26 Mart 2015 Perşembe

Din iktidarları meşrulaştıran ideolojik bir araç mı?

İnsan sinir oluyor... Gezi olayları sırasında Kabataş Gelini'ne taciz ve şiddet olayının yalan çıkmasından sonra, camide içki içildiğine dair iddia da kurgu çıkmış. Yani o gece kimse camide bira falan içmemiş. Bira kutuları sonradan camiye getirilmiş ve değişik yerlere koyularak fotoğraflanmış. Amaç? Laik Gezicileri karalamak. Çünkü onlar halkın, dincilerin kutsal değerlerini ayaklar altına alırlar! Ve bu karalamalarla halkın dindar kesimini laik kesimin üzerine... Devamını getiremiyorum. Çünkü haklı da olsan ucunun hükümete değdiği hiçbir şeyi söyleyemiyorsun. Yaka paça tutuklanıyorsun. Gerçekleri dile getirmek bile suç hale geldi bu ülkede. Yani hükümetin adı yolsuzluk dedikodularına karışıyor ama bunu dile getirdiğin zaman yasaklarla karşılaşıyorsun. ONLARIN yaptıkları olumsuzluklar hep birilerinin kurmacası, iftirası, karalaması oluyor belgelerle ispatlansa da ama laiklerin yaptıkları gerçek olmadığı için kanıtlanamasa da gerçekmiş gibi cezalandırılmaya çalışılıyor. Cezalandırılamıyor da; çünkü gerçek değil. Sadece halka korku verilmeye çalışılıyor. Küçücük bir el kol hareketi bile hakaret sınıfında değerlendirilebiliyor. Bu kadar baskıya karşı laik kesimin, demokratik kesimin beyninde nasıl bir düşünce oluşabilir? İlla ki bunun dışa yansıması mı gerekiyor anlaşılması için? Dindar kesim, laik kesimin kendileri hakkında ne düşündüğünü bilmiyor mu? Başbaban yardımcısı kendi ağzıyla ifade etmiyor mu halkın yarısı bize karşı diye? Eski başbakan dindar kesimi "biz", laik kesimi "öteki" olarak yorumlamıyor mu? E o zaman hepten kodese gönderin 40 milyon insanı...

Niye koptu bunca fırtına? Yüzlerce insan yaralandı ve kaç kişi öldü sayısını hatırlamıyorum... Üç ağaç, bir alış-veriş merkezi için mi? Eğer sorun buysa, sebebi her ne ise ağaçları kesme konusunda bu kadar ısrarcı olmazdınız, olur-biterdi. Çok mu mühimdi topçu kışlası veya alış-veriş merkezi? Burada dincilerin şeriat benzeri baskı devleti kurmak istemesi, laiklerin de özgür ve eşit yaşama isteği söz konusu olan. Koskoca devlet adamları kadının sokakta nasıl davranması gerektiğini, dindar bir gençlik yetiştirilmesi gerektiğini falan söylüyor, din adamları şeriat devletine ilişkin fetvalar veriyor... Devlet yönetimiyle, demokrasiyle ne alakası var bunların? Devletin görevi, ben her ne ve kim olursam olayım can ve sosyal güvenliğimi sağlamaktır; benim nasıl olmamla alakalı bir görevi olamaz devletin. Küçücük dahi olsa din ile devlet yönetilemez, yani dinin kesinlikle etkisi olmaması gerekir yönetime. Din manevi huzur bulmak amacıyla insanların ruhani bir faaliyetidir. Ondan ötesi yoktur bunun, olamaz ve olmamalıdır. Çünkü herkesin manevi anlayışı gerçek hayatla örtüşmeyebilir ve ters tepebilir. İnsan haklarına terstir din anlayışı. Din, insanın sosyal hayatına kısıtlamalar koyar. Zamanında din, düzen sağlayıcı olarak kullanılmış olabilir ama günümüzde ülke yönetimlerinin insan haklarını gözeten yasaları vardır, yoksa da olmalıdır. Herkesin cenneti-cehennemi kendine. Sen öte dünya için yaşarsın, ben bu dünya için yaşarım veya herkesin öteki dünya anlayışı farklıdır. Senin kutsalın ruhanidir, öte dünyadır ama benim kutsalım bu dünyada insanca yaşayabilmektir.

Evet, mesela ben din ile insanca yaşayamıyorum, insanca sevemiyorum, insanca temel ihtiyaçlarımı gerçekleştiremiyorum, doğuştan getirdiğim haklarımı kullanamıyorum. Çünkü din lanetliyor BENi. Devlet de din üzerinden politika yapıp, bazı kesimleri görmezlikten gelirse, o zaman din insan haklarına terstir diyebiliriz. Sen nasıl Lut Kavmi hikayesine dayanaraktan benim kültürümde yok diyerek eşcinselleri yok sayabilirsin, eşcinsel haklarını görmezlikten gelebilirsin? Bu sadece kendim eşcinsel olduğum için öncelikli itirazım. Dinler diğer dinlere de karşı çıkıyor. Dinler savaşı, din çatışmaları bile, dinin yönetimlere sokulmaması gerektiğinin en gerçek kanıtı. Başını ört ama herkesi zorlama, hatta tavsiyede bile bulunma; uğraşma saçla-başla; kimsenin haddine değil kimin ne yapacağı konusunda direktif vermek. Namazını kıl ama herkesi zorlama. Orucunu tut ama sokakta Ramazan'da yemek yiyene karışma. Çünkü benim nasıl yaşayacağım benim kutsalımdır. Bir insanın insanca yaşayabilmesinden daha kutsal ne olabilir? Senin maneviyatın tahrik oluyorsa benim özgürlüğümden, benim özgürlüğüm de senin baskında tahrik oluyor; ne olacak o zaman?

Demek istediğim, din üzerinden politika yapmayın. Din üzerinden insaları birbirine kırdırmayın. Tanrı adını kullanarak, üzerinize vazife olmayan işler yapmayın. Herkes sevabının da günahının da hesabını kendi versin. Benim nasıl yaşadığımın kime ne zararı var ki? Ama dincilerin muhafazakar yapılarını herkese dayatmalarının sakıncaları çok. Kin ve nefret doğuyor bu yüzden. Hem dinde zorlama yok derler, hem dinin iyiliğinden güzelliğinden bahsederler ama nedense bütün zorlamalar ve olumsuzluklar oradan çıkıyor. Zorlamıyoruz demeyin, mahalle baskısı bile zorlamanın bir uzantısıdır. BENİM AYRICA İYİ BİR İNSAN OLMAM İÇİN DİNE İHTİYACIM YOK Kİ? Bir şeyi zorla, din icabı yapmak samimiyetsizlik değil midir? Sen din için kurban kesersin, ben çevre için hayatı hayvanlarla birlikte ve eşit yaşarım. Sana göre senin yaptığın iyidir, bana göre benim yaptığım. Benim yaptığımın mantıksal olarak iyi olduğunun tartışılmasına bile gerek yoktur ama çok güvenilen din adına yapılan iyilikler tartışmalıdır bence. Ama din bir tabudur; tartışılamaz. Niye? Bu kadar çok güveniliyorsa din niye tartışılamıyor; çürütülmesinden mi korkuluyor? Din ile yüzleşilince kimsenin inanmayacağından mı korkuluyor? Peki bu, yani tartışılıp tartışılmaması niye bu kadar önemli? Dikkat ederseniz insanlar din gibi, ahlak gibi kavramlar üzerinden zapturapt altına alınmaya çalışılıyor. Cinsellik ayıp diye bir şey olabilir mi? Ayıp diyenlerin aklından zoru vardır. E yaşama o zaman ahlaksızlıksa. Hayvanlar ilişkiye girerken utanıyorlar mı?

Eğer din bir eşcinsel olarak beni lanetliyorsa, ben dini sorgularım da, reddederim de. Çünkü ben sağlıklı bir şekilde yaşamak istiyorsam, kendimi gerçekleştirmem gerekir ama GERÇEKLEŞTİREMİYORUM DİN YÜZÜNDEN. Çünkü din üzerinden eşcinsel karşıtlığı yapılıyor. Benim nasıl ve kimi seveceğime hiçbir şey karar veremez. Ben içimden nasıl geliyorsa öyle severim. Fazla lafı uzatmaya gerek yok. DİN ÜZERİNDEN EŞCİNSEL KARŞITLIĞI YAPMAK İNSAN HAKLARI İHLALİDİR VE SUÇTUR. Başka konularda da din üzerinden söylemde bulunmak demokrasiye aykırı, insan hakları ihlali ve suçtur. Hele ki din üzerinden halkı birbirine düşman etmek vicdansızlıktır. Tabi çıkış yolları mevcuttur dindarların; Onlar dindar değil ki! E sen de inanıyorsun bu şekilde söylemlerde bulunanlara, en azından sesini çıkarmıyorsun. Nasıl dindarlık senin ki? Yanlış bir şey varsa yandaşlık yapma, karşı çık öyleyse.

Eşcinsellikle ilgili bir şey daha söyleyeceğim heteroseksistlerin eşcinsel karşıtlığına dayanarak. Tanrı beni heteroseksüel yaratmış da, ben sapmışım. Hiç işim gücüm yok da herkesin düşman olduğu, TANRI'NIN LANETLEDİĞİ(!) eşcinselliği mi benimseyeceğim? Yapısal olduğunu çürütemeyince de Tanrı'nın beni eşcinsellikle sınadığını söylüyorlar. Tanrı ayrımcılık mı yapıyor öyleyse; niye beni en öteki bir konumla-eşcinsellikle sınıyor? Bırakın artık Tanrı adına konuşmayı ve de dini çıkarlarınıza alet etmeyi. Bu söylediklerim birbiriyle alakalı konular gibi gelmeyebilir ama hepsi de özgürlük ve baskıyla alakalı.

Sosyolojinin derslerinden biri de "Din ve Toplum"dur. Orada Aguste Comte dini, insanın bilgisizliğini telafi etmek için uydurduğunu açıklar. Yani bilinmeyenler ortaya çıktığında, dine ihtiyaç duyulmayacaktır.

Ludvig Feurebach da, insanın, eksiklerinin, zayıflıklarının tamamlayıcı sureti olarak Tanrı'yı yarattığını söyler. Yani Tanrı mükemmel insanın bir yansımasıdır ona göre. Bir anlamda o dönemin insanını görüyoruz tasvir edilen Tanrı'da.

Marx'a göre de kendini bulamamış veya kendini kaybetmiş insanın hissiyatıymış din. Dinin; bu hayatın ansiklopedik özeti olduğunu söyleyen de marx'tır, insanın afyonu olduğunu söyleyen de.

Durkheim de dinin toplumsal bir işlevi yerine getirmek için uydurulduğunu söylüyor.

Konuyu Marx'ın düşüncesiyle bağlamak gerekirse bugünkü habere-camide bira içildiğinin yalan olduğuna dair habere de uyacak şekilde, dinin iktidarları meşrulaştıran ideolojik bir araç olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder