En çok sevdiğim tarafım; bir şeyleri elde etmek, başarmak, bir şeylere ulaşmak konusunda tavşan gibi heyecan içinde sabırsız iken; birilerinin saldırganlığı, kötü sözleri karşısında aklı selim şekilde sabırlı oluşumdur.
Haksızlıklar karşısında resmen savaşçı gibiyimdir ama o da sadece sözlü şekilde,
sözlerimde asla küfür, hakaret, aşağılama içermez, konu ne ise onu savunurum edeb(l)i bir şekilde,
ve sesimin tonununa vurdururum kararlığımı, o da yapım gereği hünsa bir sesim olup çıkmayışından, yoksa volume'u yüksek bir sesim olsa buna da ihtiyaç duymam.
Evet en ağır küfürü yapanlara, eşcinselliğimle beni yaralamaya çalışanlara karşı öyle bir olgunlaşırım ki, ben sanki bin yaşında, karşımdaki 1 yaşında gibi olur. Eğer karşı taraf fiziksel olarak saldırısa, öyle tepkime gösteririm. Seyrederim ne kadar çirkinleşecek diye hakaret ve tehdit edenleri, seviyelerini ölçmek için.
Maşallah, sabrettikçe de bazılarının dötü kalkar, efelenir de efelenir, kendini azgın bir dövüşçü falan zanneder. Çünkü şiddetvari insanlar aşağılık kompleksi olan insnalardır ve orantısız güç kullanabileceklerse, aşağılık durumlarını güç yeterliliği yaparak yükseltmeye çalışırlar.
Böyle insanlar şiddete karşı savunmasız olanları, kendi acizlikleri ve zavallıklarını görmedikleri için, zavallı olaral nitelerler. Oysa çirkinliklerini, çirkefliklerini, kişiliklerini bedavaya öyle güzel sergilerler ki, uzun vadede kötü bir marka oluşturduklarının, yalnızlaşacaklarının farkında bile olmazlar. Olamazlar, çünkü onların yapıları odur, kapasiteleri o kadardır.
Bunlar iflah olmazlar; sadece çıkarları doğrultusunda ve yaptırımlar karşısında gerçek yüzleirni saklayan patlamaya hazır potansiyel birer bombadırlar ve ne zaman nasıl patlayacakları belli olmaz.
İşte kazasız belasız bunların seviyelerini ve kişiliklerini bir olay karşısında bir şekilde öğrenebildiysek, çok şanslıyız demektir. Dün gene böyle bir deneyim yaşadım.
Evet yaşadıklarım üzüyor beni, psikolojimi hırpalıyor ama hayat denilen şey daha çok geleceğimiz ise, yarınlar adına bu deneyim kar hanemize yazılmalıdır.
Aslında yaşadıklarıma üzülmem de, bu tür insalarla hayat paylaşarak onlara cesaret vermemle alakalı. Bu hiçbir şey olan insanlar, bu cesaretle kendilerini bir şey zannetmeye başladıkları için fevrileşirler çünkü.
Ve dillerine bakarsanız, bunlar hiç kimseyi beğenmezler, sürekli birilerini yerden yere vururlar, aşağılarlar, küçümserler ve kendilerini kaf dağında görüler.
O yüzdeeen... Burası çok önemli, o yüzden bir insan, insnaları; inanç biçimleri, fiziksel yapıları veya cinsel yönelimleri, cinsiyet kimlikleri, vesaire yüzünden ahlakçılık veya toplumsal normlar üzerinden yeriyorsa, onları nefrete hedef gösteriyorsa, ötekileştiriyorsa, aşağılayıp küçümsüyorsa; bu tür insnalara asla ve asla prim vermemek gerekiyor.
En baştan haddini bildirmek gerekiyor ama hayata eşitlikçi gözlerle bakan olgun, donanımlı, bilgili kültürlü bir insan bulmak, hayatı onlarla paylaşabilme şansı ahlakçı toplumlarda yok denilebilecek kadar az.
Mümkün olduğunca dışarıda sosyalleşip, evimize soyutluyoruz kendimizi. En güzeli de bu ama çoğu zaman bu olumsuz kişilikler dışarıdan bile olsa hayatımıza, psikolojimize negatif etkileriyle de olsa sızıyor.
Sızar da; çünkü bu tür insanlarda yüz yoktur. Sana her şeyi yaparlar ama gene hiçbir şey olmamış gibi davranıp gene devam etmek isterler. Hayata bakacak yüzü olmayan insanların birbirine bakacak yüzü bulabilmeleri çok kişiliksizce ama işte böyle kişiliklerden bolca mevcut kaçamadığımız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder