9 Kasım 2018 Cuma

Şiddete maruz kalmamak, herhangi bir koşula bağlanamaz!


Sıla'nın şiddete maruz kalması olayı manşet olamaya devam ediyor, cereyan ettikten sonra zaten gündenmden ve manşetlerden hiç düşmedi. Neden? Çünkü, herkes kendi içindeki şiddeti bu olay üzerinden yıkamaya veya haklı kılmaya çalışıyor. Sıla tarafındakiler içindeki şiddeti ört-bas etmeye çalışıyor, A. K. taraftarları, şiddetini haklı göstermeye çalışıyor şiddet erkeğin şanındandır dercesine.

Bakınız, şiddet herkesin içinde vardır. Zorda kalınca kükreriz. Önemli olan öfkemizi kontrol edip, şiddet boyutuna taşımamaktır. (Çünkü canlı denilen yaratık, haklı olsa bile, daha altta kalma durumunu hazmedebilecek bir seviyeye ulaşmamıştır. Ulaşamaması da bir haklılık sayılmamalıdır.). Zaten hukuki olarak değerlendirmeye tabi olan da, şiddetin fiil olarak işlenmesidir sözlü veya fiziksel. Belki de/bana göre, insanın içindeki o şiddeti farklı bir boyuta taşıyıp, haksızlıklara karşı tepkiye/duyarlılığa dönüştürebilirsek güzel bir şey bile; aciz bir şekilde onu karşısındakine zarar verme şeklinde değil. Ben de şiddetliyimdir ama bunu sadece haklılık tepkisi olarak ifade ederim konuşma diliyle.

Evinizde haynalar besleyip, sizi binlerce liralık zarara sokup, onun varlığına saygı duyabiliyorsanız, şiddet sorununu bir ölçüde halletmişsiniz sayılabilir. Mesela kediler benim evdeki tüm eşyalarıma zarar verip, bütün bedenimi resim çizer gibi haritalandırabiliyorlarsa, ve ben bunu onların doğasına verebiliyorsam, onlara kızdığım zaman bile vicdanım beni günlerce uyutmuyorsa, vesaire; bu benim içimdeki şiddeti ehlileştirme düzeyimi gösterir. Bir şey istediğimiz gibi olmayınca pat diye vurup, karşımızdaki bunu hak etti diye düşünüyorsak, bu gerçekten hayvani bir seviyedir ki, insan isek, insanlığımızı öğrenelim artık. Şiddet hak edilmez; insanlık içimizdeki şiddetle mücadele gerektirir haksızlıklara karşı duyarlı olmak kadar.

Erkeğin şiddetini erkekliğe verenler falan oluyor. Ne saçma; o zaman erkekliğin gelişememiş bir bir canlı olduğunu kabul etmiş oluyoruz bu dayanakla. Sonra geleneksel aile yapısından falan bahsediyorlar. Neymiş; şiddeti hak eden taraf geleneksel aile yapısına ters falan davranmış son şiddet-Sıla olayında. Şoka giriyorum; dijital çağda şiddeti haklı göstermeye çalışan düşünceler karşısında. Bana ne ya senin aile yapından. Senin çıkarına-erkek çıkarına uygun olan geleneksel aile yapın benim insanlığımı, eşitliğimi, özgürlüğümü karşılamıyor kardeşim. Sen erkeksin diye ben özgürlüğümü kısıtlamak, senin istediğin şekilde yaşamak zorunda değilim. Beni seviyorsan, sen bana-doğaya uymak zorundasın. Çünkü benim bir tane yaşamım var ve ben bunu heteroseksizme teslim etmek zorunda değilim. Bir şeyler deneyebiliriz ama bu senin kitabına uyacak diye bir şey yok. Uymayınca da hayvanlaşmanın bir alemi yok. Kimse bana kıskançlığın canlı yapısından kaynaklandığını falan zırvalamasın gerekçe olarak. Hayvanlarda da vardır kıskançlık; ben doğanın dışında bir insan değilim bilime inanan biri olarak, hayvanlarla çok içli dışlı olarak ama biz insanız ya; kıskanınca şiddet ne demek! İnsanım diye dünyaya hükmedebiliyorsan, içindeki şiddete hükmederek, insanlığını geliştir. Kedilerimden biliyorum... Birini sevince, diğeri de gelip hemen kendini sevdirmeye çalışır, diğerini parçalamaya çalışmaz. Bir kedi kadar bile olamıyoruz şiddet konusunda.

Ben, Sıla olayında şiddet uygulayan ve savunan taraftaki figürleri falan suçlamıyorum aslında; suçluyu başka yerde aramak gerekli çünkü; çünkü onlar da içinde şiddet barındıkları geleneksel aile yapısının birer parçaları ve bu yapıya uygun şekilde davranarak haklı çıkmaya çalışıyorlar. Çünkü o geleneksel yapının içinde yaşadıkları için cesaret buluyorlar böyle davranmaya. O yapı öyle baskın bir yapı ki, hukuğa karşı falan palazlanıyor, horozlanıyor gibi bir şey. Yani olaylar hukuğa intikal ediyor ama bir taraftan da erkek egemen yapı üzerinden kendini haklı görmeye çalışan söylemlerle karşılaşıyoruz.

Erkek bekarken istediği şekilde fink atacak, ama kadından hesap sorulacak. Sen kimsin ki; diğer canlılar gibi, midesi, barsağı vesairesi olan, hatta akıl gibi kapasitesini kullanamayan bir canlı insan türü; sözüm ne olayın taraflarına, ne de tün insanlar için geçerli. Yanlış anlaşılmasın, dediğime giren bir grup var çoğunluk olarak gelişememiş toplumlarda ne yazık ki. Buradaki hakir gören cümlelerim de aslında insan canlısına değil, sadece insanlığın mümkün mertebede kullanılamamasına.

Bakınız, bir insan istediği kadar kişiyle, istediği şekilde ilişki kurabilir; sana uymuyorsa çeker gidersin onu yargılamak, ona şiddet uygulamak yerine. BAKINIZ, BIRAKINIZ ARTIK ŞU ALDATMA VEYA ZİNA ZİHNİYETİNİ. YASALARIN DA DEĞİŞMESİ GEREKİYOR BU KONUDA MEDENİYETE PARALELE OLARAK. ÇÜNKÜ HİÇBİR CANLININ HİÇBİR CANLIYI, DOGMALAR ÜZERİNDEN AHLAKÇILIK YAPARAK MÜLKİYETİNE GEÇİRME HAKKI OLAMAZ. GELENEKSEL AİLE YAPISI BUNU GEREKTİREBİLİR AMA DOĞA VE İNSANLIĞA AYKIRI BU. ÇÜNKÜ CANLI DOĞASININ MUTLULUĞUNA AYKIRI ERKEK TARAFLI GELENEKSEL AİLE YAPISI!

Konu bir de cinsel yönelime kadar falan dayandı mağdur kişi itibariyle... Bir magazin programındakiler, cinsel yönelim farklılğının bile şiddeti haketmediğini söylüyor; amenna, çok güzel söylüyorsunuz ama bunu söylerken 4 duvar arasında kalması şartını koşuyorsunuz. Bu konuda Sıla'yı haklı görürken, bunu özelinde yaşamasına bağlıyorsunuz. Fatih Ürek, diyorsunuz; hiç özel hayatına dair bir şey duyuyor musunuz? diyorsunuz Aslında burada şiddete karşı çıkarken, bir taraftan da geleneksel aile yapısını destekliyor, şiddeti gerektiğinde haklı görüyormuş gibi bir algı yaratıyorsunuz. Ne yani, heteroseksüel yaşamın dışındaki duygusal durumlar görünür olunca şiddet hak mı edilecek? O zaman ne oluyor; cinayet oluyor. Bakınız, daha dün, kaybolan bir adamın eşcinsel ilişkisi olduğu ortaya çıktıktan sonra kokmuş cesedi bulundu. Şiddeti gerektiğinde haklı görmenin, erkek egemen toplumun normalleştirilen şiddetinden eksiği yok, fazlası vardır. Şiddetin hak edildiği durumların olduğunu düşünmek fiziksel zararla kalmaz, ölümle neticelenir. Bunu kafanıza iyice sokunuz. Şunu da düşünmedn edemedim; şiddete karşı çıkarken, şiddet uygulayan tarafı haklı çıkarmak için, mağdur tarafı cinsel yönelim üzerinden mi vurmaya mı çalışıyorlar tıpkı Ceceli olayında olduğu gibi? Özel-mözel, 4 duvar falan diyorlar ama homofobik bir toplumda bunu dile getirmek de çok iyiniyetli gibi gelmedi bana.

Bir de şiddet uygulayan tarafın aşkının büyüklüğünden falan bahsediliyor, zorda kalınca aşkı falan unutup cezadan paçayı yırtmaya, itibar kaybını önlemeye çalışmak mı oluyor erkek aşkı? Demek ki aşk denilen şey, o anki cinsel dürtü! Onunla gerçekleştirlmezse, bununla gerçekleştirilir..! Annelerin oğlanları için, hemcinslerini yok saymaya çalışmaları konusuna ise hiç değinmeyeceğim; çünkü onlar da erkek zihniyetinin bir parçası; bunun haklılıkla veya annelikle falan alakası olamaz!

GELENEKSEL AİLE YAPISI SILA'YA TOSLADI!


Daha dün gibi... Yıllar ne çabuk geçiyor... Sıla Denizli'nin Acıpayam ilçsindendir benim de baba tarafımın Acıpayam - Yeşilyuva Kasabası olduğu gibi. İlk albümünden sonra ünlü olup Denizli'ye ilk geldiğinde ona eşcinsellik konusunu sormuştum canlı yayında; o da insan insandır, cinsel yöneliminin hiçnir önemi yok demişti. Sıla'yı bu konu üzerinden vurmaya çalışmak falan, Sıla gibi birisi için, zavallıca karşılanır ancak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder