23
NASIL "BÖYLE" OLABİLİYORUM?
İnsanların yaşam biçimini çevresel faktörler belirlemez, sadece ortaya çıkartır, pekiştirmesini sağlar, kişiyi daha bir duyarlı hale getirir, sorumluluk sahibi yapar...
Çocukluğuma dönmem gerekirse... Hatırladığım kadarıyla 70'lerin ikinci yarısından itbaren, 80lerin 3. çeyreğine kadar. Çünkü 18 yaşımla birlikte '87 yılında çalışmaya başladım ve çocukluğum da bitti, bahsedeceğim yokluk günlerimde... Çünkü çalışmak; para kazanmak, ihtiyaçlarını bağımsız bir şekilde karşılayabilmek demekti. Şimdilerde bakıyorum da, yaşları 30'a gelmiş, piyasa koşullarını falan gerekçe göstererek baba parası yiyen insanalar var. Gerçi bizim babamız da yoktur, olsaydı bizde mi öyle olurduk bilmiyorum.
Ben çocukken... Yeşilçam filmlerinin yoksulluk sahneleri, köy yaşamının yanında halt eder aslında ama yoksulluk dediğimiz nedir ki..? Ben ailenin son çocuğu ve X jenerasyonundan olduğum için açlık çekmedim diyelim. Çünkü anam "bırakın katığı, evde 7 çocuk olunca, ekmek yetiştiremiyordum" diyordu. Yani benim dönemimde sofraya oturup karnımız doyuncaya kadar yiyebiliyorduk en azından. Amaaa...
Çocukluğumda hatırlıyorum da, aynı çayı ikinci gün demlediğimiz hatırlarım. Yağ, 1-2 kiloluk şişelere doldurtulurdu ve idareli kullanılırdı. Sona üstünde ısıttığımız yufka ekmeklere sürdüğümüz sarı Vita marka yağlar bir lükstü bizim için. Onu da bakkaldan naylon poşet içinde yarım kilo veya 1 kilo şeklinde alırdık. Hatta bazen, daha yakın dönem, 80'lerde falan, kuru yufka ekmeklerini ufalar, onu sıvı yağfa kızartır, yumuşak yufkanın arasına katık ederdik ve yanında sadece çay olurdu. Peynir falan çok lükstü bizim için, en fazla çökelek...
Varsıllık, yoksulluk neydi ki..? Ben hiç kendimi-zi yoksul hissetmezdim. Çünkü bizim tarlalarımız vardı, ve ANAm vardı. Çünkü bizim için devlet gibi bir şeydi ANA kavramı. Her Cuma günü ilçe pazarına bir çuval buğday götürür, onu satar ve pazardan gıda ihtiyacımızı karşılardı. Bu sadece bize mahsuz bir şey değildi, hatta biz iyi bil sayılırdık. Çünkü hiç kimseye muhtaç değildik en azından.
Benim için varsıllık ne idi peki..? Artislti cikletler almak, onları bitriktirmek, şehire gazete ve dergi siparişi vermek, (siyah-beyaz) TV izlemek ve TRT 3'teki yabancı müzik programları dinlemekti.
Harçlık nedir hiç bilmedim sayılır. Üzerime yeni kıyafet pek alınmazdı, büyüklerimin kıyafetleriyle idare ederdim. Bunları dert etmezdim çok. Benim aklım fiktim 7 Gün Dergisi, Hey Dergisi, Ses Dergisi'nde veTV'de, radyoda idi... Gerçekten canım, portakal isteyince onun yiyememek ve hayal etmek sorun değildi benim için. Hikaye kitaplarımın falan olmasını çok istedim. Alınacak kitap listesi hazırlamış, içine koymak için basit bir kitaplık bile yapmıştım daha ilkokuldayken...
Konuyu bağlamak gerekirse... Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Cimrilik diye bir şey var mıdır, yok mudur bilmiyorum. Belki bazılarının cimrilik kavramı, paylaşmayı sevmemekle örtüşebilir veya geçmişteki yoksulluk günlerinin etkisinin bir etkisi olabilir ama müsrif olmamayı, tutumlu olmayı cimrilikle karıştırmayalım. Bağlayacağım konu da aslında bu; çevrecilik adına kaynaklarımızı minumum kullanmak ve ninimum bir hayat sürmek. Mesela ben emekli oluncaya kadar fırında bir hafta yiyeceğim kadar bayat ekmek alır, onunla idare ederdim karbonhidrat ihtiyacımı. Ama bu çok da ekmek alamamakla alakalı değildi. Tabi ekonomik omakla alakalıydı ama müsrif ve de özellikle görgüsüz olmamaktı bu, benim için. E şimdi ne oldu; emekli oldum, bu sefer de doktor beyaz ekmeği yasakladı. Şimdi 3 günde ufak bir çavdar ekmeği tüketebiliyorum. Onun da tadını beğenmediğim için ekmek artık yemek istemiyorum. Paylaşımlarımdan bilen bilir; ekmeksiz hayat mı olur derdim daha düne kadar. Oldu gerçekten.
Evet bağlayalım konuyu artık. Ben kendimi bildim bileli minumum yaşarım. Yani benim öyle dışarıda yemek yeme, canımın her istediği şeyi alma lüksüm olmadı. Çünkü öyle bir isteğim olmadı hiçbir zaman. Çünkü maddesel şeyler beni mutlu eden şeyler değildi. Şu kıyafeti giyeyim, şurada tatil yapayım, varlığımla hava atayım gibi dertlerim de olmadı çünkü. Benin derdim...
Benim derdim hep okumak, öğrenmek, müzik dinlemek ve hayvanlara yardımcı omak oldu. Ve öyle de devam ediyorum. Emekli olunca, hayvanlara daha çok harcar hale geldim. Sadece evdeki kediler değil, mahallemdeki kediler de benim sorumluluğumdaydı artık. Biraz daha imkanım olsa, bu sefer diğer mahalledeki kediler sorumluluğumda olacak. Sokakta her zayıf bir kedi gördüğümde içim cız ediyor. Dışarıda yemek yiyenleri, şıkır şıkır iyinenleri görünce falan bir tuhaf oluyorum. ÇOK MU ZOR HAYATLA VE İNSANIN KENDİSİYLE BARIŞAMAMASI?
Bana bazıları diyor ki, bu tecrübene rağmen sana bu yaşam koşullarını yakıştıramıyoruz. Tabiki de bana hakaret ettiklerinin farkında değiller; önemsemiyorum. Ben, zemin katta kedilerle yaşadığım huzuru, lüks apartman dairelerinde bulamamki. Çünkü zemin katın kedilerime sağladığı kolaylık ve benim onları takip etmem için sağladığı kolaylık üst katlarda olmaz ki. Tabi kediler dışarıda kalmış, birbiriyle kavga etmiş hiç imsenin umrunda değil, değil mi?
Bana nasıl böyle olabliyorsun diyenler de oluyor. İçten gelmeyince olmaz ki bütün bunlar. İçimden geldiği için de bana bir yük gibi gelmiyor. Ne kadar faydacı olursam, o kadar huzurlu oluyorum. Hayvanlar ne kadar mutluysa, ben de o kadar mutluyum. Para denilen şeyden ne kadar uzak kalırsam, o kadar mutluyum. Yanlış anlaşılmasın, çelişki olarak da görülmesin "en iyi dost para" dememle, "parayı sevmem" demem. Para bir ihtiyaç ama sadece ihtiyaçları gören bir araç; benim için öyle lüks yaşamak ve hava atmak gibi bir işlevi yok.
***
Pamukkale'de gökkuşağı bayrağı açınca, Avrupa'dan gelmiş turist zannetiler. Çünkü Türkiye'de açık bir eşcinsel olmak ve eşcinsellerin bayrağı gökkuşağını açmak bir cesaret işiydi. Eşcinseller Holanda'da falan olabilirdi; onlara göre Türkiye'de, Müslüman bir ülkede, geleneklerimizde olmayan bir şeydi eşcinsellik; oysa eşcinsellik gelenek, din ve coğrafya üstü bir şey; bunun ırkı, cinsiyeti, milliyeti, dini olmaz ki. Tabi bunu cahil ve yobaz beyinlere anlatmak imkansız. Tepki vermeyince de Türk olduğumu, dediklerini anladığımı zannetmediler... Zavallılar!
Beni ne homofobik toplum zorladı, ne de bilinçsiz eşcinseller; bilinçli geçinip kendilerini aktivist olarak tanımlayan ama aslında ne bilinçli olup ne de aktivist sayılabilecek dernek falan kuran eşcinsellerin bilinçsizliği zorladı diyemem ama tuhafıma gitti. Yani bilinçsiz eşcinsellerin bir şekilde gücü ele geçirip bunu kötüye kullanmasının, kötü yönetilen bir ülkeden hiçbir farkı yok.
Dünyaya yeniden gelseydin, nerede doğmak isterdin deselerdi, hiç şüphesiz bu gene Denizli olurdu. Huzur şehri benim için!
***
ASLINDA HAYATI ROMAN ama yazmaya ikna edemiyorum
Javad 55 yaşında. Azeri kökenli bir İranlı. Eşcinsel ve de engelli-bacağı protez. Ülkesinde-İran'da homofobiden-eşcinsel düşmanlığından kaçarken trafik kazası geçiriyor ve engelli oluyor. Eğer Türkiye'ye gelmeseydi idam edilecekti. 7 yıldır göçmenlik statüsünden kurtulamadı. BM'nin ve mülteci kabul eden ülkelerin duyarsızlığı ve tutarsızlığı, Trump, Coronavirüs derken bir türlü üçüncü bir ülkeye gidemedi. Türkiye'de sağlık açısından çok badireler atlattı, ameliyatlar oldu, Corona'ya yakalandı, ölümden döndü-eğer arayıp halini sormasaydım, ambulansı yönlendirmeseydim, o hayatla vedaşamıştı bile, vesiare. Javad adeta benim kardeşim oldu. Aslında başka bir ülkeye gitmesini hiç istemiyorum, o da istemiyor. Çünkü o buraya çok alıştı ve Türk olduğundan dolayı burada yaşamak onun için kolay olduğu için çok daha iyi olacak. Ama bunun için T.C. vatandaşı olması gerekiyor. Kimlere kimlere vatandaşlık veriliyor ama gerçek anlamda ihityacı olanlara verilmiyor. Bir yerlerde dayımız olsaydı, belki bunu halledebilirdik ama yok. Sesimizi duyan olursa, yardımları için şimdiden teşekkürler...
Javad çocukluğunda verdiği pozun benzerini 42 yıl sonra Pamukkale'de verdi..
***
Onca olanlara karşın muhafzakar iktidarın oy oranının % 33 olması akıllara ziyan. ne haliniz varsa görün, BETER OLUN HATTA, İYİ Mİ?
Kime oy veriseniz verin. Bi' başınayım, tuzum kuru. Herkes aklını başına alsın, ne yaparsanız kendinize!
İnsanların görgüsüzce temizlik takıntısına irite oluyor. Temiz bir bardakta su verir misin? diyor. Yok, bardaklara önce kedilerimi işetiyorum. Suyun çeşme suyu mu, pet su mu? diye soruyorlar. Yok, bulaşık sularını tasarruf için arıtma cihazında temizliyor, içme suyu olarak kullanıyorum. Elbette klorlu çeşme suyu içiyorum. İşine gelirse bebeğim. Daha düne kadar ne idüğü belirsiz sular içiyordunuz, evinizde çeşme bile yoktu, tuvalete tersliğe gidiyordunuz; ne zaman sosyete oldunuz görgüsüzler. Hele Korona var diye hastalıklı muamelesi yapanla var ya, miktir olun be hayatımdan, sizin gibilerle işim olmaz benim; okey?! Benim temizliğimi beğenmeyenler, benimle sosyalleşmesinler de. Bu kadar açık ve net konuşuyorum. Temizlik hastalığı olanlar boş insanlardır. Kafalarında takacak bilgiye dair bir şey olmadığı için, temizlik gibi şeylerle varolmaya çalışıyorlar işte. Evet, evimi bok götürüyor ama beynim bilgisiz değil! Ben temizliğimi, bilgisayardaki verilerimi dosyalayarak yapıyorum. Daha çok işim var bilgisayarda...
24
Gerçekten ben de aşı ol diye diretenlerin hiç iyi niyetli olduklarına, beni falan düşündüklerine zerre kadar inanmıyorum.
Korona'ya yakalananlar ya dikkat etmediniz, ya da bağışıklık sisteminiz zayıf. Aşı olanlar, aşı olmayanları, niye aşı ile cezalandırmaya çalışıyorsunuz ki? Ben yandıysam, siz de mi yanın demek istiyorsunuz? Aşı olanlar benden uzak dursun-olsun bitsin, hukuki olarak cezam da ne ise çekerimn kardeşim. Bu kadar basit. Kapayın artık çenenizi.
Çin aşısı olanlar, fayda etmediği için 3. ve 4. aşı olarak Alman aşısı da olmak zorundaymış. Sağlık sistemi bu ise, ben niye güveneyim ki? Tutmayacak Çin aşısını niye yaptınız o zaman milyonlarca kişiye? Önce Çin aşısı üzerinden ticaret yapalım, ihale az geldiği için bir de Alman aşısı mı pazarlayalım demek istiyorsunuz?
Yaa aklı başında zannetttiğim insanların bile aşı diretmesi yok mu, gerçekten nefret ettirdiniz kendinizden.
Gerçekten sosyal medya paylaşımlarını neye göre beğeniyorsunuz; görsel bir estetik mi barındırıyor, anlamlı bir mesajı mı veriyor, YOKSA SIRF TANIDIĞINIZ KİŞİNİN BEĞENİ ORANI ARTSIN DİYE Mİ? Bana en sonuncusu gibi geliyor. Beğenilerde ya tanıdıklık var, ya da şekilcilik... Kalite yerlerde sürünüyor resmen...
Evrenim kimseyi akıl noksanı yapmasın. Sanata, doğaya, hayata düşman olanlarınki, beyin kapasietsizliğinden, yetersizliğinden başka hiçbir şey olamaz. Bırakın insanlar istedikleri gibi yaşasın, siz sadece öte dünyaya inanın ve kendi hayatınızı kısıtlayın. Fakındaysanız özgürlüğe karşıt olanlar da sadece kapasitesiz olanlardan çıkıyor. Ahlakçı olanlar da, namusçu olanlar da, her türlü baskıcı olanlar da, bilime karşı olanlar da hep bu kapasitesizler işte. Ve dünyayı bunların ele geçirmesine destek olanlar da aynı kafadan; hepsine yuh ve yazıklar olsun.
Hacı hoca diye hurafik insanlara inananlar, onlara sanki bir bilim adamıymış gibi itaat ediyorlar ve başlarına ne gelirse gelsin, bunlar yüzünden ve hurafelere inandıkları için geldiğinin farkında bile değiller. İnternet çağındayız ama Ortaçağ kafasındayız! Cep telefonuyla internete giriyoruz ama hala öte dünyaya inanıyoruz. İşte buna, benim aklım basmıyor sayın seyirciler. Bu dediklerim insanları rencide etmek falan değil kesilikle. Çünkü insna haklarına inanan bir insanın, insnaları rencide etmek gibi bir huyu olamaz. herkesin meneviyatına aygı duyuyorum ama inandıkları maneviyatı başkalarına dayatmasınlar. Eşcinsellik günah olsa bile bundan bana ne; benim kıçım, benim nedenim, kime ne? Adaletimize göre eşcinsellik günah, hukuki olarak suçnuş. Buna adalet diyebilir misiniz? Adaletimizin de ruhuna fatiha; katili yobaz zihniyet!
Türk Adaleti'ne göre eşcinsellik günah, hukuken de suçmuş. AKP sürecinde Türkiye'nin geldiği nokta! Eserinizle grur duyun!
Ben eşcinselim ve fiiliyatlarını mükemmel şekilde zevkle yerine getiriyorum. Eşcinsellik suç ise, Adaleti, beni hapse atmaya davet ediyorum! Tabi bu yürek ister!
Eşcinsellik suç ise, hapisanelerde 20 milyonluk yer açın. Sizin erkek bildiğiniz, kocaların, erkekerin en az % 20'si hemcinsleriyle yatıyor! Çünkü erkeklerin cinsel işlevselliğinin olması, onların eşcinsel olmasının önünde engel değil; Ben eşcinselim diyenlerin de cinsel işlevselliği, erkeğim diye geçinenlerinkiyle aynı ölçüde.
Hani eşcinselleri doktora götürüp tedavi ettirmeye çalışıyorlar ya, aslında zannediyorlar ki cinsle işlev bozukluğu var. Ben ne erkekler gördüm ölü bamya gibi, ben ne eşcinseller gördüm çelik patlıcan gibi! İnsanlar eşcinselliği beyinsel değil de belden aşağı sanıyor. İşte eşcinselliği belden aşağı sananların beyni de belden aşağıda aslında; beyinleri yukarıda olsaydı eşcinslelik gerçeğinin ne olduğunu anlarlardı!
Adalete din karışıyorsa; bunun adı demokrasi değil, şeriattir!
Benimle beraber olan erkekleirn % 99.99'u evlenmiş barklanmış, çoluk çocuğa karışmış erkekler. Gören de açık bir eşcinsel olduğum için, koca şehirde bir eşcinsel benim olduğumu zannedecek. Bir insan hemcinsiyle yatıyorsa, eşcinseldir. NOKTA!
Gördük ki Korona aşısı bırakın altı ay korumayı, hiç korumuyor; sadece hafif atlatılmasını sağlıyor. Korona'ya yakalanıp da hiç belirti göstermeden de atlatanlara ne diyeceğiz? Demek ki aşı yaptırıp da hafif atlatma olayı da bir uydurmaca!
Toplum sağlığı için aşı ol diyenlere cevabım, "Aşı korumuyor, görmüyor musunuz?". Aşı olanlar da Korona'ya yakalanıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder