21 Ocak 2013 Pazartesi

Pembe Gezegen!


Bir çok eşcinsel bile karşı çıkacaktır ama ben şu hayatımı normal bir insan gibi yaşayamadıysam, heterojen, yani farklılıkların olduğu bir hayatı niye tercih edeyim ki? Farklılıklar beni ötekileştirip aralarına almıyorsa, kendime bir yer bulamıyorsam onların arasında, arsızlaşarak-yüzsüzleşerek niye kendimi heba edeyim ki.

Tabi kabul edilmeyişimizin en büyük sebebi kendi dünyamızı yaratmayışımız, içinde yaşadığımız gezegene kendi rengimizi katmayışımız.

Eşcinsellerin reddedilme durumu söz konusu ama biz de varız demedik ki daha. Varız ama inkar ettiğimiz kimliklerimizle yok sayılmayı kabul ederek varız.

Ben emin değilim bizim için bir gezegen olsaydı ve oraya gitme imkanımız olsaydı, oraya gitmek isteyecek eşcinsellerin çoğunlukta olacağına. Çünkü her zaman dediğim ve de söylediklerimin arkasında durduğum gibi, bizim eşcinsellerimiz heteroseksizmin kurbanı olmalarına rağmen, heteroseksistler.

Toplumsal cinsiyete hapsedilmiş cinsel yönelimleri var eşcinsellerimizin. Her şey erkeklik-kadınlık üzerinden şekilleniyor. Biyolojik olarak kendi cinsimize ilgi duyuyoruz ama, kimlik olarak gene kadınlık ve erkeklik üzerinden yöneliyoruz birbirimize.

Yapıda doğruyuz ama uygulamada sapıtıyoruz. Çünkü bilmiyoruz eşcinselliği. Eşcinsellik kadınsılık, kadınlık, transseksüellik veya erkeksilik değil. Kimisi erkek rolüne bürünüyor, kimisi kadın rolüne ve eşcinselliklerini heteroseksizme karşı cesaretleri oranında yarım ve yapay yaşıyorlar.

Kadın ve erkek rolündeki eşcinseller ne yazık ki eşcinsel karşıtı birer homofobik oluyorlar hayatlarını heteroseksüellik üzerinden yaşadıkları için. Yani nefreti kendimiz üretiyoruz aslında.

Neden mi? Çünkü biz kendimizden nefret edersek, kendimizi sevmezsek, kendimiz olarak varolup normal olduğumuzu göstermezsek, dünyanın farklılıkları da heteroseksist olur.

Ayrımcılığa maruz kalınca yakınıyoruz ama heteroseksist dünyada eşcinsel olarak, çüklerimizle varolmaya çalışıyoruz, yapay vajinalarımızla, kadınlıklarımızla övünüyoruz. Toplumsal cinsiyetin şekillendirdiği biyolojik cinsiyetlerimizden sıyrılıp da, içimizden geldiği gibi doğamıza uygun varolamıyoruz.

İşin en acı tarafı da içselleştirdiğimiz heteroseksizmi, sürekli parpısını yememize rağmen normal-doğal olarak görmemiz. O yüzden bizi "pembe" bir gezegen olsa ve ışınlasalar bile, o gezegeni de mavileştirmeye çalışırız heteroseksistçe içselleştirilmelerimiz yüzünden.

Belki pembe bir gezegen de doğup, heteroseksizmle hiç tanışmazsak, o zaman normal insanlar olabiliriz. Çünkü biz daha doğamıza uygun varolabilme yetisine sahip değiliz.

Buradan homoseksist olduğum falan çıkarılmasın ama ben kadınsılığın-erkeksiliğin olmadığı, kadınlığın-erkekliğin dayatılmadığı pembe bir gezegende yaşamak isterdim. Bazıları erkeklik veya kadınlıkla varolabilir ama ben mavi bir dünyada nefes alamıyorum.

"Pembe Gezegen" derken de kadınsı bir gezegen akla gelmesin. Eşcinselliğin rengi pembe olarak sembolize edildiği için pembe diyorum.

O gezegende kadınlar kadınlıklarının altını, erkekler erkekliklerinin altını çizemeyecek heteroseksizmin virüsü o gezegene bulaşmadığı için. Yani kadınlık ve erkeklik heteroseksizmden nasibini almadığı için, heteroseksistçe anlamlar yüklenmeyecek bedensel erkeklik ve kadınlığa. Herkes içinden geldiği gibi davranacak. Ama kesinlikle biyolojik olarak da olsa sınıflama yapılmayacak giyim-kuşam ve davranışlarda.

Böyle bir gezegen belki bazılarına korkunç ve de ruhsuz gelebilir. Heteroseksizm işte öyle bir virüs. Bir kere insanın beynine yerleşince, normal olabilecek hiçbir şeyi normal olarak göremiyorsun. Yani heteroseksistçe kurallar-kaideler öyle yerleşmiş ki hayatımıza, bundan ötesini göremiyoruz.

Gezegeni oluşturacak olan da, rengini verecek olan da kendi beyinlerimiz. Pembe bir gezegende yaşıyoruz ama biz onu bize öğretilen ve dayatılan renkte görmekte ısrar ediyoruz. Yani kullanmasını bilmiyoruz. İnsanca yaşama ehliyetimiz yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder