26 Aralık 2014 Cuma

Türkiye'de eşcinseller haklarına kavuşunca, ben İran'a gideceğim!


"Denizli LGBTİ ve Aileleri" ismi altında buluşmalarımız başlayalı altı ay oldu ve buluşmalarımız uzman kişilerin katılımıyla ve çok katılımlı(bu hafta gene 40 kişi civarındaydık) da olsa sohbet havasından kurtulamadık. Şahsım adına ben bundan şikayetçi miyim; hayır. Daha farklı şekilde, yani plan program çerçevesinde ilerlemesini istemez miydim; herkesten çok isterdim ama LGBTİ haklarına yasal haklar çerçevesinde de mücadele edecek bir ekipmana sahip olmayınca, hedef de ne yazık ki ilk aşamada bu noktada, sohbet ortamında kalıyor. Yani şu anki buluşmalarımız belki de özlediğimiz seviyede mücadele etmenin bir ön hazırlığıdır. Buluşa buluşa dönüşürüz, hukuki düzeyde mücadele edecek yeni katılımlar olur, belki başka tecrübelerden faydalanırız, vesaire, vesaire ama resmi mahiyette hak mücadelesi verebilmemiz için kendi içimizde verdiğimiz mücadeleyi(sadece grupsal anlamda değil, bireysel bazda kendi içimizde de) başarıya ulaştırmamız en önceliklisi ve bu buluşmalar da bu açıdan önemli, hatta çok önemli bence. Çünkü kendi içimizdeki mücadeleyi kazanmamız, kendimizi tanımamızla, kendimizle barışmamızla mümkün. Bu başarı da zaten hukuksal anlamdaki kazanımları hayata geçirebilecek zemin demektir. Hep diyorum ya; bugün eşcinseller heteroseksüellerle eşit haklara sahip olsalar, bu hakları hayata geçirebilecekler mi acaba? Geçirmek isteseler bile uygulayabilecekleri toplumsal bir yapı şart değil mi bu anlamda? Yani kendimizi kazanırken toplumu da kazanmalıyız eşcinselliğin kabul edilmesi konusunda ki, bir taraftan da İstanbul, Ankara gibi şehirlerdeki emektar ve tecrübeli derneklerin resmi anlamda verdikleri mücadele seviyesini yakalayabilelim ve hukuksal anlamda da mücadelemizi verebilelim. Yani kendi içimizdeki mücadeleyi kazanalım derken, daha ileri boyuttaki mücadeleyi de es geçelim demiyorum. Çok koldan çalışmalıyız ama zemini de sağlama almalıyız yarın hukuki kazanımlarımız elde ettiğimiz zaman hayata geçirebilmek için.

Buluşmalarımızı tarihe geçirebilmek adına aldığım küçük notlardan faydalanarak aktarımda bulunmak istiyorum. Bu haftaki buluşmamızda üniversiteden Psikiyatr ve Psikolojik Danışmanlık bölümünden öğretim görevlililerimiz vardı, Anatomi'den öğretim görevlimiz vardı, Halk Sağlığı uzmanlarımız vardı. Pamukkale Üniversitesi'nden Felsefe, Gastronomi, Resim Öğretmenliği, Beden Eğitimi Öğretmenliği, Fizik Tedavi, Tıp, Turizm gibi bölümlerden LGBTİ ve heteroseksüel öğrenciler vardı.

Sohbetimize Üniversite kliniğinde görevli uzmanların LGBTİ'lere yaklaşımıyla başladık. Psikiyatrımızın dediğine göre, üniversitede LGBTİ'liğe hastalık tanısıyla yaklaşılmadığıydı. Sadece uyum problemleri konusunda LGBTİ bireylere yardımcı olmaya çalıştıklarını söyledi. Transseksüellerin tedavi sürecinin ilk aşamasında verilen trans tanısının Ege bölgesinde İzmir'de bile verilmediği ve bunun için Pamukkale Üniversitesi'nde böyle bir şeyin başlatılabilmesi için bir şeylerin yapılabileceğinin sözü verildi. Çok öncelikli olarak görülmeyecek olsa da, öğrencilerin mezun olduktan sonra LGBTİ'liğe yabancılık çekmemeleri için, toplumsal cinsiyet gibi derslerin seçmeli ders kontenjanından önerilebileceği konuşuldu.

Bu hafta da yeni katılımcı LGBTİ'lerimiz vardı. İranlı eşcinsel ve transseksüeller vardı. Başka şehirlerden gelen arkadaşlarımız vardı; yani misafir olarak Denizli'de bulunup, oluşumumuzdan haberleri olup da buluşmamıza katılan arkadaşlarımız. Antalya "Akdeniz Pembe Caretta Lgbt" oluşumundan katılan bir arkadaşımız nasıl çalıştıklarını anlattı bize.

Bu buluşmadaki bir gözlemimi paylaşmak istiyorum; buluşmada dile getiremediğim ve bire bir sorularla cevaplandırdığım... Zannedilir ki, eğitim seviyesi yükseldikçe, LGBTİ bireyler açılımlarını sayı olarak daha çok ve daha erken, daha kolay yaparlar. Hayır hiç de öyle değil. Bunun sebepleri öğrencilerden öğrendiğim kadarıyla; ailelerinin katı tutumlarıyla karşılaşacak olmaları, eşcinselliklerini gizli de yaşasalar düzenlerinin bozulmasını istememeleri(mesela sevgililerini erkek veya kız arkadaşları olarak tanıtıyorlar ve o şekilde daha kolay kabul görüyorlar ve aile içinde de ilişkilerini gizli de olsa daha rahat yürütüyorlar), eğitim hayatları bittikten sonra ailelerinden bağımsız bir yaşam sürecek olmaları, sosyo ekonomik bağımsızlıklarını kazandıktan sonra da eğer açılımlarını yaparlarsa ailelerinin kabul edip etmeyeceklerinin öneminin kalmaması veya ailelerinden, çevrelerinden bağımsız yaşayacakları için açılıma ihtiyaç duymayacak olmaları... Bir şekilde evlilik, torun gibi toplumsal yaşam beklentileri devreye girince LGBTİ'lerin açılmaları kaçınılmaz olacak ama buna da bir kılıf uydurulabilir "yeni dünya düzeni" gibi; evlilik dışı ve çocuksuz ilişki gibi... Zaten gözlemlediğim kadarıyla yurt dışında yaşamak gibi daha kaliteli yaşamın derdinde LGBTİ öğrenciler. Belki bu özgür ve daha rahat yaşam sadece LGBTİ bireylere mahsus bir özellik değil ama LGBTİ'lik yurt dışında yaşama isteğinin öncelikli sebeplerinden birisi. Yanlış anlaşılmasın ama herkes kendi adına iyi yaşamın derdinde. Biliyorsunuz Denizli'de İranlı mülteciler çok fazla. Denizli'yi liman olarak kullanıyorlar ve Amerika'ya, Avrupa'ya gitmek için sıra bekliyorlar. Ülkemizdeki LGBTİ'ler İran'a göre daha iyi konumda olmalarına rağmen, onlar da daha iyi ve daha özgür yaşama derdindeler. Bundan doğal da bir şey yok ama sanki eşcinsellik, transseksüellik ve de diğer LGBTİ'ler, LGBTİ'ler tarafından düşünülmüyor gibi. Herkes kendi derdinde gibi. Bugün ülkemizde LGBTİ'lere özgürlük ve hakları verilse, "bana ne İran'daki LGBTİ'lerden" denilecek gibi, gibi. Mesela buluşmalarımıza İranlı LGBTİ'ler kendi insiyatifleriyle katılıyorlar. Oysa buluşmalarımıza daha çok sayıda katılmaları için BİR ADIM atsak, dönüşmemiz adına bundan daha güzel bir fırsat olabilir mi?

Unuttum; Eğitim seviyesi düştükçe de "yakalanarak veya açıklamak zorunda kalarak" şeklinde de olsa açılımlar daha fazla oluyor. Tabi bu açılımı bir koşula bağlayamayız. Ailenin yapısı, bölgesel kültürel farklılıklar gibi koşullar çok önemli. Denizlili olanların açılımlarına bakıyorum; aileler eşcinselliği kabul etmiyor ama eşcinselleri, eşcinsel çocuklarını bir şekilde kabul ediyor. Bir süre direniyorlar ama kabul etmek zorunda kalıyorlar. Bunun örneklerini buluşmalarımızdaki tanıklıklarda çok gözlemliyoruz.

Ve ailelerin, eşcinselliğe transseksüellikten daha toleranslı oldukları durumu da var. Mesela bugünkü buluşmamızda çocuğunun eşcinselliğine transseksüellikten daha esnek bakan bir annenin bu konudaki sözleri şöyle; "Okudum, biliyorum, eşcinsellik diye bir şey var, eşcinsellik herkeste olabilir ama transseksüelliğe hayır...". LGBTİ'lerimizin yaşam biçimlerinde de mevcut transseksüel cinsiyet kimliğine mesafeli oluşları. Anlatımlarından anladığım kadarıyla bir çok arkadaşımız da BELKİ transseksüel ama "geyim" diyorlar. Hani bedenleriyle barışık transseksüel olsalar anlayacağım ama toplumun transseksüel ayrımcılığından bir etkilenmişlik söz konusu. Daha doğrusu toplumun LGBTİ'liğe bakış açısından etkilenmişlik sadece transseksüellik konusunda değil, diğer kimliklerde de mevcut ve bu durum sağlıklı bir tanım yapmalarını engelliyor. Bunun adı da kategoriszilik değil, yanlış kategorileşme. Yani olduğun gibi görünememenin verdiği sahte bir kimlik.

2 yorum:

  1. Eline sağlık halil :) buluşmaların bu şekilde raporlaştırılması çok değerli.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim; sizin gibi dostların takdirinin verdiği şevki de görmezlikten gelemeyiz.

    YanıtlaSil