20 Kasım 2011 Pazar

Kendimden Başka Biri Olmayı Reddediyorum

İnsan ne kadar kendisi olabilirse, o kadar özgürdür.

O yüzden cinselliğin en büyük baskı unsuru olarak kullanıldığı cinsiyetçi dünyada, cinsel yönelimimi toplumun aşağıladığı, dışladığı, ötekileştirdiği isimlerle "ibneyim, topum" diye tanımlayarak onlara bu fırsatı-özgürlüğümü elimden alma fırsatını vermiyorum.


Hayatın orgazm sahneleri vardır insanın yenilmişliklerini, egosunu tatmin eden, yarım kalmışlıklarını veya eksikliklerini tamamlayan. Bu tamlamalar da insanın yapısına uygundur. Obsesif bir hal de alabilir sosyalliğin kısır kaldığı ortam ve dönemlerde.

Yaşama nedeni özgürlük olan olan biri olarak haksızlıklara karşı başkaldırılar da benim orgazm sahnelerimdir. Bu başkaldırılar yüzünden çok canım yanmıştır benim de. Dışsal çatışmadan dolayı fiziksel yaralanmalar atlatılabilir ama içsel çatışmalar-kişinin kendisiyle çatışması yapısına uygun davranmadığı için görünmeyen yaraların büyüyüp habisleşmesine sebep olur. Kimisi habisli ve hapis-kendine tutsak yaşayabilir ama bir de bağımsız-özgür olmayınca yaşayamayanlar vardır.

Dizide garson kız sonunda patronun kızının baskısına dayanamayıp itiraz eder ama bedelini platonik aşkının hediye ettiği müzik aletinin kırılmasıyla ve işten kovulmakla öder. Ama kendisine, kişiliğine sahip çıkmanın ödülünü platonik aşkının kendi tarafında yer alması ve onu koruması şeklinde alır. Platonik şarkıcı sevgili işi de bırakmıştır garson kız işten kovulduğu için. Şarkıcı blöf de yapmamıştır, rol de yapmamıştır, kendisi olmuştur. Hayatı kurallarına göre değil, kendi kurallarına yaşamaktadır. O yüzden babaannesi ona "Delibaş" demektedir.

Klüp patronu dize gelmiş, hatta şarkıcının ayağına kadar gitmiştir kızının aşkı uğruna. Şarkıcı garson kızın  işe tekrara alınması şartıyla klüpte şarkı söyleme teklifini kabul etmiştir ama patronun kızının yapay aşkını reddetmiştir.

Jale "seni seviyorum" der. Şarkıcı "Senin gibiler kendine benzetebildiklerini severler." der. "Beni red mi ediyorsun?" der kız. "Kendimden başka biri olmayı reddediyorum." der genç erkek.

Tipik bir Türk Filmi sahnesi değil mi? Hayatımız film değil mi zaten? Basit bulduğumuz küçük ayrıntılar aslında yüzleşmekten korktuğumuz ve kaçtığımız, küçümsediğimiz hayatın gerçekleri. Komplekslerimizden birilerini aşağılayarak kurtulmaya çalışırken küçüldüğümüzün farkına varamayacak kadar uzaklaşıyoruz kendimizden çoğu zaman çoğumuz.

Dizinin başka bir sahnesinde kadınlardan biri "Seni sevmiyorum ve senden boşanmak istiyorum" der. Erkek boşanmak istemediği için kadını iffetsizlikle suçlamakla tehdit eder. Bunun doğru olmadığını bilse de "İspat edemezsin" der kadına. Kadın ispat edince ancak boyun eğiyor erkek. Erkekler dışında kalanlar, heteroseksizme mahkum olmamak için heteroseksizme boyun eğmemesi gerekiyor.

İnsan her ne ve kim olursa olsun hakları ve kendisi olmak için baş kaldırmasını bilmesi gerek. Çünkü insan ne kadar kendisi olabilirse, o kadar özgürdür. Yani kendin olabildiğin ölçüde özgürsündür. Kendinden kaçtığın ve yüzleşemediğin gerçekler içsel ve dışsal baskı olarak geri dönecektir. Korkuyla da özgür olmak mümkün değildir.

O yüzden cinselliğin en büyük baskı unsuru olarak kullanıldığı cinsiyetçi dünyada, cinsel yönelimimi toplumun aşağıladığı, dışladığı, ötekileştirdiği isimlerle "ibneyim, topum" diye tanımlayarak onlara bu fırsatı-özgürlüğümü elimden alma fırsatı vermiyorum.

Doğanın gerçeklerine rağmen, bile-bile heteroseksist gerekçelerle (bana göre bahanelerle)  kendinden-yapından utanıyorsan sağlıklı birisi değilsindir. Kendini her şeye, erkek egemen yapıya rağmen gizli-saklı da olsa gerçekleştirmekten alıkoyamıyorsan, burada hasta olan senin yapın-gerçeğin-eşcinselliğin değil, sana bu baskıyı yapan, eşcinselliği kabul etmeyen heteroseksist yapı ve bu baskıyı cinsiyetçi içselleşmeden dolayı reddedemeyen, eşcinselliği-ni inkar eden kendindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder