17 Ağustos 2011 Çarşamba

Dünya!

Eşcinsel haber bloğuma gazeteleri tarayıp eşcinsellikle ilgili haber toplarken, ne kadar bloğumun ana teması eşcinsellik konusunun dışına fazla çıkmamaya çalışsam da, yaşanan haksızlıklardan dolayı diğer olaylara duyarsız kalamıyorum.

Sokak müzisyenleri artık belediyeden izinsiz sokaklarda çalamayacaklarmış. Tamam izin alınsın-verilsin ama neye göre, kime göre? Belediyenin açıklamasına göre halkın güvenliği için müzik yapılan caddenin kalabalık olmaması gerekiyormuş.

Bu tür engellemeler toplumun sanata olan mesafesini daha da arttırır mı bilemeyeceğim ama sanata ulaşmanın daha engelsiz, hatta çok daha kolay olması, sanata daha bir kolaylık sağlanması gerektiğine inanıyorum halkın sanata özendirilmesi için. Çünkü sanat insanı yumuşatarak daha bir insanlaştırır, duyarlılığını arttırır.

Oysa tam tersi yapılıyor sanat eserleri yasaklanarak. Televizyonda filmler makaslanıyor, kitaplardan pasajlar çıkartılıyor; son olarak da komşumuz İran'da İran Kültür Bakanlığı, yayınevlerinden 'Hüsrev-ü Şirin' hikayesinde yer alan ''Yalnız kalabileceğimiz bir yere gidelim'' ya da ''el ele tutuşmak'' gibi ifadelerin çıkarılmasını istemiş.

Bütün bunlar ahlakımızı korumak adına yapılan yasaklamalar. Sanat eserlerinde aşkı, sevgiyi, seksi yasaklayarak mı korunacak ahlak? Eğer elele tutuşmak, sevişmek ahlaksızlıksa, bence bu kafalarda bir problem var.

İnsanlarımız bir sanat gösterisine gitmek yerine, hayvan sirkine gitmeyi yeğleyebiliyor sanata yabancı bırakıldıkları için.

Yunus gösteri merkezlerinde hayvanların özgürlüklerinin kısıtlanarak insanları eğlendirmeye zorlanmaları hangi insanlığa ve ahlaka tabidir acaba? Onlar bir canlı, oyuncak değil ve hayvanların psikolojilerinin olabileceği hiç akla getirilemiyor. Bu hayvanlar zorla doğal yaşamlarından-denizlerden alınarak insanların eğlencesi haline getiriliyorlar. "Böyle bir hakkı nereden bulabiliyorlar." diye sormak insan dünyasında tuhaf karşılanacaktır tabii. Onlar bir hayvan ve insanlara hizmet için yaratılmıştır bu dünya ve dünyadakiler! Batıdaki hukuk devletlerinde neden hayvan hakları var öyleyse? Onlar insan üstü varlıklar mı, yoksa hayvan oldukları için mi kendi türlerinin haklarına sahip çıkıyorlar?

Doğada bütün canlıların eşit yaşama hakkına sahip olmalarına rağmen, insanın kendini üstün tür görmesinden dolayı diğer türlere insanlık dışlı ayrımcılık yaptığını anlaması için, illa ki ekolojik dengeyi sağlayan yunuslar gibi diğer canlı türlerinin neslinin tükenmesi mi gerekiyor? Tabii çevre nedir, içinde yaşadığımız doğal çevrenin bize sağlıklı hizmet edebilmesi için çevreyi oluşturan diğer türleri korumamız gerektiğine dair hiç ama hiç bilgi sahibi olmadığımız gibi yağmurun yağıp-yağmamasını bile manevi değerlere bağlıyorsak, daha yolun başında bile değiliz demektir.

Günlük hayatta yaşadığımız olaylar da çelişkilerimizi, ahlak anlayışımızı apaçık gösteriyor bize. Terör örgütü lehine düzenlenen izinsiz gösteride kendilerine taş atan bir eylemciye müdahale etmeyen polis, cinsel organını gösterince bu eylemciyi yakalayıp adliyeye sevk ettirmiş. Ama Fransız aktör Gerard Depardieu sıkıştığı için uçağın kalkışını beklemeden uçağın içinde, herkesin gözü önünde idrarını yapmış. Bir yolcu olayların nezaket çerçevesinde geliştiğini söylüyor. Aramızdaki fark bu olsa gerek.

Ve kadınlar-ımız!..

65 yaşındaki 40 yıllık koca, 60 yaşındaki karısının kafasını ezerek öldürmüş sahur vakti Ramazan-Ramazan. Üstelik bu koca daha önce karısının kolunu kırdığı için hapis yatmış. Devletin yapabileceği bir şey yok mu? Tabi adam sadece kolunu kırmış daha önce, öldürebileceğini nereden tahmin etsin değil mi? Üstelik kocası değil mi kadının, tabi ki karısının yanında yaşayabilir!

Başka bir koca da şiddet yüzünden boşanmak isteyen karısına kurşun yağdırmış. Sebebi de kendisini istemeyen kadına karşı kıskançlık krizi. Kadınlar erkeklerin tapulu bir malıydı değil mi sahi? Kadına ne mi olmuş? Ölmemiş, yaşıyormuş, parmağının birisi kopmuş. Ama yaşama garantisi devlete kalmış! Devlet ölmediği için hayat boyu kadını koruyacak veya bu adamı hapiste tutacak değil ya! Su testisi su yolunda kırılacak, tahrik unsuru da eylemini nihayetlendirecektir er-geç.

Bazı ülkelerde çocuklar açlıktan, hatta susuzluktan ölüyor ama bazı ülkelerde de çocuklar ne yazık ki mağdur konumundaki kadınların şiddeti yüzünden ölüyor. Dokuz yaşındaki bir oğlan üvey annesinin işkencesi- makatına oklava sokması sonucu barsaklarının parçalanmasından dolayı, enfeksiyon sebebiyle tedavi gördüğü hastanede kurtarılamayarak ölüyor.

Kendi kanından-canından çocuk yaparak aile oluncağı dayatılırsa, uzaktan ancak sevgi yerine samimiyetsiz bir acıma görevi yerine getirilir manevi tatmin için.

Ve Somali'deki aç-susuz çocuklar için gönderilen yardım malzemeleri, ülkenin zengin iş adamları tarafından el konularak satın alınıyor ve üzerine kar bindirilerek aç-susuz somali halkına satılıyor. Bu nasıl bir insanlıktır, bu nasıl bir dünyadır? İnsanın aklı-havsalası almıyor. Hiç mi güvenemeyeceğiz bu dünyaya, hiç mi arkamızı dönemeyeceğiz, hiç mi insanlığı emanat edemeyeceğiz insanlara?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder