29 Eylül 2020 Salı

29 Eylül 2020 facebook notlarım

İnsanın en büyük düşmanı cahilliktir. Cahil insanları bir kukla gibi oynatabilir, bir robotgibi programlayarak onu uçuruma kendi ayaklarıyla gönderebilirsiniz.

Milliyetin, ırkın, dinin, dilin, rengin, cinsiyetin, cinsel yönelimin vesairenin iyisi kötüsü olmaz; bunları iyi veya kötü yapan insanın kendisidir; kişiliği veya karakteridir. O yüzden kültürel veya fiziksel, artı genetiksel özellikleri üzerinden insanları kötülemek ve genellemek akıl ve mantık dahilinde değildir. İyi veya kötü olan "şey"ler değildir; iyi insanlar vardır veya kötü insanlar vardır diye açıklayabiliriz durumu.

LAFIM BAZI GERİ ZEKALILARA!

Muhafazakarlar(BAZILARI), Azerbaycan'daki savaş durumunu bile Atatürkçü ve laikler aleyhine kullanmaya çalışıyor ya, pes diyorum. Neymiş, laik kesim, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Azerbaycan Cumhurbaşkanı'na desteğinden çok rahatsız olmuşturMUŞ. İsterseniz milliyetçiliğimizi tartalım; Atatürkçü laik kesim mi Türk-iye sevdalısı, yoksa muhafazakar kesim mi(Aslında böyle cahil kesimle sidik yarıştırmak, onlara cevap vermek bile fuzuli)? Bu arada tüm muhafazakarları kasdetmiyorum; Arap-ça sevdalılsı olan yobaz ve radikal kesimi kasdediyorum. Bir savaş çıksa kim cepheye gider, kim cepheden kaçar belli olmaz. O yüzden insanları cahil cahil düşünceleriniz yüzünden nefretle kutuplaştırmayın. Biz özümüzü biliyoruz, Azerbaycan'a olan aşkımızdan da şüphemiz yok ama bildiği üç-beş kelimeyi de nefretten başka amaç dışında kullanmayan bazıları, ne haritada Azerbaycan'ın yerini gösterebilir, ne Azerbaycan'ın tarihini bilir, ne de gerçek Azerbaycan dostudurlar, gene kurulmuş şekilde aydın kesime anlamsızca saldırıyorlar işte. Çünkü gerçek dostluk şovanizm değildir, yürektendir. Sizin gerçek Azerbaycan dostluklarınız var mı sosyal medya üzerinden klavyecilik değil de, özel olarak mesaj gönderdiğiniz, onların acısını yürekten hissttiğiniz. Alıyorlar ellerine telefonu, bugün gündem ne ise, sosyal medya üzerinden cahil cahil saçmalıyorlar işte. O yüzden ben Twitter hesabımı bloglarımdaki paylaşımlarımı paylaşmak dışında kullanmıyorum. Çünkü psikolojime yazık, zamanıma yazık olur...

Yobaz kesim, Azerbaycan'daki savaşı fırsat bilip Hırant Dink öldürüldüğünde "hepimiz Ermeniyiz" diyenleri de nefretin hedefine koymuş. Dediğim gibi cahillik başa bela. Burada ayrımcılığa karşı çıkıldığını anlamak mı zor, yoksa nefretle varoluş mu ağır basıyor; sanırım ikincisi. Bir ülkenin politikası yanlış olabilir ve insanlar bu yanlışlığa sürüklenebilir ama kalkıp da bir insanı doğduğu coğrafyadan dolayı kötü bellemek akıllıca değildir de, insanca-vicdani de hiç değildir. Hırant Dink'in öldürülmesine karşı çıkan Türkler, Azerbaycan'ı bu yobaz kesimden daha mı az seviyor şimdi? Geri zekalı olmayın; duyarlı insan vicdanlı insandır, nefret yerine akıl ve mantığıyla hareket eder; sırf birilerinin kurmacasıyla nefretle beslenmez, nefretle varolmaz, bir şeyleri nefretle halletmeye çalışmaz. Ayrımcılığı seven insanlar, sevgi ve barış karşıtıdır. Bugün destek çıktığına, yarın cephe alabilir. Böylelerinin dostluğuna, kardeşliğine asla güvenilmez. Kuru gürlütü dostluktur bunlarınki, göstermeliktir...

Cahil ve yobaz insanlar ötekileştirme ve nefret üzerinden varolurlar ama kendileri ötekileştirildiler mi ciyak ciyak bağırırlar!

Daha dün, laik kesimin kendilerini ezdiğini söyleyen gerici kesim, şimdya çalışan doktorlar, dini hocalar... Talep homofobik olunca, arz da homofobik oluyor elbette.

Natalie Wood... O 43 yaşında öldüğünde ben 12 yaşındaydım. Yıl 1981. Denizde boğularak öldü demişlerdi. Bugün Wikipedia'da ölüm hikayesini okudum. Tekneden düşerek mi öldü, yoksa kocası Robert Wagner tarafından mı öldürüldü belli değil. Öldüğü gece etrafdakiler bir kadının sabaha kadar çığlık sesini duymuşlar. Natalie Wood yüzme bilmiyor ve denizde boğumaktan çok korkan birisiymiş. Peki o halde gecenin bir yarısı teknede ne işi vardı? Söylenenlere göre onu başka bir oyuncu Christopher Walken'den kıskanan kocası Robert Wagner bir katil. Tabi Natalie Wood'un erkek seçimleri başına gelenleri hak ettiği anlamına gelmez. İlişkileri kendinden 23 yaş büyük Frank Sinatra ile başlayıp, diğer oyuncu, yönetmen vesaireden Elvis Presley'e kadar uzanmış ve 16 yaşındayken de kim olduğu sonradan açıklanan bir oyuncunun - Scott Marlowetecavüzüne uğramış. Ne bileyim, erkeklere o kadar saplanmamak ve güvenmemek gerekiyor...

Batı'da homofobi var ve din eşcinselliğe karşı çıkabiliyor ama bizdeki gibi eşcisnelliğe hasta denilip tedavi etme süreci bundan 50 sene önceydi ve hiç kimse hiç kimsenin eşcinselliğine karşı çıkmıyor.Evet eşcisnelliği beğenmeyebiliyor ama bir insanı eşcinsel diye de ötekileştirmiyor. Çünkü oralarda insan hakları var ve insanlar sınırlarını biliyor. Bizde ise hala çocuğunu eşcisnellikten kurtarmak için doktorlara götüren, hocalara muska yazdıran anne - babalar var. Ve eşcinselliğe din üzerinden karşı çıkarken de, bunu sindirim sisteminin uzantısı üzerinden nefret kusarak yapıyorlar. Geçenlerde bir öğretmen, evet bir öğretmen, eşcisnelliğin hormon dengesizliği ve çocuğun yetiştirme tarzıyla alakalı olduğunu söylüyor. Bizde homofobi bitmez. Çünkü cahilik her geçen gün artıyor.  Dogmatizm eğitim sistemimizden muhaf tutulamıyor bir türlü ve okumuş insanlarımız bile yılda tek bir sayfa bile bilgi sokmuyorlar beyinlerine. Ne bekleyebilirsiniz? Onlara bilgi sunarken de inanmıyorlar, referans istiyorlar. Ama kendi cahillikleirne hurafeden başka bir dayanak aramıyorlar.

Türkiye'deki üniversitelerin ve diplomaların, Batı'da bir geçerliliği ve saygınlığı var mı, ne derece kabul edilebilir bilmiyorum. Yazılan akademik makalelerle falan ölçülüyor sanırım o üniversitenin kalitesi. Parayla tez hazırlattıran öğrenciler yetiştiriliyor bizim üniversitelerimizde. Öğrencilerden duyduğum kadarıyla Toplumsal Cinsiyet derslerinde falan eşcinsellik konusu atlanıyormuş. Üniversite sınavlarında cinsel yönelimi eşcinsel olan(Mabel Matiz) biriyle alakalı bir soru yüzünden, soruyu hazırlayanlar bu yıl görevden uzaklaştırılmıştı hatırlıyorsanız; öğrencileri sapıklığa özendiriyorlar diye. Üniversitelerdeki öğrenci kulüplerinde, eşcinsel kulüplerin açılmasına izin verilmiyor mesela. Akademisyenler, kedilerine sunulan şablon bilgiler dışında, eşcisnellikle ilgili ne güncel bilgileri var, ne de bu konuyu araştırmaya dair bir şevkleri var gördüğüm kadarıyla. Buralardan yetişen psikologların eşcinselliğe bakış açılarını falan biliyoruz eşcinseşlliği tedaviye etmeye çalıştıkları için. Tabi onlar da haklı görüyorlar kendilerini. Çünkü çocuğunu tedaviye getiren bir anne - babaya, eşcinsellik hastalık değil, asıl sizin eşcisnelliğe karşıtlığınız hastalık, onun tedavi edilmesi gerekiyor diyince, o anne baba bundan rahatsız olacaktır elbet. Yani ülkenin en üst mercileri eşcinselliği lanetlerken, anne babaların doktorlardan beklentileri, eşcinselliğin tedavi edilmesi yönünde olması kaçınılmaz olur. Günümüzde hala çocuklarını doktora veya hocaya götürüp, eşcinsellikten kurtarmaya çalışan çok büyük bir kitle var biliyor musunuz ve bunları kurtarmaya çalışan doktorlar, dini hocalar... Talep homofobik olunca, arz da homofobik oluyor elbette.

19 yaşındaki bir erkeği öldüren iki kadının lezbiyen olmasına dikkat çekilmesi bir homofobidir! Heteroseksüel katillerin cinsel yönelimlerine dikkat çekilmiyor çünkü. Farkında olarak veya olmayarak, heteroseksüelliğin normal, eşcinselliğin anormal olduğu alt metin olarak veriliyor. Ve heteroseksüel katillerin gözleri bantlanırken, adları gizlenirken; eşcinsellerinki açık veriliyor.

Ece Üner: "Kim Kardashian'ın kameralara göstermeye alışık olduğu büyük bir kaynağı var, yine aynı kaynağı mı referans aldı acaba?" demiş.

Deniz Çakır da, "Bu nasıl avam, yakışıksız bir üsluptur. Bu üsupla ana haber bülteni sunuyor.  İnanılır gibi dğil.." demiş.

Ece Üner cevap vermiş: "Pes’miş! Özünde; “bir yerinden uydurma” dedim! Esas cinsiyetçilik, burada “cinsiyetçilik” aramak! Ben “sıradan” kadınların hakkını ararken siz neredeydiniz? Kardashian’la kadın hakları savunucusu olduğunuzu hatırlayacağınız Kim’in aklına gelirdi? Samimiyetsizliğiniz mide bulandırıcı!" demiş.

Herkes gene Deniz Çakır'a yüklenmiş... Laik olursun kötü, cinsiyetçiliğe karşı çıkarsın kötü. Keşke Deniz Çakır'ı anlayabilecek kapasiteleri olsaydı! 

Ergenliğimde içselleştirdiğimdem değil, çok sesli denilen ve de biraz daha modern olduğu için elbetteki 80'ler TSM'sini çok seviyorum. Bana Müzeyyen Senar, Safiye Ayla'lardan bahsetmeyin lütfen... Samime Sanay, Emel Sayın, Hülya Sözer, Ayle Tunalı, Nalan Altınörs gibi kendi dönemimde dinlediğim daha modern sanatçıları seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder