26 Nisan 2020 Pazar
KırdıM onurumu, tövbe ettim yaşamaya!
Felaketi yaşayalı 2 gün oldu. Ne olduğunu söylemeyeceğim. Çünkü çok utanıyorum. Sadece yakınımdaki kişileri anlattım. Çünkü bu süreçte dakikalarca, saatlerce konuşmasaydım; bu travmayı belki daha ağır yaşardım. Çok aptalca bir şey yaptım, aptallığımla da yüzleştim ve sustum! İçimde sustum; çünkü benim içim hep vırvır konuşur; şimdi suskun; aslında beynim suskun, düşüncelerim suskun; bir dingilik süreci, kocaman bir boşluk, kocaman bir kaos-içinden çıkılmaz bir durum. Çok çaresizce... Pişmanlıkların en büyüğü... Ben hep böyleydim aslında ve 50 yaşımda bile hiç değişmediğimi görmek mükemmel bir analiz! Heyecanlı, aceleci, panik, ve sonra hatalar ve pişmanlıklar... Bu sefer telafisi kolay mümkün olmayacak bir hata. Çok üzüldüm, çok acı çektim, çok yıprattım kendimi yaptığımdan dolayı; psikolojim hallaç pamuğu gibi oldu, darmadağın... Hayatımda belki de ilk defa ipin ucu bu kadar kaçtı ve saldım kendimi, akışına bıraktım... ÖLDÜM! Evet insan yaşarken de ölür. Çünkü hayatla bağının koptuğu, yaşama heyecanının kalmadığı anlar oluyor... Yaşamak istemediğin ve de kendinde olmadığın anlar... Hayatın gailelerini görmüyorsun, bilmiyorsun, umrunda olmuyor dünya. O anda dünya sensin ve durmuşsun! Bu süreçte kişiliğimle çok yüzleştim. Aslında her zaman farkındaydım kendimin ama ilk defa bu kadar olumsuz taraflarını çok acı çektirerek yaşattı bana kişiliğim. Bu yaşadıklarım hayat mıydı, kader miydi yoksa, ben miydim, yoksa birilerinin ahı mıydı, ya da ben birilerinin günah keçisi miydim? Nasıl bir senaryoydu bu; aksiyon mu gerekiyordu benim durağan hayatıma? Onurum, gururum yerle bir oldu! Çok değersiz hissettim kendimi. Kabuğuma çekildim, büzüldüm, küçüldüm, cansız kaldım, ruhsuz kaldım, kırıldım, döküldüm; psikolojik olarak ne varsa, hepsini en derinden yaşadım. Dibe vurmanın lafı mı olur? Hani çok önem verdiğin şeyleri bile önemsiz hale gelir ya, işte öyle bir şey. Aciz bir hayvana dönüştüm adeta. Haksızlığa tepki gösteren benden eser kalmadı. Kanım, canım çekildi. Yaz günü üşümek diye bir şey olur mu, oluyormuş işte. Kar yağdı sanki damarlarıma. Gittim kendimden, hayattan; sanki rolümü yerine getiriyormuşum gibi... Kendime geleceğime dair umdum falan yok artık. Mecburen görev icabı yaşayacak mışım gibime geliyor bundan sonra. Müziğim durmasın sadece ve ben de oturduğum yerde beşik gibi sallayayım bedenimi, ağlayan benliğimi avutmak için. İnsanın bir şey gücüne gitmesi kadar kötü bir şey yoktur. Son yaşadığım, en çok gücüme giden şeydi. Ben başkalarının yanında ağlayamam. Çünkü insanlara güvenim yok ya; ama küçücük bir güvenle karşılaşırsan zor anında, o güven-kişi sanki kocaman bir Everest tepesi olur, Ağrı dağı olur sırtını güvenle yaslayabileceğin. Bu ikinci mi oluyor ne; bir şiddete maruz kaldığımda beni muayene eden doktorun utanmamam gerektiğini söylediği zaman çok rahatlatıcı bir ağlama-psşkolojik boşalma yaşamıştım, bir de dün! Bu olayda kişiliğimden, kendimden çok utandım evet. Bu ben olmamalıydım! Ama oldu işte olanlar artık. Oysa ben bu şekilde büyümek, olgunlaşmak istemiyorum; çünkü kaldıramıyor ruhum bu şekilde olanı. Geçmiş olsun Halil. Biliyorum toparlamak istemiyorsun kendini. Yaşam şevkin kırıldı, içindeki dinamikler çöktü ve bu yenilginin-kaybedişin getirdiği durumu gözardı etmek istemiyorsun hazmedeğin için; belki de kendin ettin, çek Halil diyorsun. Kendine ders veriyorsun, kendini dövüyorsun şu an. Kendine olan öfkenden kurtulamıyorsun, hıncını alamadığın için onu hapsediyorsun derinlerine. Bakalım ne zaman bitecek cezan, bitecek mi acaba? Offffffff!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder