2 Ocak 2014 Perşembe

Çocukken bütün parmaklarıma yüzük takardım


İnsan sevdiği, etkilendiği sanatçı hakkında her ölüm veya doğum yıldönümünde bir şey yazmak zorunda değildir ama kendinden bir şeyler buluyorsa bir şekilde onu anmak istiyor. Yalnız kitlelerin sevdiği sanatçılar hakkında konuşurken dikkat etmek zorunda kalıyoruz. Aslında burada sanatçıdan çok kitlelerin maneviyatının rencide edilmesinden çekiniliyor sanırım.

Bir sanatçıyı çok sevmenin tek sebebi sanatı mıdır? Sanatı olmalıdır da, yalnız kişisel dokunuşları vardır sanatçıların hayranlarına. O yüzden zaten hayranı olunur sanatçının. Bir sanatçının hayranı-fanı olmak sadece sanatını takip etmekten daha çok şeydir. İçimizdeki duyguların, özellikle ifade edemediklerimizin bir uzantısıdır sanatçının tavrı, tarzı, duruşu ve özellikle ayrıksı özgür halleri. Onları görünce dışarıya veya içimizde attığımız çığlıkların sebebi, podyumda görmek istediğimiz ama gösteremediğimiz kendimizdir aslında.

Kendimiz olamadığımız için özeniriz onlara. Bastırılmışlıklarımızın dışa vurumu olan ayrıksılıklarımızın dayanağıdır bu özentililikler. Neymiş, O öyle yapıyormuş. O, yani kitlelerin peşinden koştuğu kişi yapıyorsa, toplumun geleneksel yapısına aykırı olsa da bir nebze olsun kabul edilir. Çünkü o ayrıksılık özenti olarak düşünüldüğü için geçici bir heves diye düşünülür ve üzerinde çok derinlemesine durulmaz. Oysa o özenti hallerimiz içimizde tuttuğumuz kimliklerimizdir. Hatta kendimizin bile farkında olmadığımız kimliklerimiz. Sanatçıların özgür hallerinin dürtmesiyle vücut bulmuştur ama reddederiz gene de o kimliği. Trenddir, modadır, herkes yapıyordur ve onların gerisinde kalmamak için yapmışızdır güya. (Sen onu külahıma anlat!)

İnsanların kendileriyle barışmalarına engellerin olduğu heteroseksist toplumlarda hem özenmekten geri kalınmaz, hem de özentililikten şikayet edilir. İçimizdeki gerçek kimliği de mutlu etmeliyiz ama varoluşumuz da gelenekselliğimizden, erkek egemen yapımızdan vazgeçmemekle mümkündür. Çift kimlikliyizdir; Dışımızdaki sahte kimlik, içimizdeki gerçek kimliğimiz. Arada sıkışır kalırız. İkili oynayarak rahatlatırız bir nebze olsun kendimizi.

Hayranlıklarımızın şiddetli olmasının, hayran olduğumuz kişileri ölümüne savunmamızın sebebi de, hayran olduğumuz kişilerin içine kaçmış olan kendi kimliklerimizdir. Gerçek kimliklerimiz kendimizde değil, kimsenin dokunamayacağı dünyalı yıldızlardadır. Hayatta ne kadar büyük yıldız varsa, bizler o kadar yokuzdur. Milyonlarca yok sayılan kimliklerin vücut bulmuş halidir yıldızlar. Yıldızların yaptıklarını yapabilseydik o yıldızları taparcasına sever miydik, dolayısıyla o yıldızlar o kadar parlar mıydı? O yıldızları o kadar ışıldatan, dışarıya akıtamadığımız enerjimizden başka bir şey değil.

Çocukken bütün parmaklarıma yüzük takardım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder