24 Ekim 2016 Pazartesi

Sosyolojik evrim bizi kimliksizliğe kavuşturacaktır

Ne olduğumuz, kim olduğumuz çok mu önemli; Canlıyız işte!



Haftalık olağan toplantımızı huzur içinde gerçekleştirdik. Kim ve ne olduğumuzu tartıştık, kim ve ne olmamamız gerektiği konusunda mutabık kaldık. Cinsel kimliğimizi bir tarafa bırakın canlıydık işte. Eşit ve özgür hareket edebildiğimiz sürece hangi türden olduğumuzun bile önemi yoktu; yaşıyor muyduk; yaşıyorduk!

Cinsel kimlikleri tanımladık icap ettiğinden ve bu bizi eşcinselliğin ne, transseksüelliğin ne olduğu konusuna getirdi. Evet katılımcıların tamamı, transseksüelliği bedeniyle barışamamış eşcinsellik olarak gördü. Çünkü bunun örnekleri vardı buluşmada...

Bedeniyle barışamamış arkadaşımız kendini eşcinsel olarak tanımlıyordu ama içselleştirilmiş transfobisi olduğu için içindeki kadın kimliğini inkar ediyordu. Biyolojik cinsiyetlerin içindeki cinsiyet kimliklerinin farklı şekillerde (eşcinsel veya transseksüel) zuhur etmesi de, aslında eşcinsellikle transseksüelliği sadece bireylerin kendileriyle barışıp barışamama konusunda ayırıyordu. Kişilerin kimlikler konusunda tereddütleri veya içsel çatışmaları da tamamen toplumsal cinsiyet rollerinin içselleştirilmesiyle alakalıydı. Bu bataklıktan kurtulmanın yolu da kişilerin kimlikleri tam anlamıyla bilmemeleriyle alakalıydı. Şu anda resmi olarak bilinen kimlikleri ayrıntılı bir şekilde bilmek de kendimizi kategorize etmeden yaşamak için bir ön koşuldu belki de. Çünkü hayatı içimizden geldiği gibi yaşamak için, neyin ne olduğunu bilmezsek, kendimize inanmamız da o derece güç olur muallakta kalacağı için bazı gerçekler. Sorgulanmalı mıydı aslında cinsel kimliklerimiz; sorgulanmamalıydı. Çünkü, hadi diyelim ki eşcinsellik bilimsel olarak en ince ayrıntısına kadar kanıtlandı; heteroseksist toplum eşcinselliği normal mi karşılayacaktı; hayır; daha o gerçekler üzerinden eşcinselliğin nasıl kökünü kazıyabilirimin yollarını arayacaktı. Biz niye toplanıyorduk öyleyse; eşcinselliği topluma ispat etmek için mi; hayır; kimliklerimizi sorgulatmadan, herkes kadar eşit ve özgür yaşayabilme haklarına kavuşabilmek için mücadele veriyorduk.

Toplumdaki homofobi ve transfobinin daha da ağırlaşmasının sebebiyse, bizim kendimizi-kimliklerimizi çok iyi tanımamamızla alakalıydı. Çünkü kendimizi bilmediğimiz sürece kendimize inanmamız da güç olacak, bu da bizi doğamızdan uzaklaştırcak, bu da daha çekilmez hale getirecekti hayatımızı. Oysa toplumsal cinsiyete uygun cinsel kimlikler bizi mutlu etmek yerine hayatımızı elimizden alıyordu. Doğamızı olduğumuzu gibi kabul etmemiz, sosyolojik evrim sürecinin tamamlanmasıyla mümkün. Bu da bizi olması gereken cinsiyetsizliğe, kimliksizliğe kavuşturacaktır ötekileştirmenin olmadığı.

Açılım atölyemiz ve film gösterimlerimiz olacak önümüzdeki günlerde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder