4 Mart 2014 Salı

Çok tuhaf bir demokrasi!


TÜRBANLI bir kadın Gezi olaylarında bebeğiyle birlikte kalabalık bir erkek grubu tarafından şiddete ve tacize maruz kaldığını söylüyor, Başbakan da bu şiddetin yaşandığını mitinglerinde falan ifade ediyor ama resmi hiçbir delil sunulamıyor. Kamera kayıtlarında da şiddet ve tacize dair hiçbir görüntü yer almıyor.

Muhafazakar iktidarın mitinginde bir vatandaş pankart açtığı için (pankartın içeriği hiç önemli değil, çünkü hiçbir yazılı tepki şiddeti hak ettirmez, yasalarda geçerli olan ne ise o uygulanır) önce partililer tarafından tartaklanıyor, Başbakan'ın korumaları tarafından da, Başbakan'ın konuşma yaptığı platformun arkasındaki minübüse götürülüp elleri kelepçelenerek her yeri moraracak şekilde 1 saate yakın dayak yiyiyor, koruma müdürü tarafından da kafasına silah dayanarak şikayetçi olmaması konusunda tehdit ediliyor.

Bu şiddet olayı şiddete maruz kalanın kuru bir iddiası olamaz bence (gazeteler iddia diyor bütün çürüklere, morluklara rağmen). Burada bir şiddet var. Burada bir baskı var. Burada bir diktatörlüğün cesaret ve izin verdiği keyfi bir muamele var. Burada baskıcı sisteme karşı çıkanlara yapılan acımasızlığa karşı yönetimin bir duyarsızlığı var diyeceğim ama yanlış olur, "emri" var-dır; çünkü hiçbir güvenlik görevlisi muhafazakar sistemi koruyacak şekilde müdahale izni olmasa, işini ve mevkisini kaybetmeyi göze alacak şekilde keyfi uygulama yapmaz. Hadi biri yaptı, ikisi yaptı, hepsi de mi keyfi davranıyor güvenliğin? Keyfi davranıyorlarsa, bunun sorumlusu baştakiler değil mi? Gezi olaylarında da polislerin aşırı güç kullanmalarının da kendi kararları olmadığını biliyoruz. Başbakan emri bizzat "ben verdim" demedi mi?

Çıkarlarına uygun düştüğü için iktidara göre doğru olan politikalar, kendileriyle birlikte parti tabanının da işine geliyor ki, hiçbir tepkiyi, itirazı kabul etmiyorlar. A vatandaşları B vatandaşına saldırıyor. Oysa hepsi aynı kümeye ait değil mi bu insanların? Tek suçları tek tip olmaması mı ayrımcılığa, şiddete maruz kalanların? Hadi hepimiz muhafazakar olduk diyelim. Bunun insanlığı nereye götüreceğini tahmin edebiliyor musunuz? Söylemeye dilim varmıyor. Bir insan kör, sağır ve dilsiz olursa ne kadar yaşıyor sayılır, ne kadar insan sayılır? Böyle mi olalım? Vatandaşı tartaklayan partililer, tartakladıkları vatandaş kadar muhalif ve de özgür düşünemediklerinin farkında değiller tabi. Artık anlaya-biliyorum insanların neden yeniliklere, özgürlüklere kapalı olduklarını. Herkesin yapısını değiştirmek o kadar kolay olmayacağına göre, hak ettikleri yaşamı yaşasınlar demekten başka ne denilebilir ki? Oysa farklılıklar, eleştiri, tepki insan olmanın, insanca yaşamanın bir uyarısıdır. Eğer farklılıklar, muhalifler, eleştiriler, tepkiler, özgürlükçüler olmasa insanca yaşanabilir miydi? 

Güvenlik sistemine de bir sözüm var. Güvenlik demek, insanın bütün hür iradesinin ve insanlığının elinden alınması demek midir? Güvenlik demek sisteme uymayanlara şiddet uygulamak, onları öldürmek demek midir? Güvenlik dediğimiz şey ayrım yapmadan tüm vatandaşları korumak demek değil midir? Güvenlik sadece iktidarı destekleyen vatandaşları korum demek midir? Başbakan'ın tabiriyle % 50'nin dışındaysak vay halimize. Hiçbir şeye itiraz hakkın yok. Demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü, her şeyi onlar belirliyorlar. Tek dayanakları da muhafazakar demokratlık! Özgür demokratlık demokrasiye dahil değil mi?

Aklıma şu takıldı. Başbakan önde konuşurken, bir vatandaş Başbakan'ın korumalarından dayak mı yiyiyordu? Başbakan'ı seyreden kalabalık da bundan haberdar. Zaten kendileri saldırmış önce. Çok tuhaf bir demokrasi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder