28 Temmuz 2014 Pazartesi

Gideceğim belki de...


Bugün Ezgi Başaran'ın hakimlerden biriyle röportajını okudum ve geri planda dönen oyunları, hesaplaşmaları öğrenince hayata bakış açımın bir iyi niyetlilik değil salaklık olduğunu anladım. Adamlar ideolojilerini hayata geçirebilmek adına birbirleriyle ne savaşlar veriyorlarmış da haberim yokmuş. İnanmak istediğim kişilerin de aynı yolun yolcusu olduğunu görmek çok büyük hayal kırıklığı yarattı bende; benzer tutucu ideolojiler ama başka başlıklar altında, başka imajlar görselliğinde. İdeolojilerinin sekteye uğramaması için de zıt zannettiğimiz kutupların bile işbirliğine girişmesi; belki de en yaralayıcı olan bu. Yani özgürlüğünü teslim etmek istediğin kişilerin bile celladının çıkması korkunç bir şey. Ve hak, hukuk, adalet diye bir şeyin olmaması... Yani sığınacak limanların ve tutunacak dalların bile sadece isimden ibaret olması; güvence olarak gördüğün yerlere düşünce bile kurtulma ihtimalinin hiç olmaması... Kumpaslarla masum insanların bile, bile-bile harcanması... Arka planda insan hayatının hiç sayıldığı resmen ideolojiler savaşı varmış vitrinde yaşam tiyatrosu oynanırken.

Ve Cumhurbaşkanı adaylarından birisi gene, "Eşcinselleri konuşurken muhafazakâr toplum hassasiyetleri düşünülmeli" diyor. Böyle zihniyetlere "Ben ne olacağım?" diyemezsin bile. Onların kafasında muhafazakar, tutucu, afedersiniz ama gerici bir ideoloji ve o ideolojiyi hayata geçirmek, o gericiliği muhafaza etmek var. Muhafazakar toplumun hassasiyetlerini düşünmek demek ne demek; muhafazakar toplum dışında kalanları düşünmemek demektir. Yani özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını yok saymak demektir. Veya sadece  muhafazakarların kabul edebileceği bir demokrasiye inanmak ve savunmak demektir.

Hep şuna inandım; bu topraklarda doğduysam vardır bir nedeni, vardır bir misyonu... Ama anladım ki olmayınca olmuyor. Özgürlüğe inanmayan birisine özgürlüğü anlatamazsın. Ben bunu da öğrendim yaşadıklarımdan. Bazen geriye pozitif dönüşler olmayınca, hayata olumlu bakmanın ve bu doğrultuda çabalamanın da anlamsız olduğunu görüyor insan. İnsan bireysel yaşamını özgürce yaşayabiliyorken, herkes için özgürlük istemesi bazen insanı saçmalayan ve komik durumuna düşürebiliyor.

Hayattan hiç umudumu kesmedim. Zaten mümkün mertebede de özgürce yaşadığıma inanıyorum. Doğduğum toprakları da hiç terketmeyi düşünmedim. Çünkü ben değil, benden rahatsız olan gider. Gitmiyorsa bana alışmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü hiç kimsenin benden bir gram dahi daha iyi ve fazla yaşama hakkı olamaz. Ama insan bazen içinde yaşadığı kültürün yapısı kendisininkine uymayınca, ölürken olsun canlıya bir nebze olsun değer verilen demokrasilerde nefes vermek istiyor. Herkes doğduğu topraklarda son nefesini vermek ister ama ben yaşamak istediğim demokrasilerde nefesimi vermek istiyorum. Belki söyleyeceklerim lafta kalacak ama bulunduğum ortamdaki bağımlılığım bitene kadar şartlarımı gitmek doğrultusunda hazırlayacağım.

Evet pes ettim ama pes etmek istediğim için, güzel şeyler için çabalamanın anlamsız olduğuna inandığım için. Yoksa direnmek zor bir şey değil ama manasız direnmek de çok saçma; ne için, kim için... Bu gidiş özgürlüğe gidiş falan değil, çünkü özgürlük her insanın kafasının içindedir, genlerimin olduğu iklimlerde nefes almak olmasa bile nefes vermenin nasıl bir şey olduğunu görmek için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder