20 Aralık 2012 Perşembe

Şiddet, Nefret ve Ahlakçılık Muhafazakar Yapının İşgüzarlığıdır

İktidarın Şiddeti

Muhafazakar bir iktidarı eleştirmek bile hiç içimden gelmiyor boşa çene yormak olacağı için. Çünkü ne söylersen söyle, özgürlük adına söylediklerin havada kalacak, boşa söylenmiş olacaktır. Çünkü muhafazakarlığın kendini karşısındakinin yerine koyabilme kapasitesi olsaydı, özgürlüklere karşı olmaz, baskıcı olmazdı. Eleştiri yapmak için, eleştirilen şeyin gerçekten faydacılık adına elle tutulur bir tarafının ve doğruya giderken çevreye zararını en aza indirgemek adına tenkide ihtiyacı olması gerekir. Ama özgürlüğün yok edilmesinin üzerinde düşünülecek bir tarafı yoktur. Birileri senin ufkunu daraltmak, hayatını karartmak, doğal haklarını elinden almak istiyor. Bunun neresini eleştireceksin ki? Direkt "dur" denilmesi gereken bir durumdur özgürlük gibi hak ihlalleri.

Gerçekten eleştiri çok değerlidir hayatı doğru, iyi, güzel yaşayabilmek adına. Bizim ülkemizde mesela çocukluktan itibaren nasıl yetiştiysen, ona ters olanlara itiraz etmek gibi bir şey oluyor eleştiri. Oysa eleştiri birikim, donanım gerektiren objektif bir bakış açısı gerektirdiğinden dolayı çok önemlidir ve muhafazakar toplumlarda eleştiri tam anlamıyla bilinmediği için, anlaşılmayabiliyor, yerini bulmayabiliyor.

Mesela muhafazakar bir ülkede yaşadığımız için kadınların baskı altına alınmasının özgürlük olarak dayatılmasının eleştirecek bir tarafı var mıdır? Akıl ve mantık dışı bir şeydir. Yani insanın doğal yapısına uygun olarak kendini gerçekleştirmesine ahlak bekçiliği yapanların neyini eleştireceksin? Özgürlükleri parmaklıklar arkasına kilitleyen ve başında bekleyen bekçinin nesini eleştireceksin? O zaten baskının doğru olduğuna inandığı için seni baskılıyor. Muhafazakar bir yapıyı değiştirebilmek mümkün müdür? Ben çevreden çok genetiğe inandığım için "mümkün değildir" diyorum. Yapılacak tek şey özgürlüğüne sahip çıkmak. (Eleştiri demişken parantez açma ihtiyacı hissettim. Keşke egoların tamamen alındığı, sadece iyiliğin-güzelliğin de olabileceğine ve bunun sanatla mümkün olabileceğine inanan biri olarak sanatın, bilginin başat olduğu bir dünyada yaşasaydık da, eleştiri hakkımızı bu doğrultuda kullanabilseydik.)

Dün ve bugün iki olayla sarsıldım. İki olay da muhafazakar iktidarın baskılarının sonucu iki çocuğun hayatlarının karartılmasıyla ilgili. Bireysel olanın etkisi medyaya daha erken yansıdığı için sonuçlarından dün hemen haberim olmuştu  ve çok üzülmüştüm. 14 yaşındaki bir kız çocuğu yasaklı madde arama gerekçesiyle çantasında cep telefonu bulunduğu için, telefonu elinden alınıp, ailesine de haber verileceği söylenince kendini okulunun dördüncü katından atıyor ve komadaydı en son.

Dün bir üniveristede Başbakan'ı protesto eden öğrencilerin başına da benzer şekilde vahim olayların geldiğini bugün öğrendim. Polisin müdahalesi sonucu öğrencilerden biri de başından aldığı darbe sonucu yoğun bakımdaymış ve hayati tehlikesi söz konusuymuş onun da.

Şimdi bu olaylardaki müdahalelerin mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Önce kız çocuğunun başına gelen olaydan bahsetmek istiyorum. Çünkü o çok masumane. Daha 14 yaşında bir çocuk. Ne olmuş yani çantasında telefon çıktıysa. Ölüm yok ya ucunda. Ama bilinçsiz öğretmenlerin, insan psikolojisinden anlamayan ve insan psikolojisini yok sayan öğretmenlerin (Gerçekten her öğretmenin mutlaka psikolojik ders görmesi, hatta okul hayatları boyunca psikoloji bölümünü de birlikte bitirmesi gerekiyor insan sağlığı ve güvenliği için. Çünkü okullarda öğrencilere dayak atıyor bu öğretici konumundaki kişiler. Hepimiz öğrenci olduk. Ben yediğim dayakların travmasını hala yaşıyorum. Zaten içine kapanık bir çocuktum, tamamen soğumuştum okuldan bu dayaklar yüzünden. Oysa bilgi manyağı bir insanım. Sevgiyle eğitim verilseydi, okul denilen muhafazakar Devlet kurumunu severdim. Eğer benim öğrenme hastalığım laf olsa hayat boyu eğitime inanır, şu anda "Açık"tan üçüncü üniversitemi okuyor olur muydum, interneti sadece okumak ve yazmak için kullanır mıydım? Hep söylerim; Hayatta insanlar için en önemli iki şey vardır. Birisi bilgi, diğeri can güvenliği. Ama bizim ülkemizde en kolay edinilen meslekler öğretmenlik ve polislik. Ner'de iş-güç sahibi olamayan insanlar varsa, onlar öğretmen ve polis oluyor. Oysa en değerli iki meslek olması gerektiği için, en yüksek puanlarla öğrenci seçilmeli bu bölümlere ve psikolojisi küçücük bir şekilde bile defolu olan öğrenciler başka bölüme, başka mesleklere yönlendirilmeli. Sevgi ve sabır gerektiren iki meslek öğretmenli ve polislik. Ama ne kadar öfkeli ve gaddar insan varsa, onlar öğretmen ve polis olmuş. Hayır bu iki meslek şiddeti gerektirmiyor, sevgiyi gerektiriyor. İnsanlar çileden çıktığı için isyan ediyorlar, itiraz ediyorlar sisteme karşı. Baskıcı bir sistemin öğretmenliğini ve muhafızlığını yapmaksa bu iki meslekle, öğretmenlik ve polislikle hiç bağdaşmıyor.) bilinçsizce davranışları yüzünden, daha intiharın ne olduğunu bile bilmeyecek bir yaşta üzüntüsünden canına kıymak istiyor. Çünkü daha korkuyla baş edebilecek bir yaşta değil. Herkes çocuk olduysa korkunun ne demek olduğunu bilir değil mi? Ben de çocukken bazen bazı şeyleri ailemin öğrenmesinden korktuğum için eve falan gitmek istemezdim. Ailem bir şey yapmayacaktı ama korkardım işte çocukluğumdan dolayı. Sanırım bu korku her çocukta vardır. Acaba öğretmenler çocukları kendisiyle eş değer mi görüyorlar? Bu kadar mı bilinçsiz öğretmenlerimiz? Sanırım öyle. Ortaokulda bizim bir öğretmenimiz vardı. Çenemize yumruk vurduğu zaman kafamız da duvara vursun diye sırtımız duvara yakın ayakta bir şekilde dayak atardı ki, bir yumrukla iki darbe alabilelim, onun da eli-kolu fazla yorulmasın. Çünkü hepimizi duvara dizer, "tak-tak-tak" diye seri bir şekilde bir solukta bitirirdi işini.

Bu bilinçsizliğin bilinciyle mi, bilinçsizliğiyle mi bilemeyeceğim artık, hesabını kim verecek acaba komadaki öğrencinin? Öncelikle hesap sorulacak mı? Çünkü eğitim sisteminin nasıl olacağı konusunda baskı üstten geliyorsa, emirleri uygulayan astlardan sağlıklı bir hesap sorulabilir mi? Hem sorulsa ne olacak? Bir kişinin hesabının sorulmasıyla, baskıcı muhafazakar sistem mi değişecek? Kurumların başındaki bireyler zaten muhafazakarlığın doğruluğunu aileden başlayarak içselleştirmiş, iktidar da böyle olmasını, devam etmesini istiyor. Yapılan bir yanlışın hesabının sorulmasının beyinlerdeki örümcek ağlarını temizleyeceğini zannetmiyorum. Özgürlüğün anlatılacağı kurumlarda, bireyler baskıya maruz kalıyorlarsa, özgürlük adına, bilgi toplumu adına devrim de o kadar kolay olmayacağına göre, muhafazakar iktidarın tam da istediği şekilde devam edecektir bu ideolojik silsile.

Düşünseniz ya, üniversiteye giriş sınavlarında 12 tane din sorusu sorulacakmış. Neye yarayacak bu? Dini bilmeyenlerin üniversiteye girme hakkı olmayacak mı yani? Üniversiteyi medrese falan mı zannediyorlar? Kadınlar özgürlükleri boğazlarından sıkılmış bir şekilde eğitim kurumlarını meşgul etsinler, dini bilmeyenler üniversite okuyamasınlar diye mi bütün bu çaba? Amaç zaten muhafazakar yapının eğitim sistemini işgal edip, tamamen örümcek ağlarıyla dolu beyinler yetiştirmek. Evet, muhafazakar yapıyla eğitilen çocuklar gelecekte özgürlük düşmanı olacaktır. Kendilerine benzemeyenleri ötekileştirecekler, nefret edecekeler, düşmanca davranacaklar? Özgür bir insan muhafazakar bir kişiye fiziksel müdahalede bulunmaz ama muhafazakar bir insan özgür bir insanı hazmedemez ve onun canına bile kasdedebilir.

Bunun örneklerini görmüyor muyuz? Türbanlı kadınlar mı saldırıya uğruyor, mini etekli kadınlar mı? Muhafazakarlar din ve ahlakçılık üzerinden varolmaya çalışırlar. Çünkü onların ufukları oraya kadardır. Daha ötesini öğretilmediği veya yanlış öğretildiği için göremezler ve de görmek istemezler. Muhafazakarlar vaaz vermeyi çok severler, hatta kendi kurallarına uymayanları hedef gösterirler ama kendilerine söylenen en küçük sözü veya kendilerine benzemeyen yaşam tarzlarını hakaret olarak algılarlar, tahrik unsuru olarak görürler. Muhafazakarlık işte böyle bir şey. Hayat onlar için sadece öğretilen kadardır. Onun dışında kalanlar yoktur, hizaya getirilmelidir, gerekirse yok edilmelidir. Son iki olayda komaya sokulan öğrenciler de, bu zihniyetin sonucudur.

Hayat sadece bize dayatılan şekilde midir, öyle mi olmalıdır? Niye acaba " 'Biz de yanlış biliyor olabiliriz' diye düşünmüyor iktidardakiler" diyeceğim ama iktidar demek zaten egemenliğini muhafaza edebilmek için, "dar" bir yaşamı benimsemek demektir. Yoksa orada kalamaz ki. Yeni düşünceler daha gelişmiş, daha ileri olacağı için, kendisini yerinden edecektir. O yüzden yeni düşüncelerle, yeni fikirlerle ileriye gidilmemeli, geriye hemencecik gidilmese de en azından yerinde sayılmalı. Lüzumsuzca nüfusun artması anlamında çoğalıp sağlıklı eğitimin herkese ulaşmasının engellenmesi ve eğitim sisteminin muhafazakarlaştırılmaya çalışılması, itiraz edenlerin de başlarının ezilmesi tamamen bu gericiliğin marifeti. Sanattan eğitime her şeyin kendi istedikleri şekilde olmasını istiyorlar. Bilimin ve sanatın varoluş sebebi tamamen yeniliğe, özgürlüğe dayanmaktadır oysa. Muhafazakarlığın sanat ve bilim düşmanı olması da kendi egemenliğinin sona erme korkusundan işte.

Bir insan hayatını çocuklukta yaşayamayacak, düşüncelerini gençliğinde ifade edemeyecek de, ne zaman birey olacak, ne zaman insan olacak, ne zaman insanca yaşayacak? Zaten muhafazakarlığın öyle bir düşüncesi yok ki. Onun için varsa yoksa tutucu, gelenekçi toplumsal bir yaşam.

Muhafazakarlığın özgürlüğü anlayamayacağının, özgürlüğe kendimizin sahip çıkmamız gerektiğinin altını çizip, ünivesitede bir öğrencinin yoğun bakıma girecek şekilde darp edilmesinin, hem de vatandaşı koruması gereken polisler tarafından darp edilmesinin insanlıkla bir alakasının olmadığını düşünüyorum. Bu öfkenin, şiddetin, nefretin makul ve mantıklı bir tarafı olamaz. Öğrenciler protesto etmişler Başbakanı. Başka bir şey yapmamışlar ki? Başbakan ne için iktidarda acaba? Vatandaşların isteklerini gözönünde bulundurmayacaksa, iktidarda bulunmanın ne anlamı var ki? İktidar olmak sadece kişilerin keyfi ideolojilerini uygulamak için midir acaba? Ya seni oraya oturmanı istemeyenler ne olacak? Diğerleri insan değil mi? Nerede onların insanlık hakları? Sizin insanlık anlayışınızla örtüşmeyebilir diğerlerinin insanlık anlayışları? Kimse de istediğiniz gibi, düşündüğünüz gibi olmak zorunda değil üniversiteli çocuğun annesinin söylediği gibi. Sanki muhafazakar iktidarı istemeyenlere açık bir ceza yaşananlar, yaşatılanlar?

Başbakan anlayabiliyor mudur acaba üniversiteli gencin anne ve babasının şu anki üzüntülerini? Çocuklarının haklı olarak sadece düşüncelerini ifade ettiğini söylüyorlar. Acaba muhafazakar değil de Batı seviyesinde modern bir ülkede yaşıyor olsaydık ve Başbakanın çocuğu muhafazakar düşünceleri yüzünden komaya sokulsaydı anlayabilir miydi bu anne, baba ve gencin halini? Ya polislere ne demeli! Tamam muhafazakarlığın emrinde çalışıyorsunuz ama bir insanın kafasına isabet edilecek şekilde de darp edilir mi? O çocuk orada yatarken bile tek derdiniz muhafazakar ideolojiyi muhafaza etmekti değil mi? Çünkü ambulansın geç geldiğinden bahsediliyor. Polisler kendileri yardım edemez miydi o çocuğa? Yardım edecek olsalar niye yaralasınlar ki değil mi?

Bu yazdıklarım sadece bir insan olarak yüreğim sızladığı, benzer şeylerin farklı-farklı şekillerde hepimizin başına geldiği için. Yoksa gereksiz eleştiri zaman katilliğinden başka bir şey değil. Keşke kısacık hayatta şiddet ve nefret yerine sevgi ve dostluğa maruz kalsaydık da ömrümüzü insanca geçirebilseydik, sadece yaşasaydık!

Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmadığı ve bu haklara sahip çıkılmayan ülkeler antidemokratik kalmaya mahkumdur. Sesini çıkarmamak, yükseltmemek normalleşmiştir böyle ülkelerde. Çıkaranların sesi de kısılır şiddetle. Sesini çıkarmayanlar hatta sesini çıkaranların başlarına geleni hak ettiğini savunur. Çünkü sessiz olmak antidemokratik toplumlarda takdir edilesi bir usluluk haline dönüşmüştür. İktidarlar da bu sessizlikten aldıkları cesaretle şiddeti olağan bir şey gibi uygulamaya devam ederler fırsattan istifade. Bunun sonucunda da insanların hakları için kafalarının patlatılmasının, canlarına kasdedilmesinin çok da önemi yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder