7 Eylül 2011 Çarşamba

Eşcinsellikten İşcinselliğe

Yıllarca çocuk yaştan beri çalıştırılıyorsunuz, sonra ekonomik kriz bahanesi ve sebebiyle işten "pat" diye çıkarılıyorsunuz. İşin vahametini o anda anlayamadığınız için, tazminat ve amelelikten kurtulmanın sevinciyle "Oh be kurtuldum." bile diyebiliyorsunuz. Bir iş kolunda 20 yıl işçi olarak çalışmanın fiziksellikten öte, psikolojik yorgunluğunun ne demek olduğunu bilmeyenlerin bunu anlayabileceğini de sanmıyorum. Çünkü insanlar çeşitli avantajları nedeniyle sabretmek ve katlanmak zorunda kalmayabilirler iş dünyasının zorluklarına. Cinsel yöneliminden dolayı çalışma arkadaşın tarafından "mobbing" denilen yıldırma politikasının ne olduğunu bilmekte fayda var. Zaten toplumsal bazda bir defonun olması zincirleme olarak bütün insanların ve olumsuzlukların çorap söküğü gibi üzerine gelmesine neden oluyor, hatta paranoyaklaştırarak seni ister istemez hataya, tepki göstermeye, pes etmeye zorluyor. O yüzden de kurtuluşu kovulma şeklinde de olsa serbest kalmakta buluyorsun.

Bazıları, "Eşcinsel olarak iş bulup çalışabildin de, burumsuyor musun?" diyerek zorluklara göğüs germemeyi eleştirebilir. Anlıyorum, hele-hele bunu 40 yaşından sonra işsiz kalınca daha iyi anlıyorsun. Artık iyi iş koşullarını boşver, bedeninin kaldırabileceği her türlü işe bile razı oluyorsun ama ne yazık ki yaş, cinsiyet, görsellik, özellikle "tanıdık" gibi kıstaslar sebebiyle iş bulmak imkansız hale geliyor. Aynı iş kolunda köreltilip başka alanlarda tecrübe de edinmemişsen o yaştan sonra vay haline. Enayi gibi kullanılacak yaşı geçtiğin için artık söz geçirilemeyeceğinden iş bulamayacağını, en kötü iş ve en zor koşullarda bile çalışmaya razı olacağını bildiklerinden, seni itin-köpeğin rezili ediyorlar, hatta tanıdık olmayınca iş kapısından içeri bile sokmuyorlar.

Yıllarca 10-12 saat çalışırken itiraz ettiğin çalışma süresini, birden uyku dışındaki tüm zamanı kapsayacak şekilde 16 saate yükseltiyorlar. İnsanlığını, insan olduğunu kaale alan olmuyor. Her şeyin para demek olduğunu işsiz kalınca anlıyorsun. Hatta bir vebalı bile gibi davranabiliyorsun muhtaç olduğunu anlaşılınca, arkadaşların tarafından bile. Çevren sürekli eleştiriyor "İş beğenmiyor, bile-bile çalışmıyor." diye. Herkesin gözünde "işgötü" olmayan biri haline geliyorsun 20 yıllık ameleliğin unutularak. Gerçi ekonomik zorlukların yanında kimin ne dediğinin önemi bile kalmıyor ya.

İş bulamamışlığına eşcinselliğini kendin bahane etmek istemiyorsun ama belki de en önemli sebebi o. Çünkü bilinçli bir eşcinselsen, bilindik anlamda erkek rolü yapamıyorsun ve anlaşılıyorsun. Hele açık bir eşcinselsen ve tanınıyorsan, tanıdığın işverenler bile yüzüne bakmıyor.

Hep hayalini kuruyorsun kendini gerçekleştirebileceğin dönemin gelmesini bekleyerek amele olduğun süre boyunca ama hayallerini gerçekleştirmek üzerine bir gelecek inşa etmezsen, ta en başından hayallerini gerçekleştirme fırsatını hiç yakalayamıyorsun. Çünkü en başta mecburiyetten, yol bilmezlikten de olsa kölelik gibi işçiliği tercih etmişsen, bu esaretten kurtulmak ne yazık ki en fazla geçici bir süreliğine mümkün oluyor. Sonrasında köle kadar bile değerin kalmayıp, aç bile kalabiliyorsun.

Uygulamada Türkiye'de işçi hakları daha hala 1919 yılında Çalışma Örgütü'nün aldığı kararlardan bile muhaf tutuluyor çalışma süresi olarak. Çünkü o yıllarda bile günde 8, haftada 48 saat çalışma mecburiyeti varmış. Hala günümüzde günde 16 saat ve haftanın 7 günü işçileri çalıştıran işletmeler var. İnsanlar açlıktan ya itiraz edemiyorlar, ya da itiraz etseler bile ellerine işsiz olmaktan başka bir şey geçmiyor. Karl Marx bir insanın günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için 6 saatin yeterli olduğunu söylerken, günümüz Fransa'sında haftalık çalışma saati 35 saat. Bizde ise internet çağında haftalık çalışma saati bazı yerlerde 112 saati bulabiliyor. Şaşıranlarınız olabilir ama cahilliğinize veya dünyadan bihaber yaşamışlığınıza veriyorum bunu.

Bu ülkede işveren demek Tanrı demek, işçi demek dünyada akıllı geçinenlere hizmet etmek için gelmiş, sosyal hayatı başlarında saman torbasıyla sadece karnını doyurmak olan bir hayvan demek!

Bu ülkede insanların çoğu, işverenlerin tatil keyfi ve görgüsüzlüklerini tatmin etmek için enayi olmak zorunda bırakılıyorlar. Sonra da kişi başına milli gelirden, dünya ekonoımi sıralamasında 16.lıktan bahsediliyor. Birilerinin cebindeki parayla nasıl benim milli gelirim hesaplanabilir ki? Kişi başına gelir zenginin cebindekiyle yıllık 100 bin dolar olsa bile, bunun bana ne gibi faydası olacak ki "hep bana"cılık yüzünden gelir dağılımındaki uçurum yüzünden? Biz hala çok çocuk yaparak işçi köleler yetiştirelim, birilerine bağımlı hale gelelim ve eğitimden yoksun cahil-cahil karnımızı doyurduğumuza şükredelim. Birileri de bu durumdan istifade kralcılık oynayarak dünyaya hükmetmeye çalışsın.

Benim insanlığın kalmadığı bu dünyada, teşvik veya istihdamın politikacıların sadece politik bir söylemi olduğuna inanıyorum. Doğru bir ekonomik programı uygulayabilmek için ne yazık ki önce nüfus planlaması ve eğitim duyarlılığının olması gerekiyor. Ekonomik politikaların uzun vadede ve tüm dünyaya etkilerini, faydasını-zararını düşünebilecek bir bilgi birikimiyle uygulanması gerekir. Yoksa babadan-oğula geçen geleneksel tecrübelerle birilerinin cebindeki parayı veya karnı aç olanın hakkını fırsattan istifade kendi hanene yazdırarak hakkaniyetli ve gerçek bir gelir elde edilmiş, doğru-faydalı evrensel bir ekonomi yapılmış olmaz. Bu olsa-olsa birilerini açlıktan öldüren hırsızlık olur.

Seks işçiliği yapan eşcinselleri anlamak da işte bu döneme denk geliyor. Çünkü eşcinseller dahil insanların tamamına yakını seks işçilerinin zevk için gönüllü fuhuş yaptığını zannediyorlar ki, seks işçileri toplumun her biriminde bu düşünceye paralel muamele görüyorlar, hatta seks işçisi olmayan bazılarına bile aşağılamak için seks işçisi muamelesi yapılıyor. Ben burada toplumsal erkeklik dışında kalan herkesin, kutsal bir kurum dayatmasıyla, karın tokluğuna "bu işi" yaptığını ama normalleştirildiğini, alenen yapanların fahişe olarak adlandırıldığı sosyolojisine de girmek istemiyorum aslında. Sizce de bazı cinsiyetlerin ellerinden tüm sosyal haklarının alınarak karın tokluğuna bağımlı hale getirilmesinin başka bir açıklaması olabilir mi? Çünkü dışarıda çalışmayıp evde bekleyenlerin görevi ne oluyor hizmetçilik ve seksten başka? Ner'de sosyal güvence, ner'de sosyal haklar, ner'de sosyal yaşam?

Travesti arkadaşlarımdan birisi, fuhuş yapmak zorunda bırakılan eşcinsellerin sorunlarına değinmemi istedi. Ona da söylediğim gibi herkes gerçekleri biliyor ama namus bekçiliği bahanesiyle kendi ahlaksızlıklarını ört-bas etmeye çalışıyor. Yoksa fuhuş tek başına yapılan bir iş olmadığı gibi, ayrıca arzdan çok talep meselesi. Fuhuşa karşı çıkanlar fuhuş yapmaya çıkmasa fahişeler herhalde fahişelik yapmazlar. Pardon bazen de, seks işçiliği gibi kibarca kelimelerle cümle kurmak içimden hiç gelmiyor. Sonunda yapılan iş belli, adının kibarcası mı normalleştirecek algıları?

Facebook yetkililerinin sayfasını sürekli kapatmasından şikayetçi o da diğer eşcinseller gibi. Yorulmuş Facebook ahlakçılarıyla mücadele etmekten ve tekrar heteroseksist çalışma hayatına dönmeye karar vermiş ama ilk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış. Nasıl mı? Daha önce tekstil sektöründe çalışmışlığından kazandığı beceriyle dikiş dikmesini bildiğinden, gene bir tekstil fabrikasına başvurmuş çalışmak için. Hatta bir travesti olarak işveren kabul etmiş bunu işçi olarak. Ama gel gör ki diğer işçiler, etrafına toplanıp 70' li yıllarda köy yerine gelmiş siyah-beyaz televizyon gibi (Renkli mi deseydim acaba?) işi-gücü bırakıp onu seyretmeye başlamışlar. Hadi kolaysa o psikolojiyle siz çalışın bakalım? Tabi ki aynı gün kendi isteğiyle bırakmak zorunda kalmış işi. Şimdi naylon-plastik gibi atıkları dönüştürme fabrikasında çalışacakmış.

Şimdi toplumda eşcinsellerin kolay yolu seçtiklerine, gönüllü fuhuş yaptıklarına dair bir önyargı vardır ya, bilmezler fuhuş yapıncaya kadar neler yaptıklarını, nelerle karşılaştıklarını. Onlara göre eşcinseller doğar doğmaz erkek peşinde koşan seks arsızlarıdır. İş dötü yoktur onlarda. Oysa çevrem de eşcinsel olup da çalışma hayatına girmemiş bir arkadaşımı tanımıyorum ve bir çoğu da hala bütün ayrımcılıklara rağmen çalışmaya devam ediyor. İş yerlerinde erkeklere erkeklikleriyle ilgili tek bir kelime edince bile kan çıkarken, eşcinsellerin o kadar aşağılamalara rağmen sabırlarına şaşmamak elde değil.

Seks işçilerini eleştirenleri görenler de zennedecek ki, sadece seks işçisi olan eşcinsellerden ibaret eşcinsel nüfusu. Oysa bırak çalışanları, ailelerine bir baksalar ve görmek isteseler her ailede bile kaç eşcinsel var. Tabi bilmek, öğrenmek işlerine gelmez. Seks işçisi olan eşcinseller sadece daha fazla ayrımcılığa maruz kalmış ve haksızlıklara isyan edip, heteroseksist sistemde dikiş tutturamamış eşcinseller.

Onların da bu sektörde ne zorluklarla karşılaştıklarını yaşamayan tahmin bile edemez tabi. Siz hiç istemediğiniz kadar ve kişinin altına yatmanın ne demek olduğunu hissedebilir misiniz? İnsanın çalışacak bir işi olsa ve maddi sıkıntısı olmasa, istemediği bedenlerin yükünü çekmek isteyebileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Bedenin iflas edebileceği bir sınır vardır ama seks işçiliğinde bu sınır olursa aç kalırsın. Ayrıca heteroseksist dünyanın elinden alınan ekmeğin kanlı olduğunu, bu işi yapmanın bedellerinin seks işçilerine nasıl fatura edildiğini ve ödettirildiğini biliyor musunuz? Para karşılığı seks yapmak karşındaki kişiye kendini mal olarak sunmak ve ona istediği şekilde davranma yetkisini vermek demektir. Çok kişiyle seks yapmak fantezi kurmak kadar kolay olsaydı, nefret cinayetleriyle sonuçlanmazdı açlık mücadelesi. Şiddete maruz kalan, öldürülen eşcinsel-travesti-transseksüel seks işçilerinin bunu hak ettiğini zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Hem tabusal açlıklarını gidereceksin, hem de nefretlerine kurban edileceksin, sonra da "su testisi su yolunda kırılır" olacak ve ne toplum nezdinde, ne de yasal olarak hakkın-hukukun olacak.

3 yorum:

  1. Ne kadar ayrışmış görünürse görünsün, henüz ortaçağ anlayışı, yasaları ve ahlakının hüküm sürdüğü topraklarda adamakıllı bir üretim sürecine geçmeden, dönüşmek çok zor malesef. Bu güçlü(!) "erkeklerin" hakimiyet sürdüğü gündüz gözü ile son derece yanıltıcı ve yanıltıcı olduğu oranda tekinsiz yaşamda, en çıkar yol bana göre herhangi bir alanda üretimin sınırlarını zorlamak. Zira bana göre istemeden ve bilmeden de olsa homofobiyi destekleyen bir yüzeysel gay gettolarında zaman tüketenlerin çok da gür çıkmayan sesleri ile sadece -o da belki- bir günü daha ölmeden geçirebileceğiz.
    Üretmek, farkındalık. Üretmek, direnmek demek. Ve gerçekleştirebilmek kendini. Üretmenin temel koşulu da bilgi. Bilgi salt bir yol değil, cesaret de sunar insana.
    Bu yüzden inanıyorum ki bu türden düşünceler, yazdıkların bilgi ve eylem arasındaki köprünün yapı taşları olmakta.
    Ayrımcılığa maruz kalan her birey, başta eşcinseller, hemen tüm kadınlar, sağlıksız ve güvencesiz çalışmaya zorlanan yabancı uyruklular(evet böyle bir dram yaşanmakta pek kimsenin bilmediği) ve sex işçileri; öncelikle yaşadığımız çağın tanımını ve bilgisini doğru olarak saptamalılar kendi içlerinde. Çelişkinin ayrıdında olmamak, sadece daha da vahşileşmeye hizmet edecektir. Bu vahşileşme karşısında da elde edilebilecek tek şey, karın tokluğu - ki o da çok kesin değil- olacaktır.
    Şahsen ben geneli, bir travesti ile pasif konumda fuhuş yapmakta beis görmeyen ve fakat toplumsal-kişisel bilinç altı nedeni ile bu eyleminden dolayı aslında zavallı kendi varlığına olan nefretini, gözünü bile kırpmadan masum ve iyi olana yönelten, yaşamı boyunca da sergileyebileceği başkaca bir "cesaret" örneği olmayan "erkek" kabileden fazlaca bir olumlu değişikliği bekleyemiyorum. Ancak bilgi ve bu bilginin sonucu üretimlerdir seti çekecek olan- veya köprüyü kuracak-.
    Bu yazıyı önemsedim, çünkü yaşamdaki temel çelişkiye dikkat çekiyor ki, görüldüğü üzere homofobinin nedenleri salt bir yönlü değil ve temelde yaşanılan eknomomik ve sosyal alanda ortaçağ egemenliği düşüncesini güden "güçlülerin" varlıklarının tehdidi ile ilgilidir. Olumlu bir görüşle bitirecek olursam, salt bu korkunun varlığının duyumsanması bile doğru olan bir yolun seçildiğinin göstergesi olabilir. Ve yolda olmak iyidir.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Kalemine-yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil