Av bir vahşettir! Spor diyenler, gelişimini tamamlayamamış olanlardır. Git tenis oyna, koş, yüz, yürü, bisiklete bin geri zekalı!
Elimden gelseydi, hayvanları kasıtlı olarak canice öldürenlere idam cezası getirilmesini isterdim. Çünkü insanın öldürmeye ihtiyacı yok! Yemin ediyorum, dünyaya egemen bir hayvan olsaydım, bu canileri gözümü kırpmadan parçalardım.
15 Eylül
Din bilimsel bir şey olmadığı için tartışılmaya müsait değildir ve dogmatik bir şeyin İlahiyat başlığı altında üniversitelerde ne işi vardır?
Bilmediğiniz bir konuda araştırma yapmadan kulaktan dolma bilgilerle konuşmayın. Öğrenmekten daha kutsal bir şey yoktur!
16 Eylül
Bugün bir arkadaşımla yazıştık. Bahçalerindeki iki yavrulu bir kediye mama verdikleri için, ev sahipleri evden çıkarmakla tehdit etmiş. Yavrular daha iki aylık. Mama kaplarını falan fırlatmış ev sahibi. Hatta ev sahiplari, mama verip vermediklerini takip etmek için kamera sistemi bile kurdurmuş evine. Ben buna sevgiizliğin, nefretin ultra boyutu diyorum.
Kedi Hakları sayfam aracılığıyla bir hayvansever ulaştı bana. 2.5 aylık yavru kedilerinin hasta olmaması için önlem almak adına veterinere aşılarını yaptırmak istemiş. Aşılandıktan sonra ne olmuş biliyor musunuz; yavru kedi titreye titreye, bağıra bağıra ölmüş. Veterinerin cevabı, kedinin allerjisi olduğu için olabilirmiş. Ölen yavru kedinin sahibi, veterinerden hukiki olarak şikayetçi olacak. Kedi sahiplerine diyeceğim o ki, bırakınız kedileri doğalarına... Eğer bağışıklık sistemleri güçlü değilse, seleksiyona uğramaları kaçınılmaz olabilir. BANA GÖRE aşı-maşı para tuzağından başka bir şey değil. Ben bugüne kadar kedilerime vterinerlerden bir fayda görmedim. Kediler sizden kimyasal önlem falan istemiyor; sadece mama, sevgi ve de barınak istiyor. O yüzden beni ne veterinerler sever, ne de hayvanseverler; çünkü doğal yaşam taraftarıyım. Kedi dediğin pireli olur, kedi dediğin kısırlaştırılmaz, anne olur. Hayvanları lütfen sisteme alet etmeyin, sizin istediğiniz gibi yaşamak zorunda değiller. Kediler tozun toğrağın içinde yuvarlnmak ister, toprağı eşeleyerek tuvalet yapmak ister, dolaşmak gezmek ister, sevişmek-seks yapmak ister; onlar sizin süs biberiniz değil!
Erdoğan'ın diplomasının sahte olduğu ispat edilirse, Cumhurbaşkanlığı düşecek mi? Yoksa her zaman olsuğu gibi yeni bir düzenleme yapılıp, Cumhrbaşkanlığı için üniversite, hatta okul şart değildir gibi bir madde mi getirilecek?
ET TÜKETİMİ NEYİN GÖSTERGESİ?
Et tüketiminde Amerika 26 kilo, İsrail 20, Kazakistan 19, Şili ve Kanada 18, OECD ve AB ülkeleri 10-15 arası, Paraguay 13.7, İngiltere-Yeni Zelanda ve Güney Afrika 12'şer, Kore 10.9, Kolombiya 10.8, Rusya 10.4, Vietman 9.3, Meksika 8.9, Türkiye 8.5, Mısır 8, Japonya 7.4, Pakistan 6.4, İran 5.4, Dünya ortalaması 6.4, BRİCS 4.2, Arabistan 4, Çin 3.8, Gelişmemiş Ülkeler 2-2.5 arası. İran ve Arabistan gibi Müslüman ülkelerin ete çok düşkün olduu söylenir ama en az tüketimi olan ülkeler. Demek ki tüketemedikleri için çok seviyorlar ve tüketiyormuş gibi bir hava veriyorlar kendilerine. Hani eksik olan şeyin üstü kapatılmaya çalışılır ya fakirlik gibi... Mesela Çin gibi ülkeler ne tür hayvan bulursa yiyiyorlar ama onlarınki de imkansızlıktan dolayı sanırım... Ekonomisi çok iyi bildiğimiz Japonya'nın bile Türkiye'den geri olmasının sebebi, vejeteryanlıkla falan mı açıklanabilir acaba? İsrail ve Amerika'nın maşallahı var gene; hayat onlara hizmet ediyor valla! Kıta olarak Güney Amerika harbiden etçil!
Avakado, Mango, Ananas, Brokoli, Kereviz, Papaya... Açlıktan ölsem gene yemem... Çünkü tatları çok kötü!
Tavada yuvarlak doğranmış patates kızartması, arasında peynirle çok güzel oluyor. Domates, biber, hıyar, yoğurt...
İşte ben..
Hardal, safran.. Iyyyy... Gerçekten çok kötü tatlar bana göre...
Börek, çörek, kek... Üffff, bayılıyorum. Yanında da çay! Türk lezzeti!
17
Eğer yaşama istiyorsak, zaten yaşama arzusu varsa, direnç içgüdüsel bir şey. Hayat iyisi ve kötüsüyle var; küsmemeliyiz. Hayat bir bilmece gibi aslında, labirent gibi; biraz akışına bırakılması gereken; çünkü hedefe giderken karşımıza çıkan şeylerdir hayat. Yoksa bildiğimiz bir şey olsaydı, belki sonunu bildiğimiz için hiç heyecan duymayabilirdik. Hayatta varolabilmek için, sürprizleri bir risk olarak görmeyip, bizi garantiye alan ve bizi geliştiren fırsatlar olarak düşünebilir ve değerlendirebiliriz riskli ve tehlikeli olsalar bile; risk olup olmadığını hayata bakış açımız belirliyor. Zaten riskler değil midir bize güzellikleri getiren? Yaşamak istiyorsak, her işte bir hayır vardır atasözü benim itici cümlem olmuştur her zaman. Çünkü gerçekten bir kapının açılması için, bir kapının kapanması gerekiyor. Yoksa tek düze yaşar gider, hayatın da ondan ibaret olduğunu sanırız. Karşımıza çıkan her olay, evrenin bir mesajı sanki; eğer algılamak istersek. Hayatın tek sevmediğim sürprizleri, hayvan ve insan demeden canlı ölümleri; çünkü yaşamak varken..; yaşamak güzel!
Dün oğluşumun biriyle mutluluk pozları verdik, bugün hasta... Gün değil, bir saat ihmal ettiğim zaman bile pişmanlıktan mahvoluyorum. Düne geri dönebilsek ve onunla daha çok ilgilenebilsem. İlgi derken, birazcık da olsa hasta olduğunu hissettiğim an hemen beslenmesini yoğunlaştırsaydım. Yoksa zaten mıncık mıncık sevgiyle yaşıyoruz her an. Çıkarsam bir spora çıkıyor veya alışveri, ödemeler... Sürekli onlarlayım çünkü... Bakınız, kedileirn tek ilacı, iyi beslenmeleridir. Veteriner falan hikaye. Çünkü kediler hasta oluyorsa, güçten düştükleir içindir.... Yoksa evde saatler önce sapasağlam olan bir kediye hastalık bulaşması falan söz konusu olamaz. Bugün protein yüklemesi yaptık tavuk, yumurta, süt olarak; bakalım sonuç nasıl olacak..? Nazara inanmıyorum ama ne zaman bir poz çeksem, o kedime bir şey oluyor...
#EYT ile ilgili bir yetkili diyor ki, "EYT'ler çok karışık bir yapıya sahip ve sonuca gidilmesi çok uzun zaman alabilir. Daha önce de benzer çalışmalar yapıldı ama mali yetersizlikten çalışmalarımızı nihayetlendiremedik." Finlandiya modeli falan bana bir avutma gibi geliyor gene. EYT'lerde karışık olan da hiçbir şey yok; primini, yılını tamamalayan emekli olacak: 2+2=4. Bu kadar basit!
#EYT 'lere, Finlandiya modeli uygulanırsa, % 25-50 arası maaşta bir kesinti olacakmış. Uzatılan yaşa ulaştığımız zaman da bu kesilen oran kesilmeye devam ederse ne olacak..? Dedim ya daha önce de; AKP bir iş yaparsa, bizim zararımıza yapar diye! Gerçekten AKP bence bu işe hiç dokunmasın... Zaten yasa çıksa bile, 20 senedir bekleyip 6-7 sene hakkı yenen önceki EYT'lere çok büyük haksızlık edilmiş olmayacak mı?
Goethe der ki, "kim benimle ilgili ne derse, benimle ilgili kendi hak ettiği resmi çizer." İyi niyeti suistimal edene ne kadar salaklık yapılır sizce? O kadar nazik ve sabırlıyımdır ki, karşımdaki beni salak zannedene kadar. Ama öyle bir patlarım ki, ölmek bile mühim değildir benim için! Bu saygısızlık değildir, çirkeflere haddini bildirmektir. Beni tanıyan, ya beni çok sever, ya da ömrü boyunca bir daha beni görmek istemez!
Eşcinselliğin genetik olmadığına dair haberlere, homofobik yobazlar akbaba gibi üşüştüler. Genetiksel olsa, zaten anne karnındayken genlerle oynayacaklar. Ulan ben hemcinsimi seviyor ve onunla sevişiyor muyum, bundan daha gerçek ne olabilir ki?; gerisi tırı-vırı! Bas git!
Her gün 3-5 eşcinsel seks yapıyorum. Keşke sosyal medya müstehcen bahanesiyle sayfalarımı kapatmasa da yayınlasam ve neyin gerçek, neyin sahte olduğunu görseler. Özenirler mi, yoksa içlerideki bastırılmış duygular mı ortaya çıkar orasını bilemem artık!
LGBTİ org. sayfası, gruba niye katılmak istiyorsunuz diye sormuş katılma koşulu olarak. Ajanım ve eşcinselleri deşifre etmek ve ortalığı karıştırmak!
Hayatta yaşamaktan değerli hiçbir şey yok. Keşke evren kabul etse de ömrümden ömür dağıtabilsem herkese; çünkü benim yapmak istediiğim hiçbir şey kalmadı hayatta. Zaten müzik dinlemek ve okumaktan başka kişisel hiçbir hedefim yokmuş ki... Şimdi de kedilere yardımcı olmaya çalışıyorum, bundan sonra da canlıların yaşaması için elimden geleni yapmaktan başka yapmak istediğim hiçbir şey yok... Neslican için ne diyeceğimi, ne yapabileceğimi bilmiyorum. Onun kadar yaşamın kıymetini bilseydik, çok daha güzel bir dünya olurdu inanın...
19 Eylül
KENDİLERİ 45 YAŞINDA EMEKLİ SİYASİLER, 50 YAŞ ÜZERİNDEKİ EYT' LERE GENÇSİNİZ DİYOR.
Biz bu parallarla da alışveriş ettik 70'lerde. Yokluğu kıtlığı da gördük. Tek derdimiz bir işimiz olsun, sonra da emekli olmak. Çalıştık ve emeklilik için yeterliliği sağladık. Sonra ne oldu; "aa, siz geçsiniz ya, bu yaşta emekli mi olunur?" dendi. Biz o günün koşullarına göre yaşadık ve yaşlandık. Bolluk görmedik ki, rahat yaşamadık ki; günümüzdekileri gibi geç emekli olalım. Sonra yaşlısınız dendiği için iş bulamadık. 50 yaşından sonra iş bulmak mümkün mü? Aslında iş yapacağımıza güvenilmediğinden de değil belli bir yaştan sonra işsizlik; şekilci bir dünyada yaşadığımız için, fiziğe diksiyon deniyor bilindiği üzere ülkemizde. Bir de işverenler, ezecekeleri küçük yaşta eleman tercih ediyorlar. Bell bir yaştan sonra işçiye, işverenin haksız bir şekilde laf söylemesi o kadar kolay değil çünkü. Şu anda insanların % 90'nının eliyle yaptığı işi, beyinsel kumanda veya ayağımla yaparım ama bilgi toplumu olamamış toplumlarda; 1. Dürüst elemen istemezler, 2. Disiplin işverenin işine yarasa bile, onu da istemezler, 3. Çok çalışıp patrona sana fırça fırsatı vermezsen de yaranamazsın, 4. Çok bilgili, kültürlü ve bilinçli olursan, işvereni komplekse sokacağından, işe bile alınmazsın, vesaire. Kısaca bu toplumda mükemmelik fazla gelir. Özgürvenli bir birey olursan da korku veririsin çevrene. Yani biraz koyun olacak, ağzın olup dilin olmayacak, haksızlıĞa sesini çıkarmayacaksın, kısaca işverenin huyundan suyundan gideceksin.
Hayatım boyunca en nefret ettiğim şey, AKP zihniyeti! İçinde beni mutsuz eden her bi' şey mevcut! Ahlakçı, baskıcı, adaletsiz...
Benim 7 yıldır emeklilik hakkımın yenilmesinde AKP'den çok, AKP'yi destekleyenler suçludur. Hepinize haram olsun hakkım! Fitil fitil çıksın bi' yerlerinizden!
Bırakın oy vermeyi, aklımın ucundan bile geçemez muhafazakar partiler hakkında küçücük de olsa iyi bir şey düşünmek. Eşitlik ve özgürlük, demokrasi varken; hangi akla hizmet baskıya, adaletsizliğe özgürlük karşıtlığına, eşitsizliğe oy vermek? Muhafazakar partiler, hadi millete dünyaları verdiler diyelim; o milletin içinde ben yoksam, bunun bir anlamı olabilir mi? Bana demek istiyorlar ki AKP'liler, bize ne senin eşcinsel olduğun için öldürülmenden. Bizim lanetlilerle bir işimiz olamaz. Siz hastasınız, hatta teröristsiniz. AKP bana, eşcinsellerle ilgili bir çalışmamız yok demişti. Bir siyasi, eşcinsel kelimesini ağzına almayı bile çok görüp şeyler demişti eşcinseller için. Bir başka AKP'li ancak 200 yıl sonra tartışılabilir Türkiye'de, o da bizim işimiz değil, başka partiler düşünsün demiştü. Daha neler, neler...
20 Eylül
İnsan hayatı tecrübe edince daha gerçekçi oluyor. 3-5 ayda veya en fazla ayda bir seks yapıyorum diyor. O da 1 dakika sürüyor erken boşalma yüzünden... Kadınlardan da hoşlanıyor, erkeklerden de; yani biseksüel... Erken boşalma problemi yüzünden kadınlarla sağlıklı ilişki kuramamasında mı da erkeklere yöneliyor bilinmez. Bu durum onu mutsuz etmiyor. Yani seks yaşayamamasını sorun etmiyor. Öncelikli veya olmazsa olmaz bir şey değilmiş onun için. Mastürbasyon yapmakla, birisiyle seks yapmak arasında fark yokmuş onun için... Sevindim. Çünkü en azından bunu dert etmiyor.
TÜRKİYE'DE EŞCİNSELLİK BİLİNMİYOR.
SiLk beni diyor. Sen nasıl erkeksin, Sen gey'sin diyorum. O ne demek diyor. Eşcinsel demek diyorum. Eşcinsel ne demek diyor. Erkek erkeğe sevişmek diyorum. Tamam o zaman, ben senin gey'inim diyor, siLk beni diyor.
TÜRKİYE'DE EŞCİNSELLİK ÖĞRENİLDİĞİ ZAMAN DA BİREY KENDİNİ KABUL ETMİYOR. ÇÜNKÜ HETEROSEKSİST VE HOMOFOBİK BİR TOPLUMDA YAŞIYORUZ!
BİR KADININ BU HALE GELMESİNDEN, BIÇAKLANIP ÜZERİNE KIZGIN YAĞ DÖKÜLMESİNDEN KİM SUÇLUDUR?
1. Kadınların kendisi. Çünkü koca diye bir şey yoktur, olamaz, olmamalı da!
2. Aile; çünkü bireyleri yetiştiren aileler. Mağdurların ebeynleri nasıl bir erkeklik ve kadınlık peydahladıklarının farkındalar mı acaba; HAYIR!
3. Devlet; çünkü devlet de heteroseksist. Dolayısıyla erkekliği hak ettiği şekilde cezalandırmıyor! Hatta ödüllendiriyor ki, kadın cinayetleri bu yüzden oluyor. Şimdi bu adamı bıçaklayacaksın, sonra da suratına kızgın yağı dökeceksin. Çünkü bir insan yaptığının cezasını aynı şekide çekmeli; idam etmek, onu ödüllendirmek olur! Ömür boyu hapis cezası vermek, lüzumsuz bir insanı beslemek olur!
TANIMADIĞIM BİR ADAM, OKUMADIĞIM BİR YAZARA BİSEKSÜELLİĞİ ÜZERİNDEN LAF SOKMAYA ÇALIŞIYOR! DEMEKK Kİ PARA EDİYOR!
Ben içimden gelmeyen bir şeyi yapmam. Yani film izlemek istemiyorsam izlemem, bazı yazarları okumak iatemiyorsam okumam. Çünkü hayat kısa. ve bazı kişileri tanımamakla da hiçbir şey kaybetmem. Metin Altınok diye biri varmış. İyi ki de tanımamışım. Çünkü sürekli sürekli rüzgarı arkasına alanlardan, sürekli kimlik değiştirenlerdenmiş. Dün solcu geçinirken, bugün Elif Şafak'ı cinsel yönelimi üzerinden vurmaya çalışıyor. Basith! Haa, bu arada hiç Elif Şafak okumadım. Yaa, ben aslında roman okumayı da sevmiyorum. Çünkü içinde bilgi olmayan okuyacak kadar romantik değilim sanırım...
Din gerçek dışı bir şey olduğu için, doğal yaşama ters düşer!
Tanımam etmem, zaten yobazları asla tanımam, Nurettin Yıldız diye bir şarlatan kadınların araba kullanmasının günah olduğunu söylemiş, daha önce de 6 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenilebilir demiş. Şimdi dine inananlar, "dini saptırıyorlar, gerçek din bu değil" diyorlar. Peki saptırılmayan din var mı, olabilir mi? Din dediğimiz şey ne; bilimsel ve de tartışılabilir bir gerçekliği var mı? Kapağını kilitlmişler, denize atmışlar gibi sanki. Ve her kafadan bir ses çıkıyor "din bu" diye ve herkes kendi çıkarına uygun kullanıyor bu bilinmezliği ve gerçek dışılığı. Bakarsanız dünya üzerinde herkesin bir din anlayışı var ve herkes kendi inancını savunuyor. Din kul hakkından bahseder"miş" ama insan haklarının esamesi okunmuyor. Kadın ve erkek eşit değil dine göre, din kafasındaki siyasiler de bunu savunuyor. Eğer din kul hakkını savunuyorsa, erkeğe kadından daha hak vermez; verse bile, eğer biraz aklın ve mantığın varsa, eşit bir yaşamı geçirmeye çalışırsın hayata. Dine inanmayanlar sanki öcüymüş gibi, lanetliymiş gibi ötekileştiriliyorlar. Neden; çünkü akıl ve mantık çerçevesinde hareket etmek, dine inananların çıkarına ters düşüyor. Bilime inanıp ve dine inanmayanlar, niye dine inansın peki? Çünkü dinin toplumsal yaşama ne bir faydası var artık günümüzde-geçmişte olmuş mu onu da bilmiyorum, ne de canlı yaşamını karşılayıcı ve kapsayıcı bir tarafı... Hayvanlar kurban ediliyor, eşcinseller lanetleniyor, kadınlar meta olarak ifade ediliyor. Çelişikiler yumağı ayrıca... "Cennet anaların ayağı altında" deniyor ama kadınlar karantina altına alınıyror ve de bu, kadın cinayetleri olarak sirayet ediyor. Dinde heteroseksist bir anlayışı var toplumsal yaşama zühur ettiği üzere. Kısaca din, heteroseksist, erkeklerin kendi çıkarsal kalıplarına uyarladığı göreceli, mantık dışı bir şeriat knunudur. Bakınız, herkes manevi duygularını tatmin etmek için istediği şeilde inancını gerçekleştirsin ama bunu başkalarına dayatamasın, dayatamaz da zaten. Dayattığı zaman, ülkemizde olduğu gibi şiddete ve cinayete dönüşüyor görüldüğü üzere. Şimdi kalkıyor din, eşcinselliğe günah diyor. İki hemcinsel tatmin olmak için böyle bir fiiliyatta kendi rızalarıyla bulunuyor mu; iş bitmiştir. Herkes kendi önüne ve arkasına baksın veya kollasın. Din varsa bile, herkes günahını da kendisi çekecektir, sevabını da. Özeniliyormuş. Özenme kardeşim. Sen geri zekalı mısın, hiç mi iraden yok? Çüküne-dötüne sahip olamıyorsan, sende de bir eşcinsellik var demektir. İnternet çağında, günah diye insan yaşamına müdahalede bulunulur mu ya? Ben günahkar olmak istiyorum, günah işlemeyi seviyor, günaha girmeyi sebiyorum, kime ne? Sen haksızlık yap yap günah olmasın, iki insan sevişsin günah olsun, çıplaklık günah olsun; güldürmeyin insanı yaa? Bazen Türkiye'deki bazı zihniyetlerin Ortaçağ zihniyetinden kurtulmaları için ne yapılması gerekiyor acaba düşünüyorum; sonra da dönüşüme müsait olmayana ne yapsan nafile olduğu aklıma geliyor.
Kadınların araba kullanamaz meselesine tekrar dönelim. Daha geri ülkelerde kadınlara da çok nadir de olsa yavaş yavaş insanca yaşama hakkı veriliyor. Kadınlara nüfus cüzdanı, oy kullanma hakkı veya ehliyet gibi ama bazı Müslüman ülkeler de geriye gidiyor. Afganistan ve İran bunun en güzel örneği. Türkiye'de de geriye gidilmesini arzu eden zihniyetler mevcut ki arada sırada zırvalıyorlar; kadınlar araba kullanmasın, cinsiyet eşitliği eşcinselliğe sebep olacak ve insna nesli tükenecek gibi...
MİNUMUM YAŞADIM, RUHUMU TERBİYE ETTİM!
Minumum yaşamayı, bir yaşam felsefesi haline getirdim. Birilerinin daveti veya mecburiyet dışında ben hiç dışarıda, yani restoranda yemek yemedim. Her zaman söylerim, yemek yemeyi severim ama bunu bir lükse asla dönüştürmem; bir arabanın benzin ihtiyacı gibidir benim için yemek yemek. O yüzden yolda yolakta restoranlarda gördüğüm yemekler hiç ağzımın suyunu akıtmadığı gibi, orada yemek yiyenlere de hep şaşırmışımdır; bunlar yemep yapmayı bilmiyorlar mı acaba diye? Ki hiç evde yemek yapmayan insnalar bile var...
Yaz sonu sonunda Sonbahar, ablamın İzmir'den gönderdiği tarhana ile mutluluk rüyası gibi. Yanında da kızarmış ekmek ve peynir, ve ekşice köy domatesi, soğan ve biber... Ben acıyı çok yiyemem, ağzımı acıtacak kadar bir-iki ısırmalık... Biberin ucunu yerim, kalanı da atmam ve cam bir dondurma kabım vardır külah gibi, onun içine koyarım, orada kurur ve yemeklere koyarım, bugün tarhanaya koyduğum gibi.
Bilgisayarımda da kalben dönüyor bugünlerde... Şu mevsim geçişine çok uygun bir hikayeci Kalben...
Kitapçıda 20 liralık bir kitabı 10 liraya aldım. Dışarıdan baksan bir yemek tarifi kitabı gibi ama 200 kadar ünlü kişinin yemeklerle ilişkisinin anlatıldığı bir röportajlar kitabı. Ve bu sanatçıların birer portreleri var siyah-beyaz. Kitapçı da kitabın ne olduğunu bilmediği için, bana başka yemek tarifi kitapları alternatifi sunuyor.
Dünden kalan...
1992019
Pamukkale Tenis Kulübü....
İlk defa teniste malzemenin kalitesine ihtiyaç hissettim. Çünkü toprak kortta yürüyüş ayakkabısıyla tenis oynanmıyormuş. Çünkü kayıyorsun. Düşeceğin için de normalde yaptığın savunmanın % 1'ini bile yapamıyorsun. Hem saati 60 liraymış kulüpte oynamanın. Yaşlılar toprak kortta oynamak zorundaymış sağlıkları için. Ben de yaşlıyım, 50'yim ama yaş benim için sadece rakamdan ibaret; uygulamada 20'yim!
20 Eylül
Adnan Oktar davasında Mahkeme Başkanı Galip Mehmet Perk, "Televizyonda kızları çıplak oynatma durumunuz var." demesi üzerine sanıklardan Bora Yıldız, "Çıplak değil, dekolteli. Çıplaklığı kabul etmiyorum." demiş. TV ekranlarında dekolte dans etmek de mi suç olmuş artık? Geçmiş TRT'ciler de yargılansın o zaman. Çünkü TRT'de dansöz oynatılıyordu! Hadise Eurovision'da veya konserlerinde neredeyse çırılçıplak..! Adnan Oktar'ı savunduğumdan falan değil, ahlakçılığın hukuğa bile sireyet etmesi beni rahatsız eden!
21 Eylül
Zoran Terzic, Avrupa şampiyonası finallerinde Türkiye-Sırbistan maçı sırasında hiçbir kötü sözün geçmediğini söylemiş. Yalan söylüyor. Türkiye tie-break setinde 9-6 öndeyken, yaptığı çirkefliklerle-İtalyan hakelmlerle işbirliği yapıyormuş gibi lüzumsuz oyun durdurmalarla oyuncularımızı soğutup, nasıl fairplay dışı maçı aldıklarını unutmuşa benziyor. Oysa şampiyonluk dediğin ne ki, unutulur gider ama senin yaptıklarını asla sindiremem Zoran Terzic ve FB'de olduuğn sürece, FB maçlarını gönül rahatlığıyla izleyemeyeceğim. Bir an evvel FB'den gitmeni diliyorum. Senin gibi kişilikle gelecek olan başarı gelmez olsun daha iyi.
EDA ERDEM: KEŞKE BİREYSEL BAŞARILAR KAZANACAĞIMA MİLLİ TAKIM ŞAMPİYON OLSAYDI!
Voleybolda Türkiye'nin Avrupa şampiyonu olamamasına sadece Eda için üzüldüm. Bir takımda herkesin yapması gereken her şeyi o yaptı; en iyi smaçör, en skorer, en bloker, en iyi servisçi, en iyi hücumcu ve en iyi orta oyuncu olarak takımını finallere taşıdı ve tie-break setinde de takım 9-6 öndeyken Sırp antrenörün çirkeflikleriyle ikinci olabildik. Eda 32 yaşında. Bu yaşta geçen yıl dünyanın, bu yıl da Avrupa'nın en iyi orta oyuncusu olmak öyle kolay bir iş değildir. Bir toplantıda söylediği sözlere o kadar çok üzüldüm ki... "Keşke bireysel başarılar kazanacağıma, Milli Takım şampiyon olsaydı. 32 yaşındayım ama ben bir daha Milli Takım'da olmayabilirim." demiş. Eda yaptığı anlaşmalar sebebiyle daha 2 yıl daha resmi olarak voleybol oynayacak bir sakatlık falan olmazsa. Bu süre sonunda tekrar Avrupa şampiyonası'na yetişiyor ama Milli Takım'a seçilir mi bilmiyorum. Ki final yüzü görebilecek mi takım bir daha, o bile belli değil. Çünkü Eda olmasaydı, ilk 16'ya bile kalamayabilirdik bu yıl Avrupa şampiyonası'nda. Finallere kadar takımın başrolü ve bir üst tura takımı taşıyan hep Eda ve onun çabaları oldu... Finallerde yetmedi ne yazık ki. Diğer oyuncularımız da onun yarısı kadar olsaydı, tablo farklı olabilirdi.
İnsanlar evdeki 15 kediyi görünce kurtul bunlardardan diyor. Onları kucağıma aldığım zaman mucize gibi geliyorlar bana. Yaratabilir miyiz bir tanesini? Oysa içlerinde sevgi taşıyor bu canlılar, sevildiklerini biliyorlar, sana sevgi gösterilerinde bulunuyorlar. Sevgiden bahsediyorum, anlayabiliyor musunuz? Şu iktidar savaşları içinde yaşayanlar, siz kendisnizde misiniz sahi? İnsanlar açlıkla mücadele veriyor, yaşamak için mücadele veriyor; artık bırakın şu ego savaşlarınızı da biraz vicdanlı olun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder