28 Aralık 2012 Cuma

Nereye Götürülüyoruz? Muhafazakar Yapının Magazinsel Sansürleri...

TRT Dansöz, Eurovision derken, Talih Kuşu'na da kıydı! 


Her gün gazeteleri taramaya başladığımda, muhafazakar iktidarın yobaz uygulamalarıyla karşılaşmadığım bir gün olmuyor neredeyse?

Ünlü modacımız Barbaros Şansal'ı İstanbul'da kimliği belirsiz kişiler susması için darp etmişler. Geçtiğimiz yıllarda da bir başka ünlü modacımız, muhafazakar ve eşcinsel olan Cemil İpekçi de saldırıya maruz kalmış, hatta Devlet'ten koruma kararı çıkartmıştı.

"Bu cesaretin kaynağı nereden geliyor?" diye bir sorgulamak gerekmez mi?

Dinci bazı gruplar Noel Baba'yı içkici ve kumarbaz ilan etmek için sokaklara dökülüyor. Yakında linç etmeye kalkarlarsa hiç şaşmam!

Devlet Kurumu TRT çeşitli bahanelerle Eurovision'u yasaklıyor, Milli Piyango çekilişini yasaklıyor...

Sahi TRT'de kaç yıldır dansöz oynatılmıyor!

Vajina, gay gibi dansöz de kelime olarak bile Devlet'in başındakilerin ağızlarına alamadıklarındandır büyük ihtimal.

Dans diye insan metabolizmasının ihtiyacı olan bir rahatlama şekli nasıl yok sayılabilir ki? Erkekler deli-deli tepinince veya ağırdan ağırdan erkeksi oyunlar oynanınca gurur duyuluyor ama.

"Bu ülkede sanat yoktur" diye kestirip atmak istiyorum ben. Çünkü özgürlüğün olmadığı bir ortamda yapılan işler hobidir, oyalanma, avunma yöntemidir.

Hatta muhafazakar toplumların sanat düşmanı olduğunu bile iddia edebilirim.

Yeri gelmişken tutuculuğa öfkemi yatıştırmak için, muhafazakar toplumların, insanları baskı altına almak için ahlakçılık yöntemiyle doğaya karşı savaş halinden olduğunu da söyleyebilirim.

Bütün bu yasaklama ve baskı yöntemleri aslında cehaletin toplumsal bazda vücut bulmasıdır. Cehalet dediğimiz şey de, kişinin kendisine dayatılan dışındaki dünyalara yabancı kalması, sadece öğrendiği tek kendi doğrusuna inanması ve bu yabancı kalmaktan dolayı kendine, öğrendiklerine benzemeyen şeylere karşı nefret duyması, düşmanca tavırlar takınması.

Basına yansıyan ve benim dile getirdiklerim muhafazakar yapının sadece popülist dille magazin tarafı. Daha bir de benim şeffaf yapımın kodlarında asla yer almadığı için havzalamın almadığı saman altından yürütülen uzun vadeli daha ciddi ideolojik politikalar var. Bu nasıl bir maneviyattır ki adından iyilik ve güzellik olarak bahsediliyor. Hayatta en güzel insan içi dışı bir olan değil midir? Gizli politika yapanlar, siyasetin ve iktidar olmanın gerekliliklerini mi yerine getiriyorlar?!

Bazıları benim bu baskıcı uygulamaları şeriat olarak adlandırmamı yanlış buluyor. Şeriat denilen şey illa ki birisinin kellesinin uçurulması veya ellerinin kesilmesi midir? Sonuçta yasakçı bir zihniyet var ortada. Üstelik kimseye zararı olmayan şeylere karşı. Zaten fırsat bulsalar şeriatı uç noktada da uygulayabilirler ama şimdilik karşılarında" hayır- dur" diyebilecek bir kitleden çekiniyorlar. Zaten biraz ileriye gittiler mi, tepkiyle karşılaşınca geri adım atıyorlar. Ama iki ileri, bir geri derken hedeflerine doğru yol alıyorlar. Korkutarak, özellikle korkuyu içselleştirterek (Gerçekten bir insanı korkutarak kendine çekmekten, ideolojine hedef haline getirmekten daha etkili bir yol olamaz. Korku olmasa zaten kimse kimseye bir şey yaptıramaz. O yüzden korkularımızı lüzumsuz baskılara harcayarak, özgürlüğümüzü kısıtlayacak ideolojilere teslim etmeyelim kendimizi), baskı uygulayarak ve de en cilalı işleri olan göz boyamacılığıyla tüm kitleyi kendi taraflarına çekmeye çalışarak adım-adım ama emin adımlarla ilerliyorlar. Onlara "dur" demekten vazgeçmeyecek kesim de, zamanla iyice cılızlaşınca, tehlike olmaktan çıkacak zaten. Ne karamsar bir tablo çizdim değil mi? Tabi içinde bulunulan ortamı içselleştirmiş olanlar ve normal olarak algılamaya başlayanlar bu durumu anlayamayabilirler.

Şeriat "rap-rap" diye gelmez. Sinsi-sinsi kanınıza, iliklerinize işler ve kendinizi kaybettiğinizin farkına bile varmazsınız. Şeriatı yaşıyorsunuzdur ama kendinize şeriatçı demezsiniz. Çünkü şeriat yaşamı size göre yasakçı değil, doğru, normal ve özgür yaşamdır artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder