3 Mart 2014 Pazartesi

Yepyeni ve değişik bir ses Indila


Saymadım kaç haftadır ama bir kaç haftadır düzenleme olarak, melodi olarak "Şarkı nasıl olur?"un örneğini dinliyorum Indila'dan: Derniere Danse. İnsanın yüreğini eziyor, sound olarak da beynini patlatıyor, özellikle basların mükemmel kullanımıyla insanın beyni tokmakla zevk içinde eziliyor gibi oluyor. Sözlerini bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Yabancı sözlü şarkıları çok sevmemin sebebi de bu zaten. Ne anlatıyorsa duyguyla anlatmalı ve benim duygumla buluşmalı. Bana düşünme alanı bırakmalı müzik, sanat. Şarkıyı çok sevmem de mutlaka doğu kültürünün ezgilerinin de etkisi olmuştur ama Indila'nın ses rengi bambaşka bir şey. Kaymak gibi tadından yenmeyecek türden. Soprano bir sesin pop olarak en güzel, dozunda kullanımı da bu olsa gerek. Ama ben en çok düzenlemeye vuruldum tabi. Özellikle baslara. Yani davullar da duygu veriyor. Bizdeki gibi makineye bağlanmış gibi çalmıyor. Klibi hesaba katmıyoruz daha. Zaten şarkıyı önce radyoda dinleyerek vuruldum. Yani görselliğe ihtiyaç duymayacak bir kalitede şarkı. Ama klibi izleyince, "klip de işte böyle şarkının ruhuna uygun olmalı" dedim. Şarkının önüne geçmeyip duygu bütünlüğü sağlamış resmen.

Indila'ya bakıyorum internetten... Hint ve Cezayir kökenli bir Fransız. İlk albümü "Mini World"den çıkan "Derniere Danse"nin öyle İngiltere ve Amerika başarıları falan yok. Yunanistan'da 1 numara, ülkesi Fransa ve Belçika'da 2 numara olmuş. 25 yaşındaki şarkıcının albümünü dinliyorum şu an. Tek şarkılık şarkıcılardan olmayacak sanırım. "Tourner Dans La Vide"nin de çıkış şarkısından aşağı kalır bir tarafı yok. Celine Dion'u çağrıştırdı bu şarkıda sesi bana.

"Love Story" de çok güzel bir şarkı. Bana onun doğu gırtlağı çok zevk verdi dinlerken. Çünkü şarkıya vokal olarak renk verebilecek en önemli unsur, yorumcunun gırtlağının nağme yapabilmesi, notaları düz değil de yuvarlayabilmesidir. O zaman daha bir uyumlu olmuyor mu sesler? İşte bu artı özellik belki de Indila'nın çok uluslararası olmasının önünde engel teşkil edecektir. Çünkü Batı'nın gırtlak yapısının oluşturduğu düz nota dizilimine alışkanlık, melodik yapıya prim vermeyecektir kanımca.

Dördüncü şarkıda "evet" bu Indila diyorsun artık. Çünkü şarkılar kalite olarak hepsi üst seviyeden olunca birbirini geçemiyor ve her bir şarkıyı dinlediğinde şok olmuyorsun artık. Çünkü kalite de normalleşiyor bir süre sonra.

"Comme Un Bateau" adlı şarkı akustiğe yakın olduğu için nefeslendiriyor insanı. Anlatım daha minik çünkü. Şarkı Fransızca olsa da, sanki Arap veya Hint şarkısı dinliyor gibi de oluyorsun. Bu üç kültür arasında gidip geliyor ses ve yorum ama bunun bilerek yapıldığından eminim.

"Run Run" çok güzel bir Pop şarkı. Bana göre bizdeki Popçuların şarkılarının ağzını burnunu kır'cak türden. Ama buna benzer şarkıları Hadise'den, Demet Akalın veya Gülşen'den duyunca yerlere göklere koyamıyoruz. Bizim günümüz Pop şarkılarının daha orjinali, daha sıcağı, daha eğlencelisi diyebilirim.

"Ego" çok güzel bir şarkı. "Derniere Danse" gibi vurucu bir düzenlemeye sahip. Şarkı uluslararası olabilecek nitelikte ama "Keşke Indila bu şarkıyı Hint gırtlağını kullanmak yerine bir Fransız gibi söyleseydi" diyesi geliyor insanın. Çünkü yaylılar falan Batı gibi kullanılmış.

Sanki dediğimi "Boite En Argent"de yapıyor, bir Fransız gibi söylüyor. Evet albümün en dikkate değer şarkılarından biri. Bu şarkıyla turnayı gözünden vurabilir üzerine giderse single olarak falan.

" Tu Ne M'entends Pas"da özgüveni tavan yapıyor Indila'nın ve kültürel bir caz ifadesi kullanıyor şarkıda, 60'ların havasında doğal bir yorumla.

Albümünü ismini verdiği Hint New Age'i "Mini World"le bitiriyor. Teşekkürler Indila...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder