27 Nisan 2015 Pazartesi

Prenses kızım öldü


Bugün gene o şiddetli mutsuz anlarımdan birini daha yaşıyorum. Çünkü sevdiklerimden birini daha kaybettim. Aslında kaybettim demek, kadercilik gibi bir şey. İnsan türü katletti bir hayat arkadaşımı, bir can yoldaşımı, bir çocuğumu daha. Biliyorum bazıları deli diyecek bana ama insanın içindeki sevgi adil olunca, herkesi, her şeyi eşit sevince, hayata farklı bir açıdan bakıyor. Çünkü onlar başka dünyanın canlıları değil ki... Onlar da sevildiğini, beraber yaşadığı kişiyi biliyor ve sevgi olarak karşılığını veriyor. Çok kırgınım, çok güçsüzüm bugün ve o an aklıma geldikçe paramparça oluyorum. Bu kaçıncı oldu bu yıl...Durmuyor insanlar... Üzerine çıktıkları 4 tekerlekli canavarlarla can almaya devam ediyorlar ve adına kaza diyorlar. Ara sokaklarda bilmem kaç kilometre hız yaparsan bunun adı kaza mı olur? Daha sabah mamalarını verdim kedilerimin ve spora gitmek için hazırlığımı yaptım. Kapıdan çıktığımda, tam yaşadığım mekanın köşesinde bir kedi yatıyordu. Ölü müydü, uyuyor muydu? Hareketsiz yattığına göre ölüydü. Yanına yaklaştığımda..; olamaz. Bu Prenses kızımdı. Ağzından kan gelmişti. Araba çiğnemiş. O anda ölmüş kızım. Tamamen cansızdı bedeni. Ve hamileydi...Daha iki yaşındaydı. Kardeşlerinden kalan tek kediydi. Geçen yıl iki kere yavrulamıştı ve yavrularından 3 tanesi kaldı şimdilik. Bir tanesi gene kapımın önünde hıza kurban gitmişti, bir tanesi çalınmıştı, diğerleri de Prenses kızımın ilgisizliği yüzünden fazla gelişemeyip hava koşullarına yenilmişlerdi. Prenses kzım kucağımda büyüdüğü için bana çok bağlıydı. Hatta bir ara kaybolmuştu ve 1 hafta sonra bulunup gelmişti. Dişi kediler fazla evden uzaklaşmazlar ve uzun ömürlü olurlar ama Prenses kızım iki yıl dayanabildi insanların dünyasında. Yosun gözlü kızımı çok özleyeceğim. İçim çok acıyor. O benim kızımdı ve bana bağlıydı. Kedi doğası gereği özgür olduğu için, sürekli eve kapatılamıyor ki... Dışarıya çıkmak istiyorlar. Sürekli eve kapatsam, daha çok vicdana azabı çekiyorum yaşam şekillerine müdahale etmiş olacağım için. Ama insanların dünyası da hiç tekin değil ki. Ne olur sanki ara sokaklarda yavaş gitseler araç sahipleri. Vicdanı sızlamış mıdır Prenses kızımı çiğneyen aracın sahibinin? Kimseye beddua etmiyorum; insanlara insanlık temenni ediyorum. Hayat bir varmış, bir yokmuş gibi bir şey. Daha dün kucağıma aldığım, sevdiğim, sabah gözümün önündeki kedim yok şimdi. Başlarına bir şey gelmesin diye, eve kapatıyorum, kapatıyorum, birazcık hava almaya çıktıklarında insanlar tarafından eziliyorlar. "Birileri"nin umrunda mı bu adaletsizlik? Hayır! Sonra da hayvanlarla eşit yaşama hakları olduğuna inananları, hayvan sevgisiyle ilgili ifadeleri yüzünden falan mahkemeye veriyorlar. Mesela Leman Sam gibi. Vicdanı yargılayan bir yargı sistemi... Sevgiyi yargılayan bir yargı istemi... Doğayı ve eşitliği yargılayan bir yargı sistemi... İçinde yaşadığı dünyada, insan türünün dünyayı kendi etrefında döndürmesi kadar bir bencillik ve de vicdansızlık olabilir mi? Bir gün ülke yönetiminin başına geçsem, toplu taşıma araçları ve bisiklet dışındaki tüm araçları yasaklarım. Hele ara sokkalarda ne işi var araçların. Git ana yolundan... Bir de bu hız ne, nereye yetişeceksin? ACELE ETTİĞİN İŞİN NE; DÜNYAYI MI KURTARACAKSIN? İnsanlar dört tekerleğin üstüne çıktı mı bir havalara giriyor! Hızı tek kaynağı kafaların içinde! Ne mi? Ne me lazım; rencide falan olurlar. Şunu söylemeden geçemeyeceğim; bir daha dünyaya gelirsem, insanların yaşadığı dünyaya gelmek istemiyorum. Çünkü insanlar daha öfkesini kontrol edebilme seviyeleirnde değiller. Yaşamak için beni de kendilerine uyduruyorlar. Bugün trafikte bisikletimin üzerinde deli deli bağırdım, ortadan ortadan gittim, ölmek istedim. Masum canlıların yaşama haklarının elleirnden alınmasını kaldıramıyorum artık. İnsan sevdiklerini kaybedince inanası gelmiyor; acaba rüya falan olabilir mi diye beklenti içersine giriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder