10
Bugün 52 yaşındayım... 52 özel bir rakam gibi sanki... Çok mutsuzum ama. Dünden beri kedilerimden biri kayıp... Gerçekten içim çok acıyor... Zaten hayatta tek yenik düştüğüm tarafım vicdanım oldu hep... Belki de evrenin bir mesajıdır. "Sen doğum günlerinde bile mutlu olmayı haketmiyorsun" demek istiyordur Evren! İlk 20 seneme dair bir seçki yaptım; 1 yaş öncesi, İlkokul, Ortaokul, Lise ve askerliğim... Doğarken renkli doğmuşum ama sanırım sistem beni siyah beyaza zorlamış ama tabi başaramadı bunu. Renklerim için mücade ettim, doğduğum renkte kaldım ve bunun Onurunu taşıyorum. Beni doğurana, uzaktan yakından üzerimde emeği olan, küçücük de olsa sözleriyle bile destek ve moral veren herkese çok teşekkür ediyorum. Oksijen gerçekten çok güzel, sağlık çok güzel, hayat çok güzel; doğal seleksiyona yenik düşmemek için de mücadele etmek gerekiyor. Ama hayatta mutlu olmanın tek yolu, insanın kendini sevmesinden, kendisiyle barışık olmasında, hayatla barışık olmasından geçiyor. Bunu başardıysanız, gerisi teferruat kalıyor... Doğum günümü kutlayan herkese de en özel teşekkürlerimle...
Lila kızım dünden beri yok. Umarım başına bir şey gelmemiştir ve döner. Bunlar da mahallemizin delikanlılarındna Bosty ve Püskül!
52 yaşında bir Halil. Çocukken ne hissediyorsam, aynı duygulara sahibim gene. Sanki 40 yıl öncesi bile bana dün gibi geliyor. Sanki zaman geçiyor ama ruhum hep aynı gibi... Tuhaf duygular... sanırım herkes öyle hissediyordur, banamahsuz bir şey olmasa gerek...
Aaa, çantamda kitabım gözükmüş. Merak etmeyenlere söyleyeyim. 2002 yılında aldığım ve bir türlü okuma fırsatı bulamadığım, çok sevdiğim sanat ve toplum bilimci, artı felsefeci, aslında ekonomist ve siyaset bilimci Hasan Bülent Kahraman'ın "Cam Odada Oturmak" kitabı... Aslında bu kitaptaki yazıları radikal gazetesinde okumuştum ama kitap ilave yazılar ve eski yazıların düzenlenmiş halleri...
Ortak arkadaş olunca, facebook "tanıyor olabilirsiniz" diye arkadaş tavsiyesinde bulunuyor ya, bir bakıyorum bende ekli olan "obneler-gay'ler" beni arkadaşlıktan çıkarmış. Ayyyy, ne üzüldüm birlemezsiniz. Arkadaşlıktan çıkardığınızın farkında bile değildim.
11
DÜNYADA İNSANLAR 2'YE AYRILIR; SİZ HANGİ GRUPTANSINIZ BAKALIM?
Pardon ama dünyada insanlar iki başlık altında ayrılıyor; Akıllı insanlar ve aptal insanlar. Akıllı insanlar yapıcı, aptal insanlar yıkıcı olur. Akıllı insanlar sevgiyle yaklaşır, aptal insanlar nefretle. Akıllı insanlar hayatı severler, aptal insanlar hayatla kavgalıdır. Akıllı insanlar şiddete başvurmaz, aptal insanların en büyük silahı şiddettir. Akıllı insanlar yanlarında kitap taşır, aptal insanlar silah taşır. Akıllı insanlar öğrenmeye çalışır, aptal insanlar sadece bildiklerini tekrar eder. Akıllı insanlar farklılıkları sever, aptal insanlar farklılıklardan korkarlar. Akıllı insanlar özgüvenli olur, aptal insanlar hep tetikte yaşarlar. Akıllı insanlar sanat, spor gibi şeylerle beslenirler, aptal insanlar cahil kalmayı yeğlerler. Akıllı insanlar yenilikçidir, aptal insanlar yeniliklere kapalı. Akıllı insanlar bilime inanır, aptallar bilinmezlere. Akıllı insanlar özgürdür, aptal insanlar özgürlüğe karşı. Akıllı insanlar eşitlikçidir, aptal insanlar sınıfçı. Akıllı insanlar bütün dünyanın sınırlar olmadan kardeşlik çerçevesinde yaşamasını ister, aptal insanlar sen şusun, sen busun diye ırkçıdır. Akıllı insanlar, insanları oldukları gibi kabul eder, özelliklerinden dolayı aşağılamaz ama aptal insanlar aşağılık kompleksine sahip oldukları için kendilerine benzemeyenleri aşağılamayı fırsat bilirler. Akıllı insanlar doğaldır, samimidir, dürüsttür; aptallar ise ikiyüzlü, yalancı, dolancıdır. Akıllı insanlar birey olmayı başarabilen insanlardır, aptal insanlar sürü psikolojisiyle yaşarlar. Akıllı insanlar sağlığına dikkat eder, aptal insanlar bedenlerini hor kullanmayı bir marifet zanneder. Akıllı insanlar faydacıdır, yani kendisinden başka her şeyi ve herkesi düşünürler ama aptal insanlar bencildir. Akıllı insanlar hoşgörülüdür, empatiktir ama aptal insanlar anlayışsızdır, duyarsızdır. Akıllı insanlar paylaşımcıdır, hayatı paylaşmayı, sahip olduklarını paylaşmayı sever, sosyaldirler ama aptal insanlar kibirlidirler, kendilerini bir şey zannederler. Akıllı insanlar vicdanlıdır, aptal insanlar acımasız. Akıllı insanlar görgülüdür, nezaketlidir ama aptal insanlar görgüsüz ve saygısız. Akıllı insanlar cinselliği temel bir ihtiyaç olarak yaşar, aptal insanlar ayıp bir şey olarak yaşar. Bunları daha çoğaltabiliriz. Bir solukta aklıma gelenleri sıraladım.
Tamam biliyorum; Opera müziğin zirvesi, klasik müzik temeli, rock müzik hayatın gerçeği ama beni terapi eden hep Modern Talking müziği olmuştur. Çocukluk içselleşmesi diyelim...
Modern Talkin'in 45'lik olarak piyasaya sürülmediği için listelerde boy gösteremeyen ama o kadar çok hit şarkısı vardır ki... Pırıl kedim bile Modern Talking dinlerken mutluluktan bir o yana bir bu yana koşuyor...
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...
Eskiden okul önlüklerini 2-3 sene giyerdik(sanırım tek önlükle mezun olurduk); siyah renk griye dönüşürdü. Öyle kılık kıyafetimiz düzgün, özenli olsun diye bir lüksümüz yoktu. Dolayısıyla nasıl göründüğümüzün de. Saçlar sıfıra vurulur, uzayınca da fotoğraftaki gibi akışına, doğal uzardı. Şimdiki tüketim toplumu paralelindeki görgüsüzlüğü, çevreye duyarsızlığı görünce, belki de en doğrusu, en güzeli buydu diye düşünüyorum. Hatırlıyorum da o çocukluğumdaki yokluk günlerini; benim niye şuyum yok, buyum yok diye hiç hayıflanmıyordum. Belki de seçeneğimiz olmadığındandır. Ama benim aklım hep başka yerlerdeydi. Dergiler, gazeteler, kitaplar; hayalleirmi hep bunlar süslüyordu... Televizyon, radyo...
Fotoğraf: 1975. İlkokul mezuniyeti için çekilmiş bir vesikalık. Öyle yok yere vesikalık fotoğrafı nasıl ve niye çektirecektik ki..?
HAYATIMDAN, 20 YAŞIMDAN BİR KESİT!
ADEM ELMASI OLMAYAN ASKER!
Yıl 1990... Askere gittiğim yıl. 20 yaşındayım. Askeriyede fotoğraf çekilirken filmden tasarruf etmek için olsa gerek, yan yana 3 kişi durdurup da vesikalık fotoğraf çektirmiştik... Belki de zamandan tasarruf... O kadar asker tek tek başolmazdı elbet... Askerlik ayrı bir tecrübeydi benim için. Hatta üste para verip de deneyimleyemeyeceğin bir şey. Askerden kaçanları hala anlayabilmiş değilim. Antimilitarist olsalar canım yanmayacak; sadece tembellik!
Hayatımda yeri çok büyük olan 3-5 şarkıdan biridir. A Lover Spurned! Dinlerken çok yükselişe geçerim..! Şarkı, reddedilen sevgiliyi anlatır!
"Safe İn These Arms" benim en çok sevdiğim yabancı şarkıdır. "Tanrılara ihtiyacım yok, senin kollarında güvendeyim" diyor...
İnsanlar dinin etkisinden kurtulamadıkları sürece; duyarlı olunmayacak, vicdanlar sızlamayacaktır!
Şarkı paylaşmayı çok seviyorum. Keşke sevdiğim şarkılarla insanların beyinlerini işgal edebilsem... Müzik evreninde yaşamak çok huzurlu olurdu...
Hayatta en çok sevdiğim sesler şarkı söyleyen kadın sesi, yağmur sesi, bir de kedi mırıltısı! Ben yağmurda şarkı söylemek isteyen dişi bir kediyim belkide!
"Kadın, kocasının izni olmadan ülkeyi terk edemez, sporcu olamaz, şu olamaz bu olamaz, onu yapamaz bunu yapamaz, kocası olmadan nefes bile alamaz ama kadınları eşya olarak gören biz mollalara oy verebilir, vermek zorundadır. Kadına özgürlük budur!"
İRAN'A ÖZENENLER BUNU MU İSTİYORSUNUZ HAAA!
Şarkıyla sevişen kadın(Pink Martini)! Hazır mısınız titremeye!
İNSAN OLMANIN FARKI NEREDE?
İnsanlar var, sistemin kendilerini programlamaları dışında, içinde hayvanların ve bitkilerin de yaşadığı çevre sistemine karşı hiç sorumluluk almıyorlar. Çünkü onlara göre hayat, sistemin kendilerine dayattıkları yaşam biçimi. Evlenecekler, aile kuracaklar, topluma uygun çocuk yetiştirecekler, dinmiş, gelenekmiş, otoriteymiş, MANGAL KEYFİYMİŞ, vesaire. Oysa insan türünün varoluşunu sağlayan kültürel şeylerden çok doğadır. Yeşilin ve diğer hayvanların, yaşam zincirinin bir parçası olduklarını düşünmüyorlar bile. Sokaklardaki hayvanlar umurlarında olmadığı gibi, onlara zarar veriyorlar, sistem denilen şey de yasalarını onları-hayvanları koruyacak şekilde düzenlemiyor. Sistem daha hayvanları yiyiyor, onları kendileri için yaratılmış bir mal gibi düşünüyor. Mahalledeki kedi düşmanlarından illallah dedik. Çünkü onlara mama vermemizi engellemek için, mama ve su kaplarını sürekli atıyorlar. Bugün üst katımdaki hayvansever komşumuz anlattı. Bir kedini iki yavrusunu öldürmüşler, anne kediye de tecavüz edip belini kırmışlar. Ben hayvanları sevmeyen, onları korumayan hiçbir şeye, hiçbir kimseye inanmıyorum, güvenmiyorum, saygı duymuyorum. Lanet olsun böyle sisteme de, insanlarına da! Aşağıdaki yavru kediler, Lilly kızımın 2 yıl önce 3 bina aşağıya yavruladığı yavrusunun yavruları. Ev sahibi istemediği için, bahçeli bir ev olmasına ve yavrular bahçede yaşamalarına rağmen sahiplenilmeyi bekliyorlar. Oysa ben mamaların alıyorum ve sonsuza kadar da alabilirim. Ama insan türü, kendisi de bütünün bir parçası olmasına rağmen, bütünün diğer parçalaırndan-hayvanlardan rahatsız oluyor. Bu aptallık, bu cahillikten başka hiçbir şey olamaz. Ben zaten şu anda hali hazırda evde yedi, dışarıdakilerle 20-30 kedi besliyorum. Geçen yıl evde tam 30 kedim vardı. Artık yaşlandım ve temzilikleriyle başedemiyorum. Nereye alayım ki; zaten cadde üstünde yaşadığım için bir çok kediyi trafiğe kurban veriyorum. İnsanlar biraz akıllı olsalardı, dolayısıyla vicdanlı olurlardı. Çok mu zor gerçekten bencil olmamak, kendinden başka şeyleri de düşünmek, çok mu zor; insan olmakla övünülüyor ama nerede insan olmanın farkı?
Denizli'de bir kedinin yavrularını öldürmüşler, kendisine de tecavüz edip belini kırmışlar... İnsanlık nedir ve nerede?
Pardon ama ben sevemedim insan türünü, sevemeyeceğim de..! Siz de benden nefret edin isterseniz!
İnsan türü silah üretiyor ve birbiriyle savaşlar yapıyor, birbirini katlediyor. Ben niye seveyim ki insan türünü?
Eğer dünyayı ben yönetseydim, hayvanları öldüren insanları idam ederdim!
Benim için hayvanlar insanlardan daha değerli. İnsanlar ölünce üzülmüyorum, hayvanların ölmesine çok üzülüyorum!
Biz yarın hem yürüyüş, hem piknik yapacağız ama mangalda hayvan eti yemeyeceğiz. Sadece simit, peynir ve çay! Ok?!
CEHENNEMLİK KEDİ! YANİ BEN!
Biliyorum, ben cehennemilik bir kediyim! Çünkü namaz kılmıyorum, hacca gidip şeytan taşlamayacağım, hayvanları öldürüp etini yemiyorum, ayrıca Lut Kavmi'ndenim. İyiki de cehennemlik bir kediyim. Cennetlik bir insan olmak bana çok ters çünkü. Çünkü cennetlik insanlara bakıyorum, hep zengin olmak için çalışıyorlar ve o kadar malı mülkü hiç paylaşmıyorlar. Ne işe yarıyor ki altın kaplı saraylarda yaşamak ve tirlyonlarca liralık hesaba sahip olmak? Sonra hayvanlar onlar için hiçbir önem arzetmiyor, aç insanlar umurlarında değil, vesaire. Yeseler, içseler, şık şık giyinseler, ayrımcı olsalar, birilerini ötekileştirseler, nefret etseler, vesaire. Tabi cennete gideceklerinden de çok eminler. İyi ki cehennemliğim; çünkü onlarla aynı yere gitmeyi asla istemem...
12
Ölürken maddi hiçbir şey bırakamayacağım. Sadece bir oda dolusu müzik albümlerinden ve kitaplardan, dergilerden oluşan arşivim var.
Bazı dersler yüzünden 2 yıl gecikmeli de olsa Felsefe bölümünü bugün açıklanan matematik sınavından sonra bitirmiş bulunmaktaydım. Sosoyoloji okuduktn sonra Felsefeyi seçmek çok farklı değildi aslında; çünkü benzer çok ders vardı. 2 yıllık Fotoğrafçılığı seçecektim ama okumuşken okuduğuma değsin, Fotoğrafçılığı sonra da okurum dedim. Uzaması canımı sıktı ama açıktan da olsa Felsefe mezunu olmak hoşuma gitmiyor değil. Bekle Fotoğrafçılık, geliyorum...
Sanatçılar samimi değiller. Hayvan hakları yasasının çıkmamasına isyan ediyorlar ama çıkarmayanlarla aynı masada yemek yiyiyorlar.
Cumhurbaşkanı beni yemeğe davet etse asla kabul etmem. Eşcinselliğe karşı bir siyasiyle aynı masada ölsem de oturmam!
ÇEKİM YASASI BENİ UNUTMADI GENE!
Doğum günümü kutlamamıştım. Dün arkadaşlar doğa yürüyüşü yapalım dediler. Tembellik yapmadım. 1 arkadaşımız fazla yürüyemedi, geri döndü. Biz iki arkadaş "Birinci Çeşme" denilen ilk varış noktasında durduk, diğer arkadaşlar diğer etaba-İkinci Çeşme'ye kadar yürümeye devam ettiler. Birinci Çeşme'de İranlılar doğum günlerini kutluyorlardı. Pastayı çıkardılar, müziği açtılar, mum üflendi, tebrikler, eğlece vesaire... Aslında benim de aklımdan geçmişti, bir pasta alıp doğada doğum günümü kutlamak. Arkadaşa İranlıları kasdederek, "İnsan bizi de çağırmaz mı?" der demez, çocuklardan biri sanki bizi hissetmiş gibi elinde iki tabak pastayla yanımıza geldi. Sonra diğer arkadaşlarımız da yürüyüşlerinin ikinci etaplarını tamamlayıp yanımıza gelmişti. E bir şekilde benim doğum günüm de kutlanmış gibi bir şey oldu. Çekim yasası denilen şey bu olsa gerek. Evren sevdiği kullarını bir şekilde mutlu ediyordu işte. Kimin aklına gelirdi ki, doğum gününü kutlamayan Halil'in bir doğa yürüyüşünde böyle bir şey yaşayacağı? Teşekkürler hayat. Çaylarımı bugün bol şekerli içitim ve tadını çıkardım! Yarın da şekersiz içer, dengeyi sağlarım!
13
Aşk acısı bir tecrübesizlik de... Çünkü insan hayatı deneyerek öğreniyor ve duygularını doğru yaşaması da bu şekilde mümkün oluyor. İnsan hayatı doğru analiz ederse, duygularını da daha sağlıklı yaşamasını elde ediyor. Tecrübesiz dönemde insan hata yapabilir veya denildiği aşk hastalığına falan yakalanabilir. Duygusal-aşksal virüse karşı bağışıklık kazanmaksa, hayat tecrübesinin yanı sıra, kişinin kendisiyle ve hayatla barışması, dolayısıyla hayatı ve kendini sevmesiyle de çok alakalı. Birilerine saplanıp kalıp aşk acısı çekenlerin, genelde sevilmek gibi dertleri olanların olduğunu çok rahat görebiliriz. Bir insan kendini sevmeyi başarabilmişse, sevilmekten çok, sevgiyi paylaşmakla, sevgiyi yaşamakla yetinebilir. Sevgi-aşk denilen şey, doğaçlama şekilde yaşanırsa anlam taşır, hedefine ulaşır zaten; aşkın-sevginin stoğu olmaz ki; hele birine sahip veya ait olunarak; çünkü aşk ve sevgi özgürlüğü sever; aidiyet kavramı sevgiyi boğar, sömürür ve de tüketir. Şunu düşünüyorum; aşk acısı çekenler, bile isteye yaptıkları sadomazoşist bir durum mu acaba? Hani bazıları acıyla beslenir ya, melankoliktir falan, ağlamayınca bir türlü kendine gelemez, mutlu olamaz. İnsanların aşka bakış açısı veya yaşama biçimi biraz da kendi yapısıyla alakalı ve de çok özür dileyerek söylüyorum, bu konuda akıllı davranmayarak. Mantıksız aşk bana, çaresiz insanların umutsuz vakası gibi geliyor. Aşk kör olmayı ve kalmayı sevenlerin tercih ettiği de bir şey... Tabi hayatı çok yönlü yaşamayanlar da aşk-sevgi gibi içgüdüsel duyguları öncelikli hale getirebiliyor. Çünkü varoluş mücadelesini emek değil de içgüdüsel yaşayanlar, bu şekilde tatmin etmeye çalışırlar kendilerini...
Bir şey söyleyeceğim... Sosyal medyada bir insanın ne kadar takipçisi varsa, paylaştığı şeyi de bir o kadar beğenen oluyor. Beğenilen şey çok mu matah, yoksa çok mu vasat; yani bir gözlük falan takıyor, bedenini falan sergiliyor ya da ne bileyim işte bir yerdeki tatil fotoğrafı veya yemek yerkenki... Yoksa herkes mi çok yalaka, yoksa takip edilen kişi beğeni mi dileniyor veya herkese benin diye baskı mı yapıyor? Yanlış anlaşılmasın; gözüm olduğndan falan değil; herkes like ile masturbasyon yapıyor sanki... Veya ahbaplığın bir ölçütü olmuş beğenmek. Hiç kimse ne samimi, ne de objektif sosyal medya beğenileri konusunda; o yüzden çok mide bulandırıcı biri durumu bu durum!
14
Ahlakçı insanların zeka sorunu vardır. Bizim ahlakçı medya #kılbiti gibi #sinançetin ve #rafaelcemoçetin in d*tlerinin dibine gelmişler, sonra da onları çıplak yakalayıp ahklasız ilan ediyorlar. Zavallı ahlakçı zihniyetler! İnsnalar çıplak olur, eşcinsel ilişkiye girer, evlenmeden ilişki yaşar, hatta porno film çevirir. Niye rahatsız oluyorsunuz ki? Bakmayın, görmeyin; haa haznedemiyorsanız da, kendiniz yapın benzer şeyleri. Defolun gidin bir hayatımızdan yaa!
15
Din denilince insanların aklına sadece kendi inandıkları din akıllarına geliyor. Hatta kendi inandıkları dışındaki dinleri reddediyorlar. Oysa dünyada irili ufaklı 4.300, yazıyla dörtbinüçyüz adet dinden bahsediliyor. Herkes kendi dinini doğru kabul ediyor. Bu kadar inanç biçimi bile dinin kültürel bir şey olduğunun kanıtı değil mi? Tanrı'nın herkesi kapasayacak kadar tek bir dini kabul ettirecek gücü yok mu? Yapılan araştırmalar bile, dinin zeka-akıl-mantık ile ters orantılı olduğunu ispat etmiyor mu? İnanan inansın da, inananların, inanmayanlara dini dayatmasının manası ne? Mesela ben dine inananlara yüzyüze niye hiç inanmamaktan bahsetmiyorum da, bu inananlar niye ikide bir gözüme gözüme sokuyor ki inançlarını? ben bahsetmiyorum; çünkü bilime inanmayanlara, okuyup araştırmayanlara bir şey anlatamam ki!
Ben niye kazanamıyorum peki bu serveti? Pardon da bir insan bu kadar parayı ne yapacak ki? Millete dağıtsın bence! veya her semte bir kütüphane açsın, insanlar kitap okusun!
Din diyince benim de aklıma böyle şeyler geliyor. Sorry!
20 yıl yalanlara inanmak, ne demektir?
DİN KENDİNİ ASLA KANITLAYAMAZ AMA BİR ÇOK BİLİMSEL BRANŞ DİNİ ÇOK RAHAT ÇÜRÜTEBİLİR.
Arkeoloji, arkeolojik yöntemlerle ortaya çıkarılmış kültürleri, sosyoloji, coğrafya, tarih, etnoloji gibi birçok bilim dalından yararlanarak araştıran ve inceleyen bilim dalıdır.
Antropoloji, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalı. İnsanın kültürel ve fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur.
Evrim, biyolojide mutasyon ile değişikliğe uğrayan canlı türlerinin Mendeliyen genetik kurallarına göre özelliklerini yavrularına geçirmesi, bu yavruların olumlu veya olumsuz doğal seçme süreçleri tarafından seçilerek çoğalması ve belirli canlı toplulukları içinde egemen hale gelmesi veya yok olması sürecidir.
Mantık ya da eseme, bilginin yapısını inceleyen, doğru ile yanlış arasındaki akıl yürütmenin ayrımını yapan disiplindir, doğru düşüncenin aletidir. Önceleri bir felsefe dalıyken daha sonra kendi başına bir ihtisas alanı olmuştur. Matematik ve bilgisayar biliminin de parçası haline gelmiştir.
Din, genellikle doğa üstü, transandantal, ve ruhsal unsurlarla ilişkilendirilmiş, çeşitli ayinler ve uygulamaları içeren, ahlak, dünya görüşleri, kutsal metinler ve yerler, kehanetler, etik kuruluşlarından oluşan bir sosyo-kültürel sistemdir.
Din çığırtkanlığı yapanlar, keşke dini araştırıp da din çığırtkanlığı yapsalardı; çünkü araştırırlarsa gerçeklerle başbaşa kalıp, çığırtkanlık yapamazlar...
Atatürk 10 dil biliyordu. Şimdiki liderlerimiz İngilizce bile bilmiyor ama Türkiye gelişti diyorlar. Sanırım bin yıl geriye gittik!
Dine inanmayanların dini ispartlamak gibi dertleri yok. Çünkü dine dair bilimsel hiçbir işaret yok. İnanmayanlar zaten akıl ve mantık çerçevesinde yaşayan, toplumsal fayda peşinde koşan ve gerçek dünyanın sadece bu dünya olduğunu bilen ķişiler ve bu doğrultuda yaşayan, inanç ile vakit harcamayan akıllı insanlar. İnananlar ise gerçeklerle yüzleşme cesaretleri olmayan, okumaktan ve araştırmaktan yoksun ve inançlarını inanmayanlara dayatan akıl ve mantık dışı kişiler. Çiçeği böceği inancın kanıtı olarak görüyorlar da, milyarlarca yıllık evrimsel gerçeklere kör cahil karşı çıkıyolar. İşte o zaman anlıyorsun bu insanlara bilimsel gerçekleri anlatamayacağını. Bu insanlar inançları konusunda niye katılar biliyormusunuz; İnançlarını okuyup araştırıp öğrenmemişler. Öyle olsaydı, gerçeklerle yüzleşirlerdi. Bu kişiler birilerinin anlattığı hurafeler doğrultusunda inanıyorlar. İnandıkları kutsal değerlerin çelişkilerinde bile bihaberler. Ama onlarda da kör cahilliğe bir yatkınlık olduğu için okuyup araştırmıyorlar zaten.
Dinden soğumamın sebeplerinden biri, din dersi öğretmeninin ortaokuldayken cuma namazına gitmediğimiz zaman bizi sıra dayağına çekmesi...
Dün tenis oynarken sürekli eşcinselliğime gönderme yaptılar. "Bütün toplar filenin o tarafında, filenin bu tarafında top yok..!" Üzülmedim, acıdım bu insanlara. Çünkü ben kendimin ve hayatın gerçeklerinin bilincinde ve bu gerçeklerin arkasında cesurca durabilecek bir özgüvene sahip birisiyim. Onlar ise Lut Kavmi mitolojisine saplanıp kalmış düzeyde kişiler. Benim orada tek yapmam gereken şey bu cahil nefrete karşı hayata karışıp, eşcinselliğime duyduğum gururu sergilemek, eğer utanacak yüzleri varsa cahilliklerine tepki vermeyerek nazik bir şekilde utandırmak. Ama onlar bu dediklerimi düşünecek, kendilerini benim yerime koyabilecek kapasitede olmadıkları için , ne o anda ne de sonrasında yaptıkları bu ötekileştirmeyi düşünmemişlerdir bile. Çünkü o anda bile hiçbir şey olmamış gibi devam ettiler. Evet dün bir cinsiyetçilik vardı orada ben olduğum için; inandıkları Tanrıyı unutmuşlardı gene. Nezaketimden-insanlığımdan-olgun duruşumdan ödün vermediğim için "Tanrı" bendim orada aslında! Tanrı ne idi; sevgi, saygı, hoşgörü deği miydi?
Ben tanrılara inanamam, onlardan medet umamam; çünkü tanrılar homofobik cahil insanların düşüncelerinden başka bir şey değil!
Bazıları arkamdan diyor ki, hatta zaman zaman yüzüme karşı, "Halil aile kuramadığı için kedilerle bozdu kafayı, yapacak bir şey olmadığı için okumaya kafayı taktı..."
Pardon da siz aile kurdunuz da toplumsal metini yerine getirmek dışında ne oldu, başınız göğe mi değdi? Diğer hayvan türleri de yaşam zincirinin bir halkası olarak üzerine düşen üremeyi gerçekleştirip hayat denilen süreci devam ettiriyorlar. İnsan türünün ortaya çıkış tarihi belli; ondan önce de hayat varmış.
Peki siz ne yapıyorsunuz yiyip içip yan gelip yatmaktan başka; ben, okuyup bilgi denizinde yüzmeyi; Bodrum veya Antalya'nın denizine veya güneşine ve pahalı yemek yiyip görgüsüzlük yapmaya tercih ediyorum. Güneş her yerde güneş, yüzmek istiyorsan belediye suyu da işe yarıyor. Kalori desen, 2 bin kaloriyi çeyrek ekmek, bir yumurta, iki domates bir hıyardan da alıyorum. Araba yolda gitmek için benzinin markasına bakmıyor şekerim! Paramı hayvanlara yedirerek yaşam sürecini nankörlüğe uğramadan devam ettiriyorum. Keşke bir sayfacık da olsa kitap okuyabilme, beyninize günde iki kelimelik bilimsel bilgi sokma kapasiteniz ve kabiliyetiniz olsaydı da, zihinizi açsaydınız. Geriye miras olarak ne bırakacağınızı iyi hesap edin; ışık olmuş musunuz acaba etrafınıza, yaşam yolunda cesaret verebilmiş misiniz birilerine; yoka sadece bir ... mi?
Aşı taktırmayacağım! Korona'ya yakalanmadım, yalnız ve mesafeli yaşadığım için de kimseye tehlike arzetmiyorum! Teşekkürler...
Mona Lisa bile aşı yaptırmış ama ben düşünmüyorum!
Neye karşı çıktığınızı, neyin yanlış veya doğru olduğunu, neyin veya kimini sevilip sevilmeyeceğine akıl ve mantık çerçevesinde karar verin... Okuyun, araştırın; kulaktan dolma bilgilerle aptallık etmeyin!
Türk popunun en güzel melodilerinden, en evrensel düzenlemelerinden ve en klasik kliplerinden ve de Göksel'in en çok sevdiğim şarkısı, ya şarkı bir gün kaybolursa diye yedekli olarak 3-5 tane aldığım albümlerdendir...
Türk popunun starlarını listeleriz falan ama Göksel'i hep es geçeri. Oysa müziğimizin en kaliteli, en şahsına münhasır, hatta rakipsiz isimlerindendir. Belki o yüzden onu hiçbir listeye koyamıyoruz...
Araya yıllar sokarak dinleyinc,e Göksel'in bir pop Tanrıçası olduğuna karar verdim!
Göksel gibi 90'ları yaşamış ve yaşatmış olan biz X kuşağı jenerasyonu artık 50'li yaşlarda... Ne mutlu bize... Her şeyin en güzelini yaşadık, zorlu da olsa görülebilecek her şeyi gördük geçirdik...
Kadınların yaşı, erkeklerin maaşı sorulmazmış; sanki dötüme sokacağım! Botoks ve asgari ücret diye bir gerçek var!
Yaptıran yaptırsın ama ben ölünce dini tören falan yaptırmayacağım. Organlarımı bağışlayacağım, kalan kadavramı da çöpe atsınlar!
Bir arakadaşımız bir arkadaşımıza, "Erkek adam kulağına küpe mi takar?" diyor. Erkeklik nedir ki? Resmen homofobi yapıyor!
Erkeklik denilen şey bedenseldir ve penisli olana denir. Toplumsal cinsiyet iptal zaten. Cinsel yönelim ise, cinsiyet değil! Ok?!
Eşcinseller de erkektir ve sadece cinsel yönelimleri hemcinseldir.Ben ne erkekler gördüm bamya,ben ne eşcinseller gördüm patlıcan!
Erkeklik taslayanların ve erkekliği diline vuranların hep cinsellikle ilgili bir problemlerinin olduğuna şahit oldum!
Bir eşcinsel olarak erkeklerle sadece yatıp geçmedim, onları bir veri olarak da baz aldım, inceledim!
Dün AKP'linin biri bir Youtube kanalında, Cumhurbaşkanı'nın Saray'da yaşayarak ayda devlete 4.5 milyon lira masraf yaratmasını, eşinin 250 bin liralık çanta takmasını müsriflik olarak görmediğini anlatıyordu. Dış ülkelere karşı ne kadar zengin olduğumuzu göstermek zorundaymışız. Yani siyasilerin böyle bir hakkı varmış. Yani vatandaşlar sıkıntı yaşarken, siyasiler müsrif olabilirlermiş. Hem bu rakamların doğru olduğuna inanmadığınız söylüyor. Haberci adam, rakalmların sayıştay açıklaması olduğunu söylemesine rağmen. Yani particiliğini her türlü haklı çıkarmaya çalışıyor... Ayrıca AKP'liler çalışırken, CHP'liler tatil yapıyorlarmış! Veleddalin amin!
Botox yaptıran her kadın, Seda Sayan ve Ajda Pekkan gibi ruhsuz bakmaya başlıyor!
WHATSAPP DURUM PAYLAŞIMLARIMDAN
Eğer kendimi bu kadar sevip saymasaydım, boş zihniyetlere karşı dimdik ayakta duramazdım!
Cahillik bilmemektir ve kötü bir şeydir ama gerçeklerle yüzleşmemek için öğrenmekten kaçınmak ise akılsızlık ve utanmazlıktır!
Yoldan çıkmış Lut Kavmi mitolojisinin soyundan olduğum için kendimle gurur, kimliğimden de Onur duyuyorum! Lanetler üzerime yağsın! Tınnnnn!
İnsanlar osuruğa gülüyor, eşcinselliğe gülüyor, düşene gülüyor, hatta bedensel engelliliğe bile gülüyor, bu şeylerle dalga geçiyor. Bu sadece mizah anlayışıyla alakalı olamaz; burada bir akıl yetersizliği de söz konusu. Bu insanlar gülerken ben onlar adına-gülenler adına öyle mahçup oluyorum ki, ama onlar hala deli gibi gülmeye devam ediyorlar...
İnsanlar homofobi yaparlarken, yani eşcinsellere karşı ayrımcılık yaparlarken, onlarla dalga geçerlerken arkadaşlarının veya akrabalarının da eşcinsel olabileceğini ama bunu gizlemek zorunda kaldıklarını, hatta homofobinin bastırılmış eşcinsellik olduğunu biliyorlar mi?
Dürüst olalım ki, ak göt kara göt belli olsun, kim samimi kim ikiyüzlü bilelim. Arkadan konuşmak ve laf sokmak marifet değildir, insan olabilmek için saygılı olmaktır marifet! Arkadan konuşmak ve laf sokmak ise zayıflıktır, zavallılıktır! Keşke dürüstlük konusunda benim kadar özgüvenli ve cesur olabilseydi insanlık!
Eğer kendimi bu kadar sevip saymasaydım, boş zihniyetlere karşı dimdik ayakta duramazdım!
İnsan türünün yok etmek için savaş verdiği oysa yaşamın en temel iki yapı taşı...
Artık sokak kedilerine 2 yıldır mama verdiğim bu kuytu köşeye, kedi düşmanı mahalle sakinlerinin her gün mama ve su kaplarını atmasından dolayı sinir sistemimi korumak adına kediler için mama bırakmayacağım. Evren günahlarımı affetsin; Kedilerin çoğu benim evi öğrendi ve aç kalmıyorlar zaten çünkü. Gelmeyen birkaç kedi de zaten büyük ve de her yerden beslenmeyi başarabilen kediler! Pardon din ne idi, Tanrı ne idi, insanlık ve vicdan ne idi? Evren topunuzun belasını versin!
Hayatta en çok canımı sıkan şeylerden biri, yasalara güvenmediğim için hadsiz insanlara hadlerini bildirememek! Yoksa var ya..?
80'lerde Sandra'nın kocası Michael Cretu'nun söylediği Sanurai şarkısı vardı!
Eskiden makarna veya bulgur bir suda yarım saate varmadan pişerdi. Şimdi 1 saat har ateşte kaynatıyorum, tık yok!
Tavsiye; Artık ben makarna ve bulguru bile zamandan, tüpten ve de moralden kazanmak için düdüklü tencerede haşlıyorum!
Salçalı, kızarmış biberli, yanında domates ve yoğurtlu makarna. Özel spsiyallerimdendir. Yaptığım işi ya en iyi yaparım, ya da hiç yapmam!
15062021
Arkadaşlarımın bana sürekli makarna yemeye gelmeleri, beni makarna restorantı açmak için hep cesaretlendirmiştir ama amacım hiçbir zaman ne para kazanmak olmuştur, ne de insanlara yemek veya giyim gibi temel ihtiyaçlar üzerinden hizmet vermek!
16
Pizza kuryesi anna caddeden bizim binanın olduğu ara sokağa hızla motorunu kırıyor, elinde de cep telefonu var, onunla uğraşıyor. Ben kedilerimden birini çağırmak için çıkmıştım dışarıya. Başını kaldırıp beni görünce bismillahirrahmanirrahim diyor şeytan görmüş gibi. Be geri zekalı, yolda giderken oyuncağınla oyna ama bari ana caddeden ara sokağa dönerken başını kaldır da bi karşına bak. Pandemide çok pizza kuryesi gebermiş. Niye gebermişler diye bir araştımak gerekiyor bence.
Evlere yemek siparişi de neymiş yaa. Siz evinizde yemek yapamayacak kadar kabiliyetsiz misiniz? Tembeller sizi!
İnsanlar karnını doyuruken bile modaya uygun doyuruyor. Hiç sevmiyorum hamurdan ibaret pizza denilen şeyi! Makarna bile daha iyi!
Kazaların tek sebebi dikkatsizliktir;o yüzden hiç üzülmüyorum.Kendi düşen ağlamaz!Ehliyetim de yok,aracım da. Her yere bisikletle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder