11 Ekim 2016 Salı

"Beni iyileştir, beni yarat, beni bırakma!"

Nisan 1974

10 Ekim 2016

10 Ekim 2016

İnsanın hiç inanası gelmiyor en sevdiğini kaybettiğine. Sanki rüya gibi, hayal gibi, film gibi... Çok acı, en acı, en dayanılmaz... Çünkü dünya bir yana, insanın en sevdiği, gerçek sevdiği bir yana...

İnsan sevdiğini kaybedince boğazından bir şey falan geçmez ya... Benimki acıdan çok, onsuz bir şey yiyememenin zorluğu. Çünkü ben her lokmamda onu düşünürdüm ve ne yersem o da yemeliydi... Yaşarken bu mümkündü ama bundan sonra mümkün olmayacak, en sevdiğimle bir şey paylaşamayacağım...

Çocukken ölülerden çok korkardım ama annemin cansız bedeni bir melekti benim için bakmalara doyamadığım, öpmelere doyamadığım, koklamalara doyamadığım, dokunmalara doyamadığım... Meğer ben anneme deli divane aşıkmışım..! Belki o yüzden kimseleri çok sevemiyormuşum... Yatalak olduğu 1.5 yıllık süre boyunca tüm bakımını üstlendiğim gibi, mezarına yerleştirmek de bana nasip oldu heybetli anneciğimi.

Bugün vedalaşırken koptu içimden bir şeyler, koptu hayat... Köydeki evimizin içine giremedim birlikte geçirdiğimiz günlerin hatıralarını kaldıramayacağım için... Bir başka alemdik annemle biz birbirimizi düşünmekten kendimizi düşünemeyen. Bir bütündük; ayrıldık işte!

Annem derdi ki... "Ben ölürsem bu evlerde duramazsın..". Hayat öyle koşullarla hazırlıyorki insanı hayata tutunabilmesi için... Yapamam, başaramam dediğin şeyleri yapmanı sağlıyor, güçlendiriyor seni... Hastanedeki 45 günlük yoğun bakım süreci, eve onsuz alışabilmemi sağladı. Hastaneye yattığı ilk günlerde hep yatağında yatıyor zannediyor, başımı çevirdiğimde yatağında olmadığını farkediyor ama hastanede tedavide diye rahatlatıyordum kendimi. Hastanede yatak yaraları oluşmaya başlayınca kuvvetle eve çıkarmak istedim. 1-2 haftalık çaba sonucunda oksijen destek ünitesinin aletleri temin edildi ve eve taşıdık. Doktor ihtimal vermiyordu iyileşebileceğine, çünkü akciğerler desteksiz solunum yapamıyordu ve "her şeye hazırlıklı ol, yaşatabildiğin kadar yaşat" dedi ama bilindiği üzere benim öyle kuvvetli umutlarım vardır ki, başarıyla sonuçlanmayan hiçbir işim olmamıştır. Onu iyileştirebileceğime o kadar inanıyordum ki... Annem de bilir benim tuttuğumu kopardığımı.. Bana "Halil beni iyileştir, beni yarat, beni bırakma" dedi durdu ölünceye kadar (Onun "Beni yarat" demeleri belki de artık bu yaşamım bitti, yeni yaşamıma geçmek istiyorum" demekti)... Annem bana göre hiç ölmek istemedi 87 yaşına rağmen. Ama olmadı işte, yapamadım, başaramadım. 45 günlük hastane sürecinden sonra 9 Eylül'de çıktık, 1 ay sonra 9 Ekim'de de tamamen ayrıldık. Diyordum ya... Hayat getirdikleriyle, seni dayanamam dediğin şeylere dahi dayandıracak hale getiriyor. 45 günlük hastane süreci nasıl evde onun yokluğuna alıştırdıysa, evdeki 1 aylık tedavi süreci de onun iyileşemeyeceğine, yatak yaraları derinleşitkçe ve solunum cihazına rağmen nefes alması zorlaştıkça onun acı çektiğine, huzura kavuşmasının vedalaşmakla mümkün olacağına inandırdı beni. Özellikle son bir hafta umudum kalmamıştı artık. Yaralar o kadar derindi ki, kemiğe kadar çürümüştü etleri ve verilen oksijeni bile kabul etmiyordu ciğerleri. Annem son nefesine kadar "Halil" diyerek öldü. Belki bu evlat sevgisinden çok, benim onunla ilgilenmemle de ilgili olablirdi ama bizim aşkımız gerçek bir anne oğul aşkıydı, çok derindendi kimsenin tahmin edemeyeceği kadar....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder