21 Kasım 2014 Cuma

Yaşamak


Bu sabah Ankara'dan, Kaos GL'den arandım. İranlı eşcinsel bir genç intihara kalkışmış ve bir hafta hastanede yattıktan sonra ölmüş. Hiç haberim olmadı. Çok İranlı LGBTİ arkadaşı olan buralı bir arkadaşı aradım, haberi varmış. Dün LGBTİ buluşmasında falan kendi aralarında konuşmuşlar bu konuyu ama bana bir şey diyen olmadı. Burada yaşayan ve bende ekli olan İranlı bazı LGBTİ arkadaşlara sordum; bazılarının haberi var, bazılarının yoktu. Onu tanıyan birisinden aldığım bilgiye göre sevgilisiyle maddi durumla alakalı bir konuda tartışmış ve kendini 4. kattan aşağı atmış. Buralı arkadaşın dediğine göre de sevgili tartışmasıymış. Ailesi cenaze için gelmiş... Hiçbir şey yapamadım bu konuda.

Ne zannediyorum biliyor musunuz... Hatta kendime o kadar güveniyorum ki... İntihar edenlerin yanında olabilsem, onlar intihar etmezler... Çünkü hayatın güzelliğine ve yaşanması gerektiğine ikna ederim herkesi. Yaşamak... Herkesin sahip olamayacağı bir hediye, bir şans, bir hak... Ve o hakkı kullanmamak. Engeller mi dediniz? Engelleri aşmak için değil mi verilen mücadele; yarı yolda bırakmak için mi yoksa? Gerekçesi de belki engeller değil üstelik intiharın. Evet hayat eşit değil, adil değil, özgür değil ama... Hayata gelebilmişsin, o fırsat verilmiş sana. Engeller olmasa belki hayattan vazgeçmeyecektin, ama vazgeçince çok mu güzel oluyor? Biliyorum herkesin dayanma gücü aynı değildir, herkesin pes etme noktası farklı olabilir ama pes etme noktasında mı hayattan vazgeçiliyor, yoksa yok yere mi? Belki bahsettiğim intiharın bu konuyla alakası yoktur ama insanların sevgili, aşk-meşk meseleleri yüzünden falan kafayı bozmalarını kabul edemiyorum. Dünya bir kişinin etrafında dönemez benim anlayışıma göre. Yasaklar, imkansızlıklar da dünyanı durdurmak için yeterli sebep değildir. Kimsenin ruhunu rahatsız etmek istemiyorum, yanlış anlaşılmasın ama hayatı yaşamak varken, zorluklara engellere rağmen bile yaşamak varken nefessiz kalmak, doğanın düzenine karşı gelmek.... Hayır, çok özür diliyorum bazılarından ama ben ölme hakkına inanmıyorum, böyle bir hakka saygı duymuyorum. Ölmek demek, meydanı bozuk düzene bırakmak da demektir. Bu konuda inatçıyım. Hayata, yaşamaya inanıyorsam; bu inancımdan vazgeçemem. Evet ben benim, ama herkes de kendisi için yaşama hakkını bilmeli, korumalı. Biliyorum lafla her şey kolay ama üzülmeme rağmen öfkeleniyorum da vazgeçişlere. Hele ayakta kalma şansı varken... Hele ayakta kalmak için yola çıkmışken...

Şu hayatta çok şey yapmak istiyorum ama benim de hayata karşı pasif davranışlarım var. Bu cesaretsizlikle de alakalı değil; saygıyla alakalı, kimseyi rahatsız etmek istememekle alakalı... Bu da yapabileceklerimin önünde bir engel. Daha fırlama-ölçüsüz biri olsaydım, belki daha çok şey yapabilirdim hayatta; daha pozitif bir dünyaya daha çok katkım olabilirdi. Belki de hayat koşulladı beni insanlara karşı çekingen olmaya; hep karşı taraftan bir adım beklemeye. Bilseler kendileri bir adım atınca benim on atım atacağımı... Evet, acılarda payım var... Payımız var... Bu paragraftakileri niye yazdım; bugün bu durumu öğrenince gene çok atik olamadım. Tanıdıklarıma sadece mesaj gönderdim bu konuyla ilgili ama kimseden de öyle yardıma ihtiyaç varmış gibi bir cevap da alamadım. Spora giderken merkez caminin önünden geçtim. Öğle namazı vaktiydi ve orada 10 kadar kişinin olduğu bir İranlı grup vardı. Acaba dedim, ölen çocuğun yakınları falan mı bunlar ve burada da cenaze namazı mı kılınacak? Hiç alakası olmayabilir ama aklıma öyle şeyler geldi işte. Bir şeyler yapabilme arzusu insanı farklı düşüncelere itebiliyor. Bekledim etraflarında biraz ama soramadım. Evet çekindim; hangi vasıf ve sıfatla soracaktım ki? Ben de kendimce haklıyım. Çünkü insanlar da benim iyi niyetli olma konusundaki şevkimi çok kırıyor. (İranlı bir arkadaştan öğrendim, mültecilerin cenazesi memleketlerine götürülmeyip yaşadıkları şehirde defnedilebiliyormuş. Ama bir arkadaşın dediğine göre de İran'a götürülecekmiş bu arkadaşımızın cenazesi.)

Velhasıl üzüldüm bugün. İntihar eden çocuğun facebook sayfasına baktım; daha gencecik. Çiçek açmış ağaçların önünde çekilmiş bir fotoğrafını gördüm de daha önünde göreceği kaç bahar vardı kimbilir. Olaya intihar eden taraftan baktığımız zaman da, özgür bir dünyada yaşamış olsaydık, bu yazıyı yazmamış bile olabilirdim. Tartışmalar olmayabilirdi, intiharlar olmayabilirdi... Belki daha iyisi olmayabilirdi ama hayat onlar için de öyle veya böyle devam ediyor olabilirdi. 

Yıllar önce biz eşcinselleri bu şarkı hayata bağlardı ve dinler dinler hüzünlenirdik. Sanki bizim için yazılmış gibiydi...

YAŞAMAK

Yapılacak hiçbir şey kalmasa da, 
hiçbir şey arzuladığın gibi olmasa da, 
beklediklerin umduğun gibi çıkmasa da,
gene de umudun, umudun olmalı yaşamak.
Sevdiklerin seni yüz üstü bıraksa da
duyup gördüklerinden dehşete kapılsan da,
hayallerinin tümü bir anda yıkılsa da,
gene de amacın, amacın olmalı yaşamak.

Yaşamak, yüz yüze acılarla teke tek yaşamak, 
başka neden beklemeden yaşamak,
yaşamı sadece severek yaşamak...

Evinden, ailenden ayrılsan da,
seni bekleyen hiç kimsen olmasa da,
elinde avucunda hiçbir şey kalmasa da, 
gene de amacın, amacın olmalı yaşamak.
Dost bildiklerin seni arkandan vursalar da,
bin kere olsun ihanete uğrasan da,
ve bütün yollar kapılar sana kapansa da,
gene de amacın, amacın olmalı yaşamak

Söz: Mehmet Teoman
Müzik: Cenk Taşkan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder