8 Şubat 2015 Pazar

Laikler nefret etmiyor, muhafazakarlar nefret ettiriyor


Arınç, "% 50 bize nefretle bakıyor" demiş. Bu ne demektir; çok şey demektir aslında; demokrasi yok demektir düpe düz. Çünkü % 50 insan 40 milyon insan demektir ve 40 milyon insan da laf olsun diye nefret etmez yönetimden. Gerçekten % 50 laik de onlardan nefret mi ediyor, sadece insanca yaşamak için tepki mi gösteriyor iyi ayırt etmek gerekir. Herkesi memnun edemeyiz diye bir durum da olamaz. Evet, iktidar oluyorsan, herkesi memnun etmek, herkesi kucaklamak zorundasın. Mesela ben ve benim kesimim... Senin dinine, örfüne, adetine, ahlak anlayışına ters diye milyonlarca eşcinseli nasıl yok sayabilirsin? Bu insan hakları ihlalidir ve nefret edilmek için yeterli bir sebeptir. Ben % 50 oy ile iktidar oldum, kendi ideolojimi dayatırım, herkes de kabul etmek zorunda diye bir şey olamaz. Yönetim nedir biliyor musunuz; herkesin yapısına, kültürüne, arzularına-isteklerine uygun düzeni sağlamaktır. Senin düzen anlayışın ne yazık ki bazılarının kimyasını bozabilir, bozuyor da zaten. Bir kere şunu herkesin iyi bilmesi gerekir. İdeolojik yönetim anlayışı olmaz; olsa da geri teper. Sayın Arınç'ın dediği gibi, kendilerinin de bildiği üzere, bildikleri halde de niye ısrar ederler ayrı bir konu, belki istedikleri-arzuladıkları gibi bir ülke olmasını umut ettiklerindendir, gerçekten böyle bir anlayışla ülke bırakın yönetilebilir olmayı, savaş alanına bile dönebilir. Çünkü bu şekilde yönetenlerin evrensel demokrasiyi yok saymalarından dolayı haksız olmaları, ellerini-kollarını bağlar ve baskı-şiddet ortamı kaçınılmaz olur, bunun da hiç kimseye faydası olmaz.

Çözüm yolu var ve de tek; herkesi istediği gibi yapısına uygun yöneteceksin. Amacın herkesin düzenini sağlamak değilse, zaten iktidar olmayı hak etmiyorsun demektir ve kişisel çıkarlar için iktidar olunmaz. Kişisel çıkarlar derken kendi kafana göre ideolojini dayatmaktan bahsediyorum. Yani şu anki iktidar muhafazakar ve bunu yerleştirmeye çalışıyor; çalışmıyor mu? Durum açıkçası bundan ibaret. Mesela benim muhafazakarlığı kabul etmem, yaşayan bir ölü olmam demektir. Yani bir eşcinsel nasıl heteroseksüel gibi yaşayabilir ki? Bunu başka alanlara da uygulayabilirsiniz; inanç meselesine, eğitim alanına, din-dil-milliyet vesaire kültür meselelerine... Yani herkesin doğuştan veya sonradan edindiği kültürel, kimliksel özellikleri vardır ve bunları yok sayamazsınız. Yok sayarsanız da herkesin nefretini kazanırsınız. Bunu siz de biliyorsunuz, dile getirmeye bile gerek yok. E nereye kadar gidebilir peki bu dayatam sistem? Bir gün patlak verecektir elbet. Türban örneğini vereyim. Sen nasıl kadına türbanı ahlak ve namus adına özgürlük olarak görüyorsan, başı açık olanlar da özgürlük anlayışlarına göre türbansızlığı özgürlük ve de dürüstlük olarak görüyor. Sen nasıl dini insnaların yoldan çıkmaması için bir kontrol mekanizması olarak görüyorsan, bazıları da, mesela ben, gerçek ve de sağlıklı kontrolün eğitim, bilim olduğuna inanıyorum. Çünkü tabusal şeyler kötü amaçlı da kullanılabilir ama bilimsel doğruları suistimal etmek öyle kolay bir şey değildir. Akıl ve mantığa dayalı şeyleri öyle o kadar kolay yok sayamazsın; çünkü bilimi yok sayanın, kendini yok saydırmasıdır bu.

Daha açık ve net konuşayım. Din, yönetim işlerine sokulmamalıdır. Demokrasiyle bağdaşmaz tabusal şeyler. Özgür ve eşitlikçi bir toplum düzeni istiyorsak laik olmaktan başka çıkar yol yok. Gerçekten laiklik dışı yönetimler nefret ve şiddeti körükler. Muhafazakar kişiler de baskıyla yönetilmek istiyor diyebilirsiniz. Hayır olmaz böyle bir şey. Çünkü bu insanlığa ve vicdana sığmaz. İnsanları baskıcı anlayıştan kurtarıp gerçek anlamda özgürlüğe inandırmak bir insanlık görevidir. Bu da bir ideolojik dayatma mı dediniz; hayır, sen muhafazakar inanç sistemini özgürce uygulayabiliyorsan, bu da özgürlük sayesindedir. Bunu iyi idrak etmek gerekir. Eğer insanlar antidemokratik yaşamaktan keyif alıyorlarsa, bunu iç dünyalarında, özellerinde yaşayacaklar, dışarıya yansıtmayacaklar. Ben mesela bu şekilde yaşamak isteyenlerin iç dünyasına karışmam. İstediği kadar uhrevi ve de tabusal yaşayabilir, istediği kadar kapanabilir ama özgür bir insanın yaşamına muhafazakarlar tahammül edemez işte. Anlatmak istediğim bu; özgürler tahammüllüdür ve de şiddetten, nefretten uzaktır ama muhafazakarlar muhafaza edemeyince zor kullanır; kullanmıyorlar mı?

Mesela ben annemin başını örtmesine ve namaz kılmasına bir şey demem ama muhafazakar bir kültürde yetişen annem ben dik başlılık yapmazsam, karşı gelmezsem benim kendi cinsimle ilişkime tahammül edemez. Çünkü muhafazakar bir beyin yapısı var ve sadece kendi bildiklerinin doğruluğuna şartlandırmış kendini. Bunun dışına çıkamaz. Farklılıklara, kendine benzemeyenlere kapısı kapalıdır. Algılaması zordur artık farklılıkların da gerçek olduğunu. Ne yapar; ya baskı kurmaya çalışır, kuramazsa nefret edeer, kavga eder. Ben de özgürlüğüme sonuna kadar inanıyorsam, ben de tepki gösteririm, kendi hayatımı yaşamak için mücadele veririm. Ama Arınç'ın dediği gibi gene de nefret etmem. Çünkü özgürlük güzel bir yaşamın temel prensibidir. Özgürlük kimseye zarar vermeden yapına uygun içinden geldiği gibi yaşamaktır; birilerine kendini dayatmak değildir. Muhafazakarlıkla özgürlükçülük arasında farkı umarım anlatabilmişimdir. Benim özgrülüğümün başladığı yerde başkalarının da özgürlüğü bitmez. Özgür olup olmamak insanın kafasının içinde başlar. Sen, sana ters gelenlerin yapısına uygun yaşamından rahatsız oluyorsan, bu senin kendi kafanla alakalıdır, kafanın içindeki sınırlarla alakalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder