26 Eylül 2016 Pazartesi

Şu Açıköğretim dedikleri...

Açıköğretimde yeni dönem başladı...


Hayatım okumakla geçti, geçiyor. Çünkü ben öğrenme heyecanı çok yüksek olanlardanım. Okul olmasa bile öğrenmenin mekanının, zamanının olmadığına inananlardanım. Tabii az şey öğreniyorum, çok şey öğreniyorum tartışılır bir konu ama öğrenmeyi seviyorum en azından diyelim.

Bu yazıyı yazmamın sebebi Açıköğretimin ne olduğunu sorgulamaktı aslında. Kendi üzerimdem açıklayayım durumu olmazsa...

Beni eğitimde doğru şekilde yönlendirecek yakınlarım olsaydı, belki şu anda örgün öğretim okuyup bir meslek sahibi olabilirdim. Ama lisede kapasiteme fazla gelen yanlış seçimden dolayı, çünkü sayısalcı değildim ve fen bölümü ağır geldi, özellikle Fizik, ve de hayat koşullarından dolayı yani sınıfta kalmam ve de yanlış bölüm ve dolayısıyla okuldan soğumam nedeniyle, okulu lise ikide bıraktım ve 3. sınıfı da açıktan okudum. Yıllar sonra da hazırlanmadığım ve genel kapasitemin yetmemesinden dolayı örgün üniversite için yeterli puanı tutturamadım, tutan yerlere de şehir dışında okumam zor olacağı için gitmedim, mesela fotoğrafçılık, kendi şehrimdeki resim bölümü için de torpil işlediğinden dolayı şansımı bile denemedim, oysa iki noktayı doğru bir çizgiyle birleştiremeyenler bile resim öğretmeni oldu.

Sanırım ben çok istemedim örgün öğretimde okumayı ki şansımı daha fazla zorlamadım. Çünkü asi bir yapım var ve mutlaka dikbaşlılık yapar ve başımı ağrıtırdım. Duyuyorum da üniversitelerdeki öğretmenlerin gıcıklığını, papaz olmam kaçınılmaz olurdu onlarla. Çünkü ben haklıysam, okuldan atılmak falan nedir ki... Dünya bir yana, haklıysam ben bir yana...

Her neyse, işte açıktan Halkla İlişkiler, İşletme, Sosyoloji bölümlerini bitirdikten sonra Felsefe ikinci sınıftayım şu an. Bana çok şey kattı mı bu bölümler..? Bilmiyorum, farkında olmadan katmıştır belki. Çünkü sınavlara genellikle genel kültürüme güvenerek ders çalışmadan girdim, özellikle Sosyoloji'ye. İstemez miydim örgün öğretimde okumak; isterdim ama olmadı. Bunda da vardır bir hayır diyelim.

Ben keyif amaçlı okuyorum Açıköğretimi; peki genelde hangi amaçla okunuyor? 1. Üniversiteyi kazanamayanlar, 2. Bazıları memuriyetlerinde basamak yükseltmek için falan okuyor, 3. İkinci üniversiteyi düşünenler okuyor, 4. İlgi duydukları alan için okuyanlar vardır, 5. Benim gibi hayat boyu öğrenmeye inananlar okuyor olabilir, 6. Gene benim gibi öğrenme konusunda aç gözlü ve maymun iştehli olanlar okuyor olabilir, vesaire.

Peki açık öğretimi bitirince ne oluyor? Hiçbir şey diyebilir miyiz? Üniversiteli oluyoruz. Daha da ilerisi olmuyor. Olabilir ama olduramıyoruz belki de. Çünkü eğitimi daha ileri boyuta taşıyabilmek, hatta eğitim aldığın bölümle ilgili meslek icra edebilmek bile çok lüks bu ülkede. Yani SEÇİLMİŞ! insan olman gerekiyor eğtiminle ilgili bir şeyler yapabilmek için veya yırtınman, psikolojini dağıtman gerekiyor alın terinle bir şeyler başarabilmek için bu konuda. Çünkü çok yakın tanıdıklarım var bölümlerini başarıyla bitirip alanlarıyla ilgili atamalarının falan yapılmayıp çalışamayan, hatta bunalıma giren...

Açık öğretimin tek faydası devlete para kazandırmak. Şu anda her dönem için 200-250 lira arası harç yatırılıyor; bu da kitap parası falanmış, sözde harç kalkmış. Daha düne kadar her dönem 500 lira civarında para yatırılıyordu. İki milyon Açıköğretimli olduğunu düşünürseniz hesap ortada, diyebilir miyiz?

Notlar... Açıköğretime başlamak kolay, bitirmek zor olabiliyor ders çalışılamadığı için. Bir de Açıköğretimliler açıktan eğitim olduğu anlaşılmasın diye, nerede okudukları sorulunca Anadolu Üniveristesi diyorlar, çok komiğime gidiyor. Açıköğretimli olmaktan utanıyorsun, niye okuyorsun öyleyse. Sanki ülkemizde örgün öğretimin verdikleri açıktan eğitimden daha fazlaymış gibi... Daha eşcinsellik bile tartışılamıyor üniversitelerimizde. Açıköğretimde en azında Kaos GL'den bahsediliyor, LGBTİ haklarından bahsediliyor, homofobiden bahsediliyor, Zeki Müren ve Bülent Ersoy'dan bahsediliyor. Açık öğretimin böyle bir güzelliği de var işte. Daha free mi ne?!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder