1 Nisan 2014 Salı

Kazanan erkeklik, kaybeden özgürlük

Ben hızlı bir şekilde tüm gazeteleri taramayı hiçbir gün ihmal etmem. Zor oluyor ama içinde yaşadığım kültürün dışında kalamam empatiden yoksun kalmamak için.

Malum, yerel seçimler yapıldı ve muhafazakar partinin temsilcilerinin çoğu seçimi kazandı. Ama sadece seçimi kazandı. Özgürlük kaybedildikten sonra, dünyayı kazansan neye yarar.
Bu ülkede özgrülüğün ne olduğu da bilinmiyor. Ahlakçıysan, dindarsan, gelenekçiysen, heteroseksistsen özgür sayılıyorsun. Oysa bu saydıklaım özgürlük karşıtlığından başka bir şey değildir.
Bana göre özgürlüğün en basit tanımı şudur: Bir insan hiç kimseye zarar vermeden doğasına uygun yaşayabiliyorsa, yani içinden geldiği gibi kimsenin engeliyle karşılaşmadan kendini gerçekleştirebiliyorsa, bu özgürlüktür.
Ama ne oluyor; bugünkü haber bunun-bu ülkede özgürlük diye bir şeyin olmadığının en güzel kanıtı. 16 yaşındaki bir kız, 17 yaşındaki erkek arkadaşını eve aldığı için, kızın babası tarafından bıçaklanıyor. Niye; kızının erkek arkadaşı olamaz. Niye olamaz; mantıklı bir cevabı yok. Sadece namus, ahlak, vesaire. Ama erkek çocuğu kızlarla gezebilir. Peki hangi kızlarla; o kızların babası yok mu? Bu ülkede kadının namusundan bahsediliyor ama erkeklerin kiminle namussuzluk yaptıkları düşünülemiyor. Sadece kendi çevresindekiler namuslu olmalı, diğerleri ne olursa olsun önemli değil. İşte bu içgüdüsellik seviyesinde bencillik değil de nedir?

Seçimler esnasında Ayşe Arman okur-yazar olmayanların ve bu yüzden de oy kullanmayı bilmeyenlerin olduğunu Tweet yoluyla paylaşmış. Vay sen misin bunu yazan. Hemen Beyaz Türk damgasını yapıştırmışlar. Bence cahil kalımaktansa, herkes beyazlaşmalı. Beyaz olmanın kime ne zararı var? Cahil mi kalalım; kim ne derse ona mı inanalım, doğruyu yanlışı sorgulama yetisinden mahrum kalarak istenilen yöne mi sürüklenelim?

Sonra da Avrupa bizi niye aralarına almıyor diye hayıflanıyoruz. Adamlar haklı müzakerelerin tamamen durdurulmasını istemekte. Zaten şu anda durmuş durumda da. AB değerleriyle 180 derece ters olan bağnazlık ve yolsuzluk gibi şeyler artık sıradanlaşmışsa, Avrupalı niye bizi arasına alsın ki? Biz insana, insan olduğu için değer veriyor muyuz; hayır. Sadece heteroseksist değerlere önem veren bir milletiz.

Heteroseksiszmin ne olup-olmadığını bir kez daha hatırlatayım isterseniz; sadece erkek cinsiyetçiliğinin yüceltilmesi değildir heteroseksizm. Tüm yaşam biçiminin erkeklerin isteğine göre ayarlanmasıdır; dininden geleneklerine, aile içinden sokağa kadar tüm değerlerin erkeği koruyacak şekilde uygulanmasıdır. İçselleştirilen, inandırılan tüm değerler erkeklik üzerinden üretilmektedir. Seçimlerde de aslında eşitlik, özgürlük kaybederken, sadece ve sadece heteroseksizm kazandı. Onun temsilcileri bugün var, yarın olmayacaklar. Mücadele vermemiz gereken de aslında heteroseksizm. Çünkü antidemokrasi heteroseksizmin alt başlığıdır.

Hayatta en önemli şey nedir; nefes alabilmek, bir canlının hayatıdır. Çünkü insan, canlı, yaşayamayınca, hayatın onun için bir anlamı olamaz. Peki bu ülkede hayatlar kimin, neyin elinde; erkek ve erkekliğin. Belki siyaseti heteroseksizmle bağdaştıramayacaktır çoğu kişi. Oysa siyaseti yapanlar kimler? Siyasetin hangi dille ve nasıl yapıldığına bakarsanız da anlayabilirsiniz bu mücadelenin tamamen heteroseksizm mücadelesi olduğunu.

Günün komedisiyse, seçim akşamında oylar sayılırken 40 şehirde elektriklerin kesilmesi ve Enerji Bakanı'nın bunu trafolara kedilerin girmesine bağlaması. 40 şehirde aynı gece, hem de oyların sayıldığı gece kediler trafolara giriyor. Tesadüfün böylesine kader mi diyorlar, şans mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder