İnsanların nasıl olduğunu nasıl oldukları belirler ama bizim onları nasıl gördüğümüz de çok önemlidir. Önyargılı bakış açımız yüzünden onları olduklarından farklı görebiliriz. Hiç kalıplarınıza uymayan birine güzel bir gözle bakmayı denediniz mi? Çirkin olan bizim kafamızın içine yerleştirdiğimiz basmakalıp düşünceler olmasın? Gerçek güzelliği göremeyen kör gözlerimiz olmasın? İnsanlıktan yoksun bakış açımız olmasın? Fiziksel olarak güzel olan, maddesel olarak zengin olan, bir de toplumsal olan güzeldir değil mi? Ne kadar yalan söylüyoruz "Kişiliğe, karaktere önem veriyorum" diyerek. İçimizdeki eksikliği dilimizle mi gidermeye çalışıyoruz acaba?
Böyle bir toplumda yaşaya-yaşaya da komplekslerimizin içinde boğuluyor, içimizde var olan güzelliğimizi unutuyoruz. Birisi güzel bir gözle bakınca da ya şaşırıyoruz, ya da hayatımızda daha önce güzel bir iltifata maruz kalmadığımız için götümüz kalkıyor. Çünkü içinde yaşadığımız sistem, kültür, adına ne derseniz diyin kendimizi bize unutturmuş. Bakış açılarımız da ne yazık ki bu sisteme göre şekillenmiş. Görmek istediğimiz gibi ya göremez hale gelmişiz ya da görmeye cesaretimiz kalmamış. Kendimiz gibi bakarsak dışlanma, aşağılanma gibi ayrımcılığa maruz kalacağız çünkü.
Önyargılı bakış açısına, hem de kasıtlı olanına heteroseksist bir dünyada maruz kalanların Bir numarasında eşcinseller var. Nefret bakışlarına maruz kalıyorlar, alaycı bakışlara maruz kalıyorlar ve bu eylemle de sonuçlanabiliyor kaçınılmaz olarak.
Biz eşcinseller nasıl bakıyoruz çevremize? Çıkmazlara giriyoruz kendimiz olduğumuzu unuttuğumuz için, unutturulduğumuz için, unutmasak da unutturulmaya çalışıldığımız için, unutmak istemesek de saklanmak zorunda bırakıldığımız için ve doğru bir şekilde, bakmak istediğimiz şekilde, güzel bir şekilde bakamıyoruz. Ya sahte bakıyoruz, ya korkak-ürkek bakıyoruz, ya da bize bakanlar gibi nemrut bir şekilde bakıyoruz.
Ne yapabiliriz ki varolabilmek için? Ya sineceksin, ya da onların anladığı şekilde savunma mekanizmanı çalıştıracaksın. Açık eşcinseller de onların anladığı şekilde cevap veriyorlar ayrımcılık ve nefret sonuçlarını göze alarak. Sonuçta öyle de batacağız, böyle de. Bari kendimiz olarak batalım da eşcinselliğimiz varolsun kendimiz varolamasak da.
Kendime soruyorum, "Ben genetiksel olarak mı asosyalim, yoksa heterososyal bir ortamda, kültürde, dünyada yaşadığımız için mi asosyalleştiriliyoruz?" diye. Genetiğe inanan biri olarak yapısallığımı gözardı edemem ama ben içimdekileri dışarıya akıtmak için fırsat kolluyorsam, demek ki dışarıda, içinde yaşadığımız dünyada bir sorun var demektir. Evet içinde yaşadığımız dünya bizim kendimizi ifade edemememizin en büyük, hatta tek engeli. Yok sayılıyoruz ve yok edilmeye çalışılıyoruz, bakış açılarıyla, bakışlarla, fiziksel ayrımcılıklarla ve soyutlanıyoruz istemesek de içinde yaşadığımız çevreden.
Bu engellere rağmen ne kadar güzel bakabiliriz? Bakabiliyorsak bu çok büyük başarıdır. Ama nereye kadar, ne zamana kadar sabredebiliriz ayrımcılıklara karşı? Nemrutlaşmamız, öfkeyle bakmamız kaçınılmaz ne yazık ki. Yoksa sen sen olmaktan çıkıyorsun bu sefer. Ya onlara karışacaksın, ya da onları karşına alacaksın. İkinci bir alternatif yok şu anda.
Eşit olduğumuzu anlatmalıyız onlar anlayıncaya kadar ve öfkeli olacağız şimdilik. Evet ben de çirkin bakıyorum çevreme. İçimdeki güzelliği sergileyeceğim ve güzel bakacağım günü ancak ezilmeyerek kendim hazırlayabilirim. Bu şimdilik benim istediğim bir yol değil ama kendimden tamamen vazgeçmek yerine haklarımı elde edinceye kadar heteroseksizme pozitif ol(a)mayacağım.
Not: Bu yazıyı yazmama neden olan şeyler, uzaklardan birisinin beni heyecanlı bir tavşana benzetmesi, beni tanımayan birisinin de eşcinsel olduğum için bana her seferinde kötü bakmasından, davranmasından dolayı, benim de ona çirkin bakmak zorunda kalmam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder