4 Ağustos 2015 Salı

Savaşın çocukları...


Dün tenis oynarken tel örgüden bizi seyreden çocuklar, bugün tenis oynarken kendilerine de oynatıp oynatmayacağımızı sordular. En büyüğü 10 yaşında, en küçüğü 2 yaş civarındaydı. 5 kardeştiler. Irak'tan gelmişlerdi savaş nedeniyle. "Başka ülkeye mi göç edeceksiniz buradan?" dedim mülteci olduklarını zannederek. "Hayır" dedi en büyükleri. Savaş bitince geri döneceklermiş. Türkmenler... Türkçe konuşuyorlar... 6 ay önce gelmişler Türkiye'ye ve okul çağında olanlar okula gitmiyorlarmış burada. Annelerini-babalarını sormadım. Büyük ihtimal çalışıyorlar ve küçük çocuklara en büyüğü 10 yaşında olan büyük çocuklar bakıyor. Hiç öyle sersefil de değiller. Sersefilden kastım bakımsızlık falan değil. Hepsi de cıvıl cıvıllar, mutlular... Tabi onların çocuk kalplerinin yaşadıklarını hissetmem ne mümkün... Hayat onları nereye sürüklerlerse, onlar da mümkün mertebede hayata tutunmaya çalışıyorlar işte... Tenis oynamalarına izin verdiğimizde gözlerindeki mutluluğu, ışıltıyı görmenizi isterdim. Çocuklar için yapmamız gereken çok şey varken biz savaş yapıyoruz. İnanın çocuklar bile yapmaz bunu. Çocuktan da çocuğuz anlayacağınız. Ne için savaşıyoruz; bir hiç uğruna. Oturup konuşmak, anlaşmak varken savaşmak... Ne kadar mantıksızca değil mi? Ama gel de bunu savaşanlara anlat... Çocuklar gönüllerince oyun bile oynayamıyorlar büyükler yüzünden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder