18 Kasım 2014 Salı

Eşcinsellerin ailesi kim?


Transseksüellere "ailen kim?" diye sormuşlar. Sanırım transseksüellik daha görünür olduğu için, transseksüeller daha çok dışlanıyorlar, daha çok ayrımcılığa maruz kalıyorlar, daha çok ötekileştiriliyorlar; dolayısıyla daha çok yalnızlar. Çünkü transseksüelliğin saklanacak bir tarafı yok. Oysa eşcinsellik ne kadar erkekliğin en büyük düşmanı olsa da, gizlenebilme ihtimali bulunduğu için, toplumdan ve aileden transseksüeller kadar dışlanmıyorlar. Aile bir süre sonra kabul etmek zorunda kalabiliyor geyleri. Hatta bazı aileler transseksüel olmaktansa çocuklarının eşcinsel olmasını yeğliyorlar transseksüelliği seks işçiliği ile örtüştürdükleri için. Çevremdeki transseksüellere bakıyorum; ailesinin kabul ettiği transseksüeller de var, cinsiyet kimlikleri aileleri tarafından bilinmeyen transseksüeller de var. Gizli translar ailelerinin yanına giderken, tekrar erkek görünümüne bürünmek zorunda kalıyorlar. Oysa geylerin böyle bir sorunu yok. Çünkü eşcinsellik beyinsel bir yönelim. Sanırım o yüzden sadece transseksüellere sordular "ailen kim?" diye. Çünkü geyler gizli veya açık aileleriyle ilişkilerini devam ettirebiliyorlar. Arkadaşlarını da aileleri olarak görüyor olabilirler ama aile kavramı onlar için genellikle kan bağı olan kişiler.

Aynı soruyu kendim cevaplamak istiyorum. Ama çok samimi olacağım bu konuda. Çok açık ve net olacağım. Aile kavramı kişinin hayata bakış açısıyla, öğrendikleriyle, yaşam biçimiyle, içinde bulunduğu kültürle, sosyoekonomik koşullarla ve bir çok konuyla alakalı. Hatta bir dönem çok önemli gördüğün biyolojik ailen bir süre sonra önemini yitirebiliyor. Ben ekonomik özgürlüğümü kazanıp kendi ayaklarımın üzerinde durmaya, ailemden ayrı yaşamaya başladıktan sonra, aile kavramı önemini yavaş yavaş yitirdi. Çocukken anneye düşkünlük oluyor ama bu, çocukluğun getirdiği bir şey sanırım. Büyüdükten sonra onlar seni kabul etse de, eşcinselliğinden dolayı bir sorun yaşamasan da, onlarla çok şey paylaşamadığını görüyorsun. Zaten çocukluğumdan beri öyle bir yalnız olma, yalnız kalma, yalnızlıktan mutlu olma hallerim vardı. Belki onların bana zihinsel olarak verebileceği şeyler çok olsaydı ve daha çok şey paylaşmış olsaydım, gözümdeki ailenin değeri farklı olabilirdi. Tabi onlarla bir şey paylaşamamam, onlara saygı duymadığım, onları sevmediğim anlamına gelmemeli. Şu anda insan olarak en çok kimleri seviyorsun deseler, aile kavramı benim için hiç önemli olmasa da, dünyanın en mükemmel sevgilisine sahip olsam da, ailem sevgilimden bile milyon kez önde gelir ve en çok ailemi seviyorum derim. Çünkü en çok onlar beni seviyor ve benim de en çok onları sevmemden doğal bir şey olamaz. Hatta ben onları, onların beni sevdiğinden daha çok sevdiğimi düşünüyorum. Her anlamda ilk düşündüğüm kişiler hep ailem olur. Ama dediğim gibi bu aile kavramına önem verip-vermememle hiç alakalı değil. Sorumluluk gibi bir şey de. Çünkü onlar beni sevmişler, bakmışlar, büyütmüşler, zor zamanlarımda yanımda olmuşlar az veya çok. Şu anda başıma bir şey gelse gene en çok onlar düşünür beni, LGBTİ arkadaşlarım değil. LGBTİ arkadaşlarım düşünseler bile nereye kadar düşünebilirler ki? Bu benim onlara bakış açımın umutsuzca bir karşılığı değil; yani ben onlara karşı fedakar olmuyorum, onlardan da bir şey bekleme hakkım yok, anlamında değil Gerçekten ben ne kadar bütün LGBTİ'ler için çabalasam da, zorda kalınca onlar da bana yardım eder düşüncesi içine giremiyorum. Bu belki de paranoyakça bir güvensizlik olabilir ama insan olma halinin LGBTİ'likle ne alakası olabilir ki? İnsan olma halini belirleyen cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği olabilir mi? Zannetmiyorum. Hak mücadelesi için birlik beraberlik içersinde olabiliriz(!) ama, iş hayat mücadelesine gelince hiç de öyle olmuyor. Gerçekten çıkar dünyasında yaşıyoruz ve hayatta her şey karşılıklı. Karşılıksız verme olgunluğuna gelebilmiş değil insanlık. Biraz gerçekçi olmakta fayda var diye düşünüyorum bu konuda. Hadi LGBTİ'lerle karşılıksız verme noktasına geldik diyelim. İlk anlaşmazlıkta ipleri koparmıyorlar mı? Ama biyolojik aile öyle değil. Ve hatta başın sıkıştığında ilk umudun onlar oluyor. Bende hep böyle oldu; başkalarında nasıl oldu bilemem. Ama aileye karşı vicdani olarak bir sorumluluğum olmasaydı (size tuhaf gelebilir ama ben ne homofobiğim, ne transfobiğim, ne de heterofobiğim; ben insanfobiğim), benim ailem hayvanlar olurdu. Gerçekten öyle. Onlarda bulduğum huzuru şu hayatta hiç kimse de bulamadım. Şu dönemde de insanlara karşı çok katıyım, daha doğrusu daha çok kendimi düşünüyorum, vicdanım her halükarda devreye girse de. Haklarımı daha sert bir şekilde savunuyorum. Yaş ilerledikçe insan kaybedecek bir şeyi olmadığını daha iyi anlıyor sanırım ve haksızlığa karşı daha toleranssız oluyor. Bir de yapaylık yok ya bende, göstermelik meleklik yok ya; oportünist değilim, o anda içimden ne geçiyorsa dökülüyorum! Konu dağıldı mı? Yani, öyle manevi duygularla bağlandığım bir sınıf, kişi yok; biyolojik ailem de sorumluluğum. Ama hayvanlar en çok düşündüklerim. Hayvanlara ailem de diyebilirsiniz, vicdanım da...

1 yorum:

  1. Hayvanlar sadece biraz yemek sıcak bir yuva ve sevgi ile mutlu oluyorlar.İnsanlar öyle mi ?

    YanıtlaSil