20 Haziran 2016 Pazartesi

Bir tarafta homo/transfobi, diğer tarafta Bülent Ersoy iftarda!

Bir tarafta polisler LGBTİ'lere biber gazı sıkıyor, diğer tarafta transseksüel Bülent Ersoy homofobik devletin davetinde iftar açıyor...


İstanbul'da Trans Onur Yürüyüşü'ne bu yıl devlet tarafından izin verilmedi. Buna rağmen yapmak isteyen LGBTİ'lere de polis saldırdı. Evet güvenliği sağlayacak olan polis LGBTİ'lere boyalı mermilerle ve biber gazıyla saldırmış ve tutuklamış onları...

Biz de Denizli'de LGBTİ'ler olarak hafta sonunda Pembe Hayat'ın organize ettiği 2 günlük KuirFest başlığı aldında mini bir Queer film festivali gerçekleştirdik. Her şey güzeldi ama eve dönerken sözlü olarak homofobiden nasibimi aldım..! "Bu i*ne yüzünden bu ülke.." diye başlayan ve devam eden, çevreye ifade edilen bir cümle olarak yanımdaki iki İranlı mülteci LGBTİ ile birlikte...

Gecenin bir yarısı da devletin ünlüleri iftara davet ettiğini okudum. Konuklar arasında Bülent Ersoy'u da gördüm. Ne var diyebilirsiniz; davet edilmiş, o da gitmiştir. Gidebilir ama orada bulunmak, bir transseksüel olarak bulunmak, LGBTİ'ler adına bir onur mudur, değil midir tartışılır bir konu. Ben şahsen böyle bir davete iştirak etmem. Çünkü LGBTİ bireyiysem, Onur Yürüyüşü'ne izin verilmiyorsa, hatta polis tarafından saldırılıyorsa bir düşünmem gerekir. Tamam, sen transseksüel ve de heteroseksüel bir kadın olabilirsin ama yapılan engel transseksüellere karşı yapılmaktadır ve bu etkinlik, yani Onur Yürüyüşü fuzuli bir şey değildir. Bu ülkede LGBTİ haklarından önce LGBTİ'ler tanınmamaktadır, başlarına gelen saldırılar nefret suçları kapsamına alınmakatadır, kabahatler kanununa göre sokakta transseksüel olmak bile bir suçtur. Hal böyleyken, yani devletin böyle bir uygulaması varken, insan böyle bir daveti kabul ederken, mağdur durumdaki LGBTİ'leri düşünmez mi? Bakınız, bu ülkede tatlı dille, güler yüzle insanlara hakları verilmemektedir. Hatta tanınmamakta, yok sayılmaktadır LGBTİ'ler bu ülkede. Yani keyiflerinden yürümemektedir LGBTİ'ler Onur başlığı altında; varoluşlarına, homo/transfobiye dikkat için yürümektedirler.

Bülent Ersoy belki şu anda ayrımcılığa maruz kalmıyor olabilir, hatta el üstünde tutuluyor olabilir ama yeri geldiğinde 8 yıldır sahne yasağını hatrılatmasını biliyor ama kahırlanarak. Ha askeri yasaklar, ha muhafazakar yasaklar; var mı farkı? Sen şu anda rahat olabilirsin ama bu durum LGBTİ'lerin maruz kaldığı ayrımcılığa sessiz kalmanı gerektirmez, onlara desteğinin önünde bir engel teşkil etmez. Belki onları düşünüyor olabilirsin ama onların varoluşları için desteğini göstermen bir insanlık gereğidir. Onur Yürüyüşü'ne gelmen şart değil, bir-iki cümle sarf et ki insanların önyargılarının değişmesi için bir nebze olsun katkı sağla. Ben "her LGBTİ aktivizm yapmak zorunda değil" düşüncesine katılmıyorum. Birileri nefrete maruz kalıp bunun için mücadele ederken, diğerleri yan gelip yatamaz. Bülent Ersoy'un varoluşunun bile bir devrim olduğunu dile getiriyorum ama bütün LGBTİ'ler eşit ve özgür olmadıktan sonra o devrim, devrim sayılmaz. Bülent Ersoy'un varoluşu şu anda biraz da sanatı sayesindedir. Peki her LGBTİ sanatçı olmak zorunda mıdır veya o potansiyeli olmayanların eşit ve özgür yaşama hakkı yok mudur?

Ben Bülent Ersoy olsaydım ve o davete katılmak zorunda kalsaydım, bu daveti LGBTİ haklarını Cumhurbaşkan'na hatırlatmak için bir fırsat olarak değerlendiriridim. O davette Bülent Ersoy olmak yerine, LGBTİ haklarını dile getiren sıradan bir transsesküel olmayı tercih ederdim. Bu düşüncelerimin de Bülent Ersoy'u sevip sevmememle, kişiliğiyle, daha doğrusu eleştirilerimin kişilerle alakası yok, olamaz da. Ben yanlış düşünce ve davranışları eleştiriyorum, bu konudaki düşüncelerimi ifade ediyorum. Katılınır, katılınmaz ama homo/transfobiye karşı konumu olan LGBTİ'lerin duyarsız oluşlarının savunulacak bir tarafı yoktur.

Keşke Bülen Ersoy deseydi ki o davette, "Sayın Cumhurbaşkanı, biz burada iftar açıyoruz ama dışarıda benim gibi olan LGBTİ'lere devletin polisi engel çıkarıyor, onlara boyalı mermi sıkıyor, biber gazı sıkıyor, hal böyle olunca benim de boğazımdan bir lokma geçmez. Onlar da senin benim gibi birer insan. Beni kabul ediyorsanız, onları da kabul etmek zorundasınız, onlara da haklarını vermek zorundasınız. Çünkü onlar da birer insan, onlar da Allah'ın kulu. Heteroseksüeller daha eşit, LGBTİ'ler daha az eşittir, biz muhafazakar kesimiz, onlara haklarını veremeyiz diye bir şey olamaz. Onların da emeği var bu ülkeye, onlar da çalışıp vergi veriyorlar; devletin de onlara haklarını vermesi lazım. Bu en başta yasal haklardan önce bir insanlık görevi. Onlara yapılan ölüm tehditlerini siz alsaydınız, ne yapardınız? Size mecazi anlamda söylenen bir eşcinsellik terimine bile dava açtnız ama onlar bırakın hakareti homo/transfobi yüzünden öldürülüp kasıtlı şekilde öldürülmemiş gibi muamele görüyorlar. LGBTİ'lere karşı bir nefret var, hatta nefret kampanyası var, nefret politikası var ama bunun için devletin birimleri hiçbir şey yapmıyor. Bu yok sayma poitikası bana göre hiç de insani değil. LGBTİ'lere haklarını vermek insanları küçültmez, daha yüceltir. Din bile yaratılanı Yaratan'dan dolayı sevmek gerektiğini söylerken, onlara karşı nefret poltikası izlenmesi hiçbir şeye sığmaz. Şu Ramazan ayında herkes eşit ve özgür şekilde iftarını açsa daha huzur verici olmaz mı? Oysa devlet Ramazan gerekçesiyle insan olan insanları susturmaya çalışıyor. Bu ülkede yıllardı Onur Yürüyüşü yapılıyor hiçbir şey olmuyor da, son iki yıldır mı bu insanların hak talepleri zararlı hale geldi. Susturmak ayrıca neyi değiştirecek. Tabiatın kanunlarını değiştirmek insanlara mı kalmış? Farklılıklar canlı tarihinden beri var; bir ülke Müslüman olunca mı o ülkede eşcinsellik doğa dışı olacak? Bırakınız günahsa da, hesabını herkes kendisi versin. Biraz bilimsel düşünelim; bir insan özenerek falan eşcinsel olmaz. LGBTİ'lik meşru olunca herkes LGBTİ olmaya çalışmaz; özgürlükler en fazla varolan gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlar. Eğer cinsel yönelimler, cinsiyet kimlikleri sonradan vuku bulan bir şey olsaydı, heteroseksist bir dünyada insanlar LGBTİ'liğe değil, heteroseksizmin dayattığı kimliklere özenirdi. Varolan gerçeklere karşı çıkmak yerine onların varlığını kabul ettirmek için çalışmalar yapılırsa, bu ülkede daha bir huzur olur, gerçek anlamda huzur olur, nefret olmaz sevgi olur..." deseydi... Demiş olabilir mi? Bilmem..!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder