22 Temmuz 2014 Salı

Bana sosyal medyanı söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim

Eskiden kimliklerimizi, kişiliklerimizi ele veren arkadaşlarımızdı; şimdi en yakın arkadaşımız sosyal medya olduğu için, bizim de kim olduğumuzu açık eden sosyal medya paylaşımlarımız oluyor. Bir de özgüvensiz bir milletizdir ya, sosyal medya kendimizi ifade etmemize, hatta kontrolsüzce ifade etmemize yardımcı oluyor. Söylemek istediklerimizi karşımızda birisi olsa söyleyemeyeceğiz belki de. Sosyal medyanın verdiği cesaret, ifadelerimizi hakaret boyutuna kadar falan taşıyor.

Bir anlamda maskelerimizi düşürdüğümüz bir mecra sosyal medya. Nelerimizi açık etmiyoruz ki daha öfkelerimizden, nefretimizden başka... Resmen kişiliklerimizi fütursuzca sergiliyoruz. Bu yazıyı yazmama da sebep olan özellikle görgüsüzlüğümüzü sergilememiz. Daha düne kadar çay-şeker kuyruğunda bir millet olduğumuzdan olsa gerek, şimdi kahvaltılarımızı, tüm öğünlerimizi "bak ben bunu yiyiyorum, sen de yiyebiliyor musun?" dercesine varsıllık gösterisi yapıyoruz. Seyahat ettikleri yerleri göstermelerinin sebebi de tarihi veya doğa güzelliklerini paylaşmak değil, güçlerinin onları nerelere kadar götürebildiğinin gösterisi. Eğlence mekanlarında ne ile kafa bulduklarını, arkadaş gruplarıyla nasıl sosyalleştiklerini sergiliyorlar... Tabi bu paylaşım kültürden kültüre değişiyor. Mesela biz de çıplak bedenlerimizi sergiliyoruz sosyal medyada ama kafa bölgemiz olmayarak. Demek ki daha özgüvenimizi kültürümüzün izin verdiği ölçüde.

Bu sosyal medya bir anlamda bir zamanlar bizde "Biri Bizi Gözetliyor" olarak yayınlanan gözetleme programının toplumsal versiyonu gibi. Hepimiz böyle bir programının sosyal medya aracılığıyla gönüllü elemanları olduk. Bu da ne kadar gösterme meraklısı olduğumuza işaret ediyor veya bastırılmışlıklarımızın pörtlemesi de olabilir. Hayatta başarılı bir şekilde dikkat çekememişsek, kendimizi beğendirmemizin de en kolay yolu kendimizi sergilemek. Bir çeşit egosal tatmin aslında kendimizi gerçekleştirdiğimiz; sosyal selfie!

Sosyal medyanın ülkemizde nasıl kullanıldığının dedikodusunu yapıyorum ama benim kullanma şeklim de kendimi gerçekleştirmek kuşkusuz. "Bana sosyal medyanı söyle, sana kim olduğunu söyle" dedim ya, aslında herkes gibi sosyal medyayı ben de kendi yapıma uygun olarak kullanıyor ve gerçekleştiriyorum kendimi. Okumayı çok seviyorum; okuduğum haberleri paylaşıyorum, görselliği çok seviyorum; estetik fotoğrafları paylaşıyorum, hayvanları çok seviyorum; kedilerimin fotoğrafını paylaşıyorum, kendimce bir şeyler karalıyorum; bir nev-i kendimi onaylatıyorum yazdıklarımın beğenilmesiyle, eşcinel haklarını savunan düşüncelerimi paylaşıyorum; sosyal medya üzerinden bireysel aktivizm yapıyorum...

Paylaşımların şekli-şemali uzar gider ve kişinin ihtiyacına ve yapısına göre değişir. Sosyal medyanın kendimizi daha rahat ifade etme konusunda bizi tamamladığını inkar edemeyiz. Sosyal medya gelecekte teknolojik anlamda daha da gelişerek hayatımızın tek vazgeçilmesi olacağından da hiç şüphem yok. Şimdilik ülkelerin kültürlerine göre denetleme mekanizmalarının sansürü çalışsa da, kontrolünün elimizde olduğu, televizyonu, gazeteyi, sinemayı, telefonu ve benzerlerini sollayan en büyük kitle iletişim aracı sosyal medya şu anda bile.

Sosyal medyada herkes kendi kapasitesinde sergiliyor kendisini ve kapasitesi ölçüsünde de kendi çevresini yaratıyor, kendi şöhretini yaşıyor. Belki de sosyal medya şu anda en çok bu işe yarıyor. Çünkü paylaşımlarımız ne kadar çok beğeni alırsa, o kadar çok teyid edilmiş oluyor ve o kadar çok mutlu oluyoruz. Ne kadar "like" alıyorsak, o kadar beğenilmiş oluyoruz, o kadar alkışlanmış oluyoruz. Yani şöhretimizin, gücümüzün, varolşumuzun göstergesi ne kadar çok takipçimizin olduğuyla alakalı.

Konuyla ne kadar alakalı olacak bilmiyorum ama ben hayatın hep sanal bir program olduğunu düşünmüşümdür. O yöne doğru mu gidiyoruz acaba; basamak basamak mı sanallaşıyoruz; Aşklar sanal, seksler sanal, sosyal paylaşımlar sanal, iletişim sanal...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder