-Aşağıdan baskına gelen ekibi gördüm, Tünel’den üç araba geldiler. Ben hemen bendir ve santuru toplayıp uzaklaştım. Ama arkadaşların amfilerini, gitarlarını, Avustralya yerlilerinin çalgısı dijeridolarını bile aldılar.
-Bizim de bir hafta önce aldılar enstrümanlarımızı. Benim santur ve bendirimi aldılar, beş arkadaşımın kemanlarını, utlarını.
-Hayatımızı müzikle kazanıyoruz.
-Vergi ödemeden çalışan işportacı, seyyar satıcıyla birlikte değerlendiriyorlar bizi. Veya sokakta gürültü yapıp çevreyi rahatsız edenlerle ilgili yasaya tabi tutuyorlar. Biz ne oyuz ne de bu.
-Kimsenin rahatsız olduğunu sanmıyorum, hatta civardaki kafelerden kahve-çay getiriyorlar. Belediye başımıza dikilince insanlar toplanıyor, alkışlarla, ‘yuh’larla protesto ediyorlar. Bazen bir avukat oluyor aralarında, kavgaya girişiyor zabıtalarla.
-‘Müzik dünyasına da hâkim olan üretim zincirinin tamamen dışında kalmak için’ sokakta çalıyorlar.
-Resmi kıyafetli zabıta geliyor, yanlarında da 8-10 kişilik savaşkan gençler, laf anlatamıyorsunuz, elinizden enstrümanı alıp Kasımpaşa’da bir depoya götürüyorlar. Benim santurumu içi tezgahlarla, masalarla dolu kamyona atmaya çalıştılar, “Bari kutusuna koyun da götürün” dedim.
-Amfi kullanıyoruz ama niyetimiz sokağı inletmek değil, müziğin daha temiz duyulması.
Yukarıdaki sözler sokakta müzik icra ederek yaşamlarını kazanan müzisyenlerin bir lokma ekmek için attıkları çığlıkların medyaya yansıması. Sanki kaçakçılık yapıyorlarmış, sanki vatan hainiymiş gibi muamele görüyorlar. Enstrümanlarını alıp müzik yapmasını engelliyorsan sen doyur karınlarını öyleyse. Hadi karınlarını doyurdun, ruhlarını ne yapacaksın? İnsanın ruhu mu olurmuş değil mi, görünenden ibarettir. Ruh dediğin sadece ölürken verdiğin candır!
Benim bildiğim insanları sanata yönlendirmek için vergi almak yerine, daha maddi-manevi teşvik yardımı yapılması gerekir müzisyenlere. Ama müziğin anlamı "bazıları"na göre evlilik kurumunu gerçekleştirirken, tescil gününde gelenekselleşmiş bir ritüele ritim tutan araçtan ibaret. Kedere, sevince eşlik eden bir tamamlayıcı. Bunlar bile müziğin değerini yükselten sebeplerdir ama müziği engellemenin sosyolojik ve psikolojik boyutunun yansımalarının, teknik olarak kendilerine kadar uzanabileceğini kim düşünebilir ki? Müziğimiz ihtiyaç duyulunca derme-çatma gerçekleştirilmesine izin verildiği için "tam-tam" seviyesinde kalıyor ya.
Müzik ne kadar bazılarının karnını doyuran bir ticari araca dönüşse de, sanatsal faaliyetlere diğer ticari işler gibi kaba muamelede bulunulmaması gerekir. Müzik-sanat tek düzeliğe, sığlığa, haksızlıklara, ayrımcılıklara, şiddete, nefrete bir isyan fırsatıdır insanlığa hizmet eden, insanlığı dönüştüren, kötülükleri törpüleyen.
Ona bir mal-alım satımı gibi basit bir gözle bakmak bir yana, sanattan daha yüce bir şey, bir ifade aracı olmadığını bilmemiz, bilmiyorsak öğrenmemiz gerek.
Sahi bu ülkede kaç kişi enstrüman çalabilmektedir? Kaç kişinin evinde bir müzik aleti vardır? Hayatlarında hiç bir müzik aletine dokunmuşlukları var mıdır? Bu ülkede enstrüman diyince aklımıza geleneksel sazımız bağlama, bir de argoda saksafon gelir.
Müziğe yabancı kalan veya çok yüzeysel bakan bir toplumda da, müzik enstrümanlarına saygı bekleyemeyiz değil mi? Onlar ağaçtan yapılmıştır ve kullanmasını bilmeyenler için de birer odundan ibarettir. Tıpkı İstanbul'da belediyenin kafelerdeki sandalyeleri toplayıp kamyona attıkları gibi, müzik aletlerini de kamyona atması gibi. Ha sandalye, ha bir müzik aleti. Kafa aynı olunca her şeyi aynı gözle görüyor işte.
Müzik aletlerinin kutuları da çok gereksiz, aletler kutularına koyulmadan belediyenin deposuna taşınırken kullanılmadığına göre. Müzisyenler yıllardır boşu-boşuna gözleri gibi bakıp-korumuşlar aletlerini. Keşke önceden bir belediyeye sorsalarmış!
Evet ruh halimiz kötü olunca güzel sesler bile bizi rahatsız edebilir ama önce çoğunluk olarak vatandaşların bu durumdan şikayetçi olmaları gerekmez mi? Şikayetçi olmak yerine daha zapıtalardan koruyorlarmış müzisyenleri vatandaşlar. Şikayetçi olsalar bile belediyenin sanat adına müzikten rahatsız olanları ikna etmek olmalı görevi. Hem Avrupa-Amerika'daki kadar sokakta müzik yapan, rahatsız edici çoklukta müzisyen olduğunu zannetmiyorum. Keşke olsa. Belediye kendisi rahatsız olmasın gürültü olarak iddia ettiği seslerden? Tabi ya! Belediyenin binasına ses gidecek kadar gürültü olmayacağına göre, gürültü de bahane. Amaç herkesi tek tipleştirmek.
Para kazanmayan paranın değerini bilemez ama en azından paranın önemini bilir. Ama bir müzik aleti çalmayan, bunun ne kadar zor bir şey olduğunu bilemeyeceği için, değerini, önemini de bilemez. Hadi borazan öttürür gibi çaldın diyelim. Peki kime dinletebileceksin bunu?
Müzik bir duygu işidir, ruh işidir, özgün bir yorumdur, bir dile getiriş, dile geliştir. Senin söylemek isteyip de söyleyemediklerinin estetik bir şekilde karşılıksız sunumudur. Daha ne istiyorsunuz ki müzikten, müzisyenden, müzik aletinden?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder