16 Mart 2015 Pazartesi

Dünyanın en utangaç insanlarından biriyim, çünkü...

Benim ne kadar çekingen, utangaç bir yapıda olduğumu bir bilseniz... Bazen insanların karşısında iki kelimeyi nasıl bir araya getirdiğime bile şaşırıyorum. Ben insanlara merhaba diyemeyecek kadar bile utangaç bir insanım. İnsanlara hoşçakalın derken, acaba gerçekten bana güle güle demek isteyecekler mi diye bir düşünür ve kimseyi bana mecbur bırakmak istemem. Yapımda böyle bir şey var ama insanların, hatta ayrımcılığa maruz kalanların bile ayrımcılıklarının da etkisi var bunda. Donanımsız bireylerden oluşan kültürler kompleksli oluyor ve bu yüzden en başta şekilci oluyorlar her anlamda kariyerden görüntüye, yaştan cinsiyete kadar... Kafaya bakmıyorlar fiziğe bakıyorlar, insanlığa bakmıyorlar, cazibeye bakıyorlar vesaire... Mutlaka maddi-manevi kendilerine uyanların çıkarsal bir aradalığı oluyor. İnsanların birbirini kazanması, birlikte büyümek-gelişmek diye bir inancı yok. Oysa evrende her şey bir bütünün parçasıdır. Ötekileştiriliyoruz ama ötekileştirmekten de geri kalmıyoruz. Birilerini, bir şeyleri beğenmemek aslında, kolunu-bacağını beğenmemek gibi bir şey. Gerçi onu da yapıyoruz ayrı konu. Böyle nereye varılabilir ki? Ayrımcılığa karşı yapılan mücadelenin ne anlamı olablir ki bu kafayla? İnsanların gelişememelerinin göstergesi, hep korkularına bahane yaratmaları veya ayrımcılıklarına korkularını gerekçe göstermeleri. Bütün engeller insanın kendi içindedir. İnsan kendini aşarsa, aşamayacağı hiçbir engel yoktur. Aşılamasa bile, aşmak için verilen mücadele, aşmış gibi insanı tatmin eder. Biz özgüvesiz bir milletiz. Çünkü hayatımız gerçekler üzerine kurulu değil; temelsiz. Öyle olunca da sisteme uygun kumdan kaleler gibi özgüven denilen şey yok bizde. Arkasında duramıyoruz kendimizin, gerçeklerin. Bilmiyoruz, bilmediğimiz için de inancımız zayıf kendimize. Öyle olunca da gerekçe olarak sunduğumuz bahanemiz çok. Bu, millet olarak aydınlanma çağını yaşayamamış olmakla çok alakalı. Batı'ya bakıyorum; insanlar o kadar şeffaf, o kadar samimi, o kadar dürüst ve en önemlisi o kadar komplekssiz ve de eşitlikçi, özgürlükçü ki... İnsanlık kavramının altını dolduruyorlar bu saydığım erdemler bazında. İnsana insan olarak yaklaşıyorlar, insanlık dışılığa da hayır demesini çok güzel biliyorlar. Senin maddesel anlamda hiçbir şeyine bakmadıkları için kafanın içini görebiliyorlar çünkü. Ben Batı'da yaşamış olsaydım, çok özgüvenli birisi olurdum. Çünkü burada bu kadar çekingen olmamın sebebi, kırılganlığım ve kendimi korumak adına başkalarına karşı rahatsız etmeme hassasiyetim. Çünkü Batı'da insanlar net insanlara karşı rahatsız olmazlar; çünkü onların dogmatik, geleneksel ve de ahlakçı bahaneleri yok... Velhasıl, kendimi istediğim şekilde hiç ifade edemedim bu toplumda birilerini rahatsız etmemek için. Ben hiç kimseden telefon numarası istemem... Ben hiçbir sevgilime telefon açıp gel sevşelim dememişimdir. İnsanlara açık kapı bırakırım ama hiçbir konuda teklifte bulunmam. Bu sadece karşı tarafı rahatsız etmek istememek olmayabilir ama karşı tarafı zorluyor olabilir miyim düşüncesi de rahatsız etmek istememekle alakalı. Bütün bunları niye anlattım..? Ne bileyim, kendimi anlattım işte... Hani kendimi ifade şeklime ve de ne kadar şeffaf olduğuma, hatta ahlakçı olmadığıma bakıp, yırtık birisi olduğum zannedilebilir ama hiç de öyle değilim işte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder