Bütün bunlara rağmen içselleştirdiğimiz heteroseksizm yüzünden şartlanmışlıklarımızdan, koşullanmışlıklarımızdan kurtulup da kendimizden, gerçeklerimizden utanmaktan vazgeçmeyebiliriz. İnsan kendi gerçeğinden niye utanır ki? Var olan, gerçek olan, doğal olan bir şeyden, birileri öyle diyor diye mahçup olmanın bir mantığı olabilir mi? Sonuçta gerçek olmasa, ihtiyaç olmasa, gizli-saklı da olsa bütün lanetlenmelere rağmen gerçekleştirilir mi? Öyleyse niye utanırız kendimizden?
Tek sebebi var tabi. Dışlanma korkusu. Peki suretimiz dışlanmasa da kendimiz oraya-heteroseksizme dahil miyiz, ait miyiz oraya? Kendimizi öldürerek mutlu muyuz orada? Bu sayede heteroseksizme mahçup olmuyoruz ama kendimiz yokuz ortalıkta. Utanmıyoruz ama layığıyla sevemiyoruz, sevilmiyoruz, sevişemiyoruz.
Değiyor mu? Değse hep hayallerimizi aşk ve aşık süsler mi? "Ben de aşık olmak, sevmek-sevilmek istiyorum" diye yakınır mıyız? Sevebileceğimiz kişilerin olmadığından şikayet ederiz miyiz?
Oysa sevgili biziz, aşkta içimizde. Sevmek de, sevilmek de kendi elimizde. Kendimizden utanınca aşk olmuyor, aşk yaşanamıyor ne yazık ki. Aşkı yaşamak istiyorsak, aşkın bizi bulmasını istiyorsak, görünür olmaktan başka çare yok. Aşk var ama biz eşcinseller yokuz. Biz olduğumuz zaman, yani kendimizden utanmaktan vazgeçtiğimiz zaman, aşk da olacak, hayat da olacak, hak-hukuk da olacak. Neyi bekliyoruz öyleyse?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder