25 Mart 2014 Salı

Ben başbakan olsam...

Gerçekten akıl almaz bir süreçten geçiyoruz. İletişim çağında sosyal medyayı susturacak, hatta internetin şartelini indirtecek kadar bir hükümet ne yapmış olabilir ki?

Bir tarafta ses kayıtları var yolsuzlukla ilgili, bir tarafta bu ses kayıtlarını inkar eden bir iktidar. Tamam inanalım ama bu korku niye? Korkuya dayalı bu sosyal medya ve internet yasağı ne? Eğer gerçekten problem yoksa rahat olun, rahat olalım.

Bazılarımızın kafalarında iktidara dair şüpheler oluşmaya başladı, bazılarımız iktidarın ideolojisini görmeye başladı ama bazılarımız hala hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edip gidiyor. İktidar bu duyarsızlıktan dolayı özgüvenli, duyarsızlığın sebebi de iktidarın özgüveni olsa gerek.

İnsan gerçeklerden, başka dünyalardan uzak olunca, içinde yaşadığı ortamı iyi zannedebilir, bu yüzden de şükredebilir. Ama ben düşünce özgürlüğünün olmadığı bir ülkeyi geri kalmış bir ülke olarak görürüm. Hakaret deniyor, iftira deniyor, şu deniyor, bu deniyor ama niye ben değil de sen?

Normal koşullarda bir insanın sıfırdan milyonlara kavuşması mümkün müdür? Benim zeka düzeyim çok mu düşük de şu hayatta karın tokluğuna çalıştım?

Eşitlikten falan bahsediliyor ama ülkenin başbakanıyla vatandaşları arasında yaşam kalitesi bakımından uçurumlar var. Ben başbakan olsam, en alt düzeyde yaşayan bir vatandaş kadar gelirim olurdu. Yoksa anlayamam ki vatandaşın halini o zaman, doğru yönetemem ki ülkeyi empati kuramayınca.

Gelir dengeleri arasındaki farkın, gelişmemişliğin bir göstergesi olduğu kanıtlarıyla bilinen bir gerçek. Ülkeler ne kadar gelişmemişse, gelir dağılımı da o kadar adaletsiz oluyor. Milli gelirimize baksan dünya sıralamasında ilk 20'deyiz ama o milli gelir ne yazık ki eşit şekilde değil ceplerimizde. Kim güçlüyse onun cebinde. Biz modern görünümlü üçüncü dünya ülkesi gibiyiz sanki. Daha iletişimin öneminin bilincinde bile olamayacak seviyedeyiz.

Ben başbakan olsam, bütün iletişim kanallarını sonuna kadar açarım, ülkeyi tam anlamıyla özgür bırakırım ki, zaaflarıma yenilmeyeyim, yanlışlarıma ket vursun bu araçlar. Eğer iktidarda olan, yanlışlarının önüne geçecek unsurları yok etmeye çalışıyorsa, ruhuna...

Keşke şöyle bir yasa çıkartılsa; ülkeyi yönetmek isteyen asgari ücretle geçinmek zorunda. Ne güzel bir denge kurulur değil mi o zaman? Kendi maaşını arttırınca, otomatikmen vatandaşınki de artacak. Sınırsız bir maaş ülkeyi de çıkmaza sürükleyeceğine göre orta bir yol bulunacaktır değil mi?

Bir de başbakan olacak kişi testten geçirilecek. Eğitim seviyesinden farklılıklara duyarlılığına kadar. Öyle her ideolojisini gerçekleştirmek isteyen başbakan adayı olamayacak, hatta parti kuramayacak. Evrensel demokrasi ve özgürlük unsurlarını taşıyan kişiler yönetime talip olacak. Milleti kandırıp da iktidara gelense, aynı trafik polisinin hız yapınca sürücünün belgesine nasıl el koyuyorsa, daha ikinci gün aşağı indirilecek.

Bu dediklerim olmaz tabi. Etimiz ne butumuz ne değil mi? Benim dediklerim ancak başka bir gezegende olabilir. Yani adamlar kalkıyor, iktidara gelip kendi değerlerini bana dayatıyor. Böyle başbakanlık mı olur? Sandık diyor başka bir şey demiyor. Benim için sandık yoksa ben ne yapacağım? Size uymak zorunda değilim ama başbakan beni dinlemek zorunda. Başbakan dediğin bu olmalıdır. Her kim ne diyorsa, onu dinlemek zorundadır ama bizim başbakan ülkeyi ikiye bölmüş durumda. Olabilir mi böyle bir şey? Şükrediyorum bu bölünme yüzünden hala iç savaş çıkmayışına.

Başbakan dediğin kendini ötekilere dayatmak değil, kendini ötekilere benzetmekle mümkün olur ki onları anlayabilsin; eğer amacı gerçekten eşit bir şekilde ülkeyi yönetmekse. İnsanlar kendi inançlarıyla, kendi değerleriyle yönetilmelidir. Hatta bana kalsa, insanlar nasıl kendi kendilerine yönetilebilir, nasıl kendi başlarının çarelerine bakabilir, nasıl diğerlerine zarar vermeden otokontrollerini sağlayabilirler, bunun üzerine kafa yorardım. Çünkü yönetilmek canlı doğasına aykırıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder