks yaparken kendimi erkeklik veya kadınlık rollerine uydurmaya çalışmıyorum ki. Kadın gibi davranmalıyım, erkek gibi olmalıyım diye bir şey olabilir mi doğada? Mesela tenis oynarken topa kız gibi vurmalıyım, erkek gibi vurmalıyım diye bir şey olabilir mi? Ama sen kendini koşullarsan ben kadınım diye, topa vururken kırım kırım kırılısın ayh-uyh sesleriyle. Cinsellikte de bir koşullanma var... 

Tamam koşullanmaktan kurtaramıyorsanız kendinizi, o şekilde yaşayın ama bunu hayatın tek doğrusuymuş gibi doğallıkları inkar etmek, insanlığın kendi zararınadır. Sen nasıl cinisyetçiliği doğalmış gibi yaşamak isteyip savunuyorsan, bırakın cinsiyetsizliği savunanlar da kendi yaşam biçimlerini ifade etsinler. Bundan korkuyorsan, sen kendine, savunduklarına inanmıyorsun demektir. Transsesküellik varsa, geçiş ameliyatının lüzumsuz olduğunu savunmak seni niye rahatsız etsin ki? Sana kestirme veya ilave ettirme diyen mi var? Cinsiyetçi bir toplum zaten transseksülliği destekliyor çıkarına uygun düştüğü için korkmayın ama transseksüelliğin de farklı kimlikleri karantina altına alan heteroseksizmin bir tuzağı olduğunu unutmayın.

Bakınız(çok seviyorum bu kelimeyi-bakınız demeyi!) ben cinsiyetçi tuzaklara düşmediğim için çok rahat ve çok özgür yaşıyorum. Hiçbir cinsiyet kimliğinin sorumluluğunu ve ağırlığını üzerimde hissetmiyorum. Erkek gibi veya kadın gibi olma sorunsalım yok. Sen bu konuda rahat olunca da zaten kimse sana bir yaptırım uygulayamıyor. Çünkü hiçbir toplumsal cinsiyetin güdümüne girmiyorsun bu sayede. Sana ne kadınlığı dayatabiliyorlar, ne de erkekliği. Çünkü hiçbirine uymadığın için, hiçbir kıyafeti uyduramıyorlar sana. Zaten cinsiyetçi terzi dünyanın kendisine benzemeyenlere kafası basmıyor bile.

Androjenlik aslında sosyolojik evrim olarak bireylerin gelmesi gerektiği tepe noktası. Çünkü böyle olunca, yani toplumsal cinsiyetler olmayınca ne oluyor biliyor musunuz; çok şey oluyor, çok da güzel oluyor; anlatayım; Bir kere insan oluyorsun. Yani insancıl bir insan oluyorsun. Cinsiyetçi kimliklerin defosundan kurtuluyorsun. Erkeğin şiddeti kayboluyor, kadının teslimiyetçiliği yok oluyor... Ben şunu yapamam, ben sadece şunu yaparım-yapmalıyım gibi cinsiyetçi ayrımcılıklar bitiyor ve yapabildiğin, yapabileceğin her şeyi üzerinde utanma olmadan, baskı olmadan yapabiliyorsun. Bu seni gelişmiş insan modeline eviriyor. İstemez misiniz dünyadaki her şeyi yapabilmeyi veya "ben bilmem eşim bilir" aptallığından kurtulmayı? İnsanlar eşit düzeye geliyor be bu sayede. Cinsiyetçilik diye bir şey kalmıyor. 

Acaba diyorum; tembel insnaların işine mi geliyor bu cinisyetçilik? Gerçi sorumluluktan kaçarlarken, işbilmezliğin yükü altında iyice eziliyorlar, hatta yok oluyorlar... "Ben maço erkek severim, iki tokat atsaydı ayrılmazdık" veya erkekliğin kaba-saba olması falan ufacık zeka kırıntısı barındırıyor mu Tanrı aşkına? Duyarlı erkeklik falan sevemez cinisyetçi kadınlık değil mi? Lafı daha fazla uzatmayalım; yani erkeğe yakıştırılan roller, kadınlığa yakıştırılan roller doğal değil sosyolojiktir. Şöyle de özetleyebiliriz. Toplumsal cinsiyet rolleri doğuştan değil, erkek egemen toplumun bizlere cinsiyetçi bir dayatmasıdır. Androjenlik de bilinçlenerek bu cinsiyetçi dayatmalardan kendini kurtarabilme halidir. İyi de oluyor yani.

Gelişmiş toplumlarda ve moda gibi sanatsal üst zihinsel seviyelerde (tabi klişe cinsiyetçi moda anlayışından bahsetmiyorum erkek tayt giymez, kadın külotlu çorap giyer gibi), androjenliği son yıllarda fazlasıyla görüyoruz bazılarımıza tuhaf gelese de cinsiyetçilikle beyinlerimiz yıkandığı için. Hayatın içinde de bu cinisyetçi ayrımlar azalıyor Batı'da. Milletvekili erkek olacak diye bir şey yoksa, niye kadınlar ev kadını olmak için can atıyor? Sistemi bahane etmeyin. Siz de o sistemin bir parçasısınız ve yıkmaya çalışmak yerine sessiz kalarak pekiştiriyorsunuz. Bunu korkuyla açıklamak da yetersiz. İşte cinsiyet kimlikleri de böyle bir şey. Cinsiyetçi dünyada doğuyoruz ve koşullanıyoruz, bunu doğal sayıyoruz, kendimizi cinisyetçilik üzeriden mükemmelleştirmeye çalışıyoruz.

Kısaca androjenliği en mükemmel kimlik olarak adlandırabiliriz. Hem erkek gibi, hem kadın gibi olmak veya hiçbirini olamamak kadar lüks ve de keyifli bir şey olabilir mi? Androjenlik özgürlük demektir... Anlayabiliyor musunuz? Diyeceksiniz ki özgür olmak isteyen kim; İşte aynen bu! Cinsiyet kimliklerine hapsolmak ve bunu özgürlük zannetmek... Özellikle bu konuda gönüllü olan translar! Ne denilebilir ki? Peki siz de kadınsınız ve de erkeksiniz!

Unutmayın ki, androjenlik, yani arada kalmışlık, yani yani kadın mı erkek mi olduğu anlaşılmayan kimlikler size tuhaf-ucube geliyorsa, siz heteroseksizme koşullanmışsınız demektir ve objektif bakamıyor, doğal olamıyorsunuz demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder