7 Ocak 2015 Çarşamba

Çöp konteynerindeki sevincin gözler önüne serdiği ayıp


Nasıl bir dünyada yaşadığımıza dair bir fotoğraf vardı bugün gazetelerde. Biz kaçlı yıllarda yaşıyoruz? "Hatta kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz?" diye bile sorabiliriz. Kıtlık dönemi, bilmem kaçıncı dünya savaşı yılları..? Yani fotoğrafı gören, bu soruları sorar bence. Oysa teknoloji çağında yaşıyoruz, İLETİŞİM çağında yaşıyoruz, uzay çağında yaşıyoruz... Ölümsüzlükten bahsediliyor, insan beyninin robotlara aktarılmasından bahsediliyor, ışınlanmaktan bahsediliyor, zamanda yolculuktan bahsediliyor, başka gezegenlerde hayat aranıyor... Bunlar hayal değil bence, gerçekleşecek şeyler.

Son 20-25 yılda bilim ve teknoloji olarak falan gelinen nokta, daha önceki zamanlarda kat edilen yolu, abartmış olacağım belki ama yüzbinlerce kere kat etmiştir. 30-40 yıl önce bile kim hayal edebilirdi ki günümüzdeki yaşadığımız şeyleri? Çünkü o yıllarda insanlar daha ekmek derdindeydi, ülkemizde çay şeker kuyruğundaydı. Benim çocukluğumda 80'li yıllarda bile bayağı bayağı fakirlik vardır. Daha dün leğende yıkamıyor muyduk çamaşırı? Buzdolabı bile yoktu; tel dolap vardı. İnsanlar artık elde bulaşık bile yıkamıyor. Televizyon izlemeyi bırakmış günümüz gençliği. Hatta masa üstü bilgisayarda internet demode, çocukların oyuncağı teknoloji, sosyal medya çoluk çocuk herkesin en önemli medyası olmuş, herkes kendi haberini kendisi yapar hale gelmiş... Bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz.

Ama... birde yoksul dünya var. Daha insanların çorapsız, ayakkabısız dolaştığı, karnını doyuramadığı, açlıktan öldüğü, savaşların olduğu bir dünya... Kısaca insanlıktan nasibini alamamış dünyalar da var VE bu insanların çoğunun umrunda bile değil. Evet savaşlar oluyor, insanlar açlıktan ölüyor ama çoğunluk hala sadece kendi rahatının, lüksünün derdinde ve sadece seyir halinde. İktidarların zaten umrunda değil, hatta iktidarların eseri bu dünya ama halklara ne oluyor? Aynı şeylerin yarın bizim başımıza gelmeyeceğinin garantisi var mı? İnsanlar mülteci konumunda savaşlar ve baskılar yüzünden. Sömürgeci güçlerin duyarsızlığı yüzünden insanlar açlıktan ölüyor. Bir de insanlığımızdan bahsederiz. Yani felaketler bizden uzak olduğu sürece vicdanımız hiç sızlamıyor ama insanız diye geçiniyoruz.

Örneğin hangi amaçla olursa olsun, ülkemizde bulunan yabancı uyruklu insanlardan rahatsız olanlarımız var. Onlar çok insanca bir hayatı bırakıp da bizi huzursuz etmek için mi gelmişler acaba? İktidarlar düşünmüyor da bizim de mi düşünmememiz gerekiyor, kötü niyet mi beslememiz gerekiyor onlara karşı? Sahi niye bu başka milletten olan insanlara karşı düşmanlığımız? "Niye milletler birbirine düşman?" diye de sorabiliriz. Tamam, görsel olarak bizi ayıran minicik farklılıklarımız olabilir ama sonuçta insan değil miyiz? Niye onları anlamaya çalışmayız, niye onlara yardımcı olmaya çalışmayız? Yani hayatımızı paylaşsak ve günde üç öğün yemek yiyiyorsak, onların aç kalmasındansa öğün sayımızı ikiye düşürerek onların da karınlarının doymasını sağlasak ne kaybederiz? Bütün dünya her şeyini paylaşsa ve herkes insanca yaşasa daha iyi olmaz mı, daha savaşsız ve insanca dünya olsa, daha iyi olmaz mı?

Bu duyarsızlığa, bu vicdansızlığa doğanın kanunu falan demeyin bana; bu tamamen insanlık dışı bir davranış. Ben asgari düzey altı hayatımı hayvanlarla paylaşma ihtiyacı hissediyorsam, benimki vicdan değil de enayilik mi oluyor? Söyleyin bana sadece kendini düşünmek mi insanlık, yoksa içinde yaşadığımız dünyayı düşünmek mi? Demokrasi insanın sadece kendinin iyi yaşaması değil, kendinden başkalarını da iyi yaşatabilmektir. Oysa biz hala birilerini düşman bellemekte, hatta öldürmekteyiz. Kurtarmak varken öldürmek. Daha insanlar şiddeti falan marifet zannediyor, güç yeterliliğini bir kudret zannediyor. Böyle bir dünyada benim düşüncelerim sağlıklı bir insanın düşüncesi gibi gelmeyebilir bir çoğuna ama ben zaten kendimi içinde yaşadığımız düzenin insanı olarak görmüyorum ki.

Konuyu daha fazla uzatmadan Antalya'da Suriyeli bir çocuğun çöp konteynerinden bulduğu iki salatalığın sevincini annesiyle paylaşmak için koşarkenki fotoğraf karesine bağlayacağım. Bir çoğu şöyle diyor; "O şekilde yaşayan bizim vatandaşımız da var." Eeee... O da bizim ayıbımız, Suriyeli de hepimizin ayıbı, Etiyopya'daki açlar da insanlığın ayıbı... Laf mı yani bizim vatandaşımızın açlığını gerekçe göstermek? Sanki Suriyeliler olmasa kendi vatandaşlarımızı düşüneceğiz; düşünüyor muyuz; umrumuzda oluyorlar mı? Lüksümüz azalmasın diye, daha önce aklımızın ucundan geçmeyen fakir komşumuz, Suriyelilere karşı gerekçe olarak sunuluyor hemencecik. "Yabancı milliyetten olan insanlarımızın bu topraklarda ne işi var?" diye kızmak yerine, hayatımızı onlarla paylaşmadığımız için utanmalıyız aslında. Fazlalıktan çöpe atılan iki salatalığın çocuk sevinci, aslında insanlığın ayıbından başka bir şey değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder