15 Nisan 2020 Çarşamba

15 Nisan 2020 facebook notlarım

KÜLTÜREL DEĞİL DE BİRAZ BİLİMSEL OLALIM ARTIK ŞU DOĞA OLAYLARINA KARŞI!
İnsanlığa, hayata katkı sağlayacak olan bilim ve bilimsel bilgidir. Dua gibi bilimsel gerçekliği olmayan inançlar, sadece manevi bir hazdır; belki sadece olumsuz düşünmemek için insanın moralini sağlam tutmaya yarayan terapik bir şey olabilir. Bakınız yanlış anlaşılmasın; söylediklerim herkesin menevi inancıyla dalga geçmek falan değil; eğer hayatta zarar görmeden yaşamak istiyorsak, pratiklerimizi sadece bir bilinmeze havale etmek yerine; önlemlerimizi almalıyız, bizi fiziksel ve ruhsal olarak olarak olumsuz etkilemeyecek şekilde bir yaşam biçimini daha öncelikli tutmalıyız. Yani depreme karşı önlem almayıp, bunu Tanrı'nın ahlaksızlara bir cezası olarak yorumlarsanız, o zaman sizi ne Tanrı kurtarır, ne de bilim! Belki de o ahlaksız ilan ettikleriniz, hedef gösterdikleriniz; hayata daha bilimsel baktıkları için, hiç zarar görmeyebilir bile. Şimdi mesela bazıları, özellikle dini inancı kuvvetli olanlar virüs olayını bile gene ahlaksızlara, hatta eşcinsellere bir ceza olarak yorumladı ve cami gibi toplu ibadet yerlerinde namaz kılınca melekler yıkayacağı için virüsün bulaşmayacağını iddia etti, keza hacca gittiler ve Korona'lanarak geldiler, vesaire. Hata birisi dedi ki, Tanrı izin verirse, Corona'nın aşısı öyle bulunur. E o zaman izin vermeme ihtimaline karşılık, bilim hiçbir çaba sarf etmesin öyleyse. İzin belgesi mi gösteriliyor da, bilim insanlık için bu kadar çabalıyor? Size bir şey söyleyeyim mi; insanların daha kolay yönetilebilmesi için; akıl, mantık ve bilgi çerçevesinde hareket etmesini istemeyenlere artık inanmayın. Bakınız o ahlaksız ilan eettiğimiz Batı bizlerden çok daha sağlıklı, refah ve güvenli yaşıyorlar. Japonya'nın her gün depreme rağmen etkilenmemesinin sebebi, Tanrı'nın Japonları çok sevmesiyle falan alakalı olamaz değil mi; adamların 7-8 şiddetinde bir depremde bile burnu kanamazken, biz 3-5 şiddetinde bir depremde bile panik yapıyoruz; çünkü güvenlikli değiliz; binalarımız sağlam değil, deprem anında nereye sığınacağımız ve nasıl davranacağımız belli değil; ama Japonlar için sıradan bir şey depreme karşı nasıl davranacağını bilmek. Bu bir örnekti sadece . Demek istediğim, inancınızı, ibadetinizi çok da kamuya sokmayın bence derim. Çünkü bunu göstere göstere yapmak ne işe yarayabilir ki; en fazla bilimden uzak kaderci bir toplum yaratabilir. Hani eşcinselliğe özenilmesinden falan korkuluyor ya, bilimsel şeyler doğanın özüdür ve özenilerek olunmaz ama manevi şeyler bilimsel gerçekliği olmayan kültürel şeylerdir ve özenilerek olur!!!

VİRÜS DEDİĞİN NE Kİ, TINNNN!
Yemin ediyorum zerre kadar umrumdaysa virüs; ben 5.5 ayın derdindeyim, emekli olacağım günü bekliyorum. Çünkü benim paraya ihtiyacım var. Bağışıklık sistemim zayıfsa ve de virüsten öleceksem de ruhum fatiha; cesedimi de kedilere, köpeklere dağıtsınlar ölünce!

Bİ' SUSUN ARTIK VİRÜSÇÜLER!

Dikkat ettiniz mi, Korona Korona diye ahkam kesenler, tuzu kuru olup oturduğu yerden ahkam kesenler; geçim derdi olmayıp, hasta olursak paramızı yiyemeyceğiz derdinde olanlar. Sokağa çıkma yasağı ilan edilince fırınların önünde virüs bulaşma riskini göze alıp kuyruğa girenler, karnını ekmekle doyuran vatandaşlar; ben ekmek yemiyorum diyip de rejim yapan, vitamin-draje ve tabletle beslenenler değil. Verin herkesin ev kirasını, karşılayın temel ihtiyaçlarını, siz zorla çıkarsanız bile çıkmazlar sokağa. O yüzden virüsçüler bi' susun artık! Herkes karnını doyurma derdinde, siz virüs felsefesi yapıyorsunuz; inanın karnımı ağrıtıyorsunuz artık. Virüsün bulaşıcı bir hastalık olduğunu, herkes Korona'dan önce de biliyordu ve şu anda da durumun vahametinde herkes; siz çok bilmiş geçinenlerden bile daha bilincinde. Bu akıllı telefon ve internet, sosyal medya sadece sizin kapasitenizin algılayacağı bir şey değil, günümüzde herkes internetçi ve sosyal medyacı ve sizin kadar herkes biliyor neyin ne olduğunu; bilmeyecek yaşta olanlara ve de sorumsuzlara devlet zaten sokağa çıkma yasağı koydu. Ve işyerlerinin kapatılmasına kesinlikle karşıyım; çünkü virüsün ekonomik etkisi sağlık etkisinden çok daha kötü vuracak; insanlar bağışıklık sistemi sayesinde virüsü atlatabilirler ama açlığı atlatamzlar. Bİ SUSUN ARTIK VİRÜSÇÜLER! Bu evde kalın diyenlerin hesaplarını sıfırlaycaksın, sonra da sokağa süreceksin; bakalım evde kalın diyecekler mi? BİZ ZATEN EVDEYİZ, NER'DEYİZ Kİ? Sokakta gördüğünüz 3-5 kişiyi siz milyonlaraca kişi olarak mı görüyorsunuz; bi' göz doktoruna görünün o zaman! SANIRIM SİZ EVDE KALDIĞINIZ İÇİN CANINIZ SIKILDI! Çünkü cebinde parası olup orda bur'da fink atan, siz evde kal diyenlerden başkası değil!

Aaa, kulağıma eloktro bağlamalı sokak düğünü müziği geldi; virüs sebebiyle düğün yapamayanlar nikahtan mı geçiyorlar sadece acaba?

Kökleri Manisa ve Karadeniz olan ve ailesinin tayini nedeniyle Denizli - Sarayköy'de doğan ve çocukluğu orada geçen, gerçek adı Fatma Yıldırım olan Sezen Aksu, ailesinin tarlalarını işlettirmesi amacıyla Ziraat Fakültesi'nde okutturulur ama onun derdi artist-şakıcı olmak olduğu için, okulu yarım bırakır ve bir güzellik salonu açar. Sonrasında "Haydi şansım" isimli ilk plağını çıkartır ama 8 adet satıp şansı yaver gitmeyince(o da akrabalarının aldığı), ailesiyle birlikte gittiği İstanbul'dan tekrar İzmir'e geri döner... Dün gibi hatırlıyorum bu dergiyi. 13 yaşındaydım o zaman ve 7 Gün dergisindeki Hayatları Roman dizi yazısını çok severdim. Fatma Girik de yer almıştı o yazı dizisinde, Seden Kızıltunç da, vesaire...

Yaa, bazıları arşiv sayfası falan açmış, sonra Hürriyet ve Mililyet yayın grubunun dergilerini üzerlerine büyük puntolarla kendi isimlerini yazıp paylaşıyorlar, sonrasında da sana paylaşma yasağı falan getiriyorlar. Çok komiksiniz yaa! Zamanında yapan yapmış zaten o haberi, sen sadece kopyacısısın. Sen zaten bu işi yaparken manevi tatmin sağlıyosun, üzeirne bir de yasak koymak neyin nesi? Eğer paylaşılmasını istemiyorsan, sen de paylaşma, arşivinde çürümeye bırak. Oysa ben arşivimi ölmeden önce nasııl paylaşabilirim, nasıl faydalı hale getirebiirim derdindeyim..

Benden çıkan bir şey, eğer topluma faydalı olacaksa, telif hakkı dediğin falan nedir ki? Haa sanatçıysan hakkındır ama fikrin telifi mi olur ayol? İnsan kazansın, toplum kazansın, hayat güzel yaşansın; işte budur kazanmak! Haa, her şeyini paraya dönüştürmek isteyen gene dönüştürsün ama bu benim yapım ve benim fikrim... Hayatım boyunca da asgari ücretim dışında, ne elimin emeğini almışımdır, ne de düşüncemin. Çünkü kendime sözüm var; Halil insanlara yaptığın bir güzelliğin karşılığını asla beklemeyeceksin dedim vakti zamanında kendi kendime ve o kuralı hiç bozmadım!

Gerçekten insanları boşvermek gerekiyor. Onlar da düşünebiliyor az çok senin kadar. Yanlış da olsa, psikolojisi öyle kumanda ettiği için yapacaktır yapmak istediğini; laftan anlamıyorsa; yaşayarak, düşe-kalka, acı çekerek öğrensin doğruyu-yanlışı; iş işten geçmiş olursa da, kendi ah-vah etsin! Ben sana demedim mi demeye bile değmez. İnsanlar hak ettiğini yaşamış diyeceksin suratlarına suratlarına!

Eşcinsel kaç arkadaşıma zamanında; evlenmeyin, tatmin edemezsiniz kadınları, siz kendiniz kadınsınız zaten dedim ama dinlemediler. Şimdi, sanki zamanında dememişimi gibi, zamanında uyarsaydın evlenmezdik diyorlar sanki benimle dalga geçer gibi. Hem kendilerine eziyet, hem evlendikleri kadına.
Vakti zamanında bir arkadaşıma da, sakın penisini kestirme, kadınlığını bile en yüksek seviyeden ancak penisinle yaşayabilirsin, tatmin noktası sadece orasıdır dedim ama dinletemedim. Penisini kestirip mavi nüfus cüzdanının üzerinde kadın oldum artık diye tepinen arkadaşımla yıllar sonra telefonla konuştuk. Halil cinsellikten hiç zevk almıyorum, nefret ediyorum dedi. Beynim erkekleri istiyor ama cinsellik yaşarken tecavüze uğramış gibi hissedip acı çekiyorum dedi. Ben eşcinsellere her zaman derim, siz seks yaparken önünüzden aldığüınız zevki arkadan aldığınızı zannediyorsunuz; önünüz olmasa, cinsellik bile istemezsiz diye ama geriye dönüşü olmayacak olan o hatayı yapmadan duramıyorlar. GEÇMİŞ OLSUUUUN!

Koskoca 1.5 milyarlık Hindistan'da Korona'dan 377 kişinin, 1.5 milyarlık Çin'de 3 bin kişinin ölmesi çok da inandırıcı değil!

VİRÜSLE MÜCADELEDE FİLYASYON YÖNTEMİ!
Türkiye'de virüsten ölüm oranlarının düşük olmasını sağlayan filyasyon yöntemi, hastanın temas kurduğu herkesi izolasyon altına almakmış.

Artık eskisi gibi kedileri sabahtan akşama kadar sokağa bırakamıyorum arabalar ezdiği için. Dolayısıyla 20 küsur kedi oldu. Sahiplendirmek de bana vicdansızca geliyor. Çünkü onlar bir aile ve birarada çok mutlular. Kala kala, sürpriz bir şekilde varsıllaşıp bir çiftlik sahibi olabilmek kalıyor. Oysa ne zenginler vardır parasını ne yapacağını bilemeyen...

Artık mahallemizdeki sokak kedilerine mama veremeyeceğim. Çünkü boş binanın arka bahçesine mama vermemden rahatsızlık duyan mahalleli, bana hırızlık iftirası atacaklarımış eğer bir şeyleri kaybolursa; yani sokakta neyiniz var ki de kaybolup beni suçlayacaksınız? Evrenim böylelerinin olduğu semtleri şöyle 8 şiddetinde sallayıversen, armut gibi dökülürler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder