28 Ağustos 2014 Perşembe

Eşcinsellerin çevrelerine, en çok da kendilerine küs gitmeleri...


Cinsel yönelim veya cinsiyet kimlikleriyle, yani eşcinsellik veya transseksüellikeriyle tam anlamıyla barışamadıkları için cinsel kimliklerinden utanan ve bu yüzden çevrelerine karşı açık olamayan LGBTİ'lerde, açık eşcinsel ve translara karşı hep bir negatif bakış açıları vardır dışarıya yansıtmadıkları zamanlar olsa da. Onlara deli gözüyle bakarlar, bu kadar açık olmalarını lüzumsuz bir çığırtkanlık olarak görürler... Oysa arkasında hep "ben neden bu kadar kimliğimle barışık değilim"in, dolayısıyla "özgüvensizim"in verdiği bir hasetlik yatar. Eşcinseller yıllarca sessiz yaşadı da ne oldu? Çok mu güzel oldu? Daha mı az acı çekti eşcinseller? Sisteme karşı gelmedikleri için daha mı takdir edildiler? Cinsel kimliklerini daha mı rahat gerçekleştirdiler? Daha mı az saldırıya uğradılar, daha mı az şiddet gördüler, daha mı az öldürüldüler? Daha mı fazla hak hukuk sahibi oldular, daha mı sosyal yaşadılar, daha mı çok kabul edildiler?...

Ne acı insanın kendisiyle, dolayısıyla çevresine küs bir şekilde hayattan geçip gitmesi. Keşke bu geçip gitme de öyle sadece küslükle sınırlı kalsa; kafalarının içinde savaşla göçüp gidiyorlar dünyadan. O küslüğün psikolojik olarak yarattığı baskının dayanılmaz ağırlığı altında ezik bir hayat sürüyorlar. Yüzleşilince utanma ve dışlanma korkusuyla bir hayat heba ediliyor. Hep bahaneleri var eşcinsellerin kendilerini can-ı gönülden sevmemeleri için. Sorsan "biz cinsel kimliğimizle barışığız, sadece çevremizi üzmek istemiyoruz" derler. İnsan kendisini yapısından dolayı sevmeyecek, dışlayacak olan birini ne kadar düşünür? Laf! "Aslında ben de eşcinselliği veya transseksüelliği tasvip etmiyorum ama böyle doğmuşum, ne yapayım. Mümkün olsa heteroseksüel olmak isterdim. Yanlış bulduğum bir şeyi de tam anlamıyla savunamıyor, kendimin arkasında duramıyorum" desen ya şuna anlayacağımız dilde. Kaç eşcinsel eşcinselliğini seviyor? Kaç transseksüel heteroseksüeller gibi bedenleriyle ruhlarının örtüşük olmasını istemezdi, sorusu zaten saçma bir soru olur değil mi? Niye doğanın bize bahşettiklerinin arkasında duramıyoruz? Heteroseksist toplumu bir kenara bırakırsak, doğduğumuz gibi yaşamamıza bir engel var mı? Böyle yönelim veya cinsiyet istemiyorum, düşüncesi onlara göre toplumun istememesiyle alakalı. Ama sen de kendinle barışsan, kendine karşı vereceğin savaşı, heteroseksist topluma karşı verirdin. Demek sen kimliğinle tam anlamıyla barışık değilsin ve barışık olanlara o yüzden alaycı ve küçümser gözle bakıyorsun.

Bakınız, daha önce defalarca yazılarımda açıkladım. Açık eşcinseller kahramanlık yapmak için çığırtkanlık yapmıyorlar. Eğer eşcinseller nefrete hedef gösterilmeselerdi, cinsel kimliklerini sorgulamadan yaşar giderlerdi. Heteroseksüeller, heteroseksüelliğin savaşını veriyorlar mı? Bu heteroseksüelliğin tek doğru olduğundan değil, heteroseksist bir dünyada yaşadıklarından ve ayrımcılığa maruz kalmadıklarından. Bizim çığırtkanlığımız insanca yaşayabilme adına. Onlar bizi lanetledikleri ve de yaşama haklarımızı gasp ettikleri için kimliğimizin altını çizip doğruluğunu savunuyoruz. Savunmayınca yaşayamayacağız ki. Niye ben heteroseksüeller kadar eşit ve özgür yaşamayayım? Benim heteroseksüellerden hiçbir eksiğim yok ki. Yapıma uygun olmadığı için heteroseksüel olarak tam bir insan gibi yaşayamayacağıma göre, eşcinselliğimle barışıp, eşcinselce yaşamanın mücadelesini vereceğim doğal olarak. Eşcinseller insanca yaşayabiliyor mu da haklarını savunmasın?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder