17 Eylül 2018 Pazartesi

Bu kafayla "Refah Birliği"ne giremeyiz!

Ayol biz, eşcinsellik var diye Eurovision Şarkı Yarışması'na katılmıyoruz; Avrupa Birliği'ne girmeyi hak edebilir miyiz?


49 yaşındayım, çocukluğumdan beri bu ülke hiçbir zaman rehafa kavuşamadı; hep umut ettik, hep lafta kaldı. Çocukluğumda hatırlıyorum; 80'lerde çay, şeker, tüp, vesaire kuyruğu vardı-köydeyken bir gün önce içtiğimiz çayı tekrar demler içerdik; şimdilerde hayat gene ateş pahası-kalem pilin tek bir tanesi 4.5 lira olmuş ve duvar saatime pil takamıyorum; saatler bile durdu ülke gibi! Dolar yükseldi diye fiyatlar katlandı. Hep enflasyonla uğraştık, hep açlık sınırının altında yaşadık, hep ekonomik krizlerin mağduru olduk. Neden? Biz ekonomiyi bilmiyor muyduk; yoksa ipleri ekonomik veya siyasi olarak ele geçirenler kendine yönlü mü kulanıyordu gücü? İktidarların hep yolsuzluğundan bahsedilmez mi, ihaleleri hep kendileri almaz mı, resmi kurumlarda koltuklara hep tanıdıkler yerleştirilmez mi, vatandaşken fakir olanlar hükümet olunca zengin olmaz mı? Milletvekili maaşları, baktım da 20 bin liranın üstünde; asgari ücret 1600 lira. Milletvekili niye işçiden fazla maaş alıyor ki; daha mı fazla üretim yapıyor; lider ne karar alırsa, ona sadece onaylamak düşüyor; bu mu iş? Milletvekilllerinin toplumsal yaşama ne katkısı var söyler misiniz? Benim derdimi dinliyor mu, benim sorunuma çare buluyor mu? Milletvekili vatandaşın mecliste temsilcisi mi, yoksa iktidardaki liderin kararları dışına çıkmayan biri mi? Beni bugüne kadar hiçbir milletvekili dinlemedi, iktidarların aldığı kararlar da bir insan olarak beni hiç karşılamadı. Çünkü insan olmak sadece karnını zar-zor doyurmak değildir. Gerçekten biz zar-zor karnımızı doyurmanın ötesine geçemedik bugüne kadar. Bu anlamda sıkıntısı olmayanlar da iktidar yanlılarıdır şüphesiz. Niye iktidar olunur niliyor musunuz; millete hizmet etmek için; kendi ideolojilerini millete dayatmak değil, kendine benzemeyenleri gözardı etmek hatta cezalandırmak değildir. Ayrıca iyi yaşamak sadece ekonomik bir şey de değildir. Ekonomi vadiyle iktidar olunuyor, onu da kendilerine yönlü kullanıyorlar. Zaten sosyal imkan diye bir şey yok, ekonomi de batınca hiçbir şeyimiz kalmıyor, hiç yaşanmıyor gibi bir şey. Kendimden örnek vereyim... Ben artık sinemaya gidemiyorum, konser izleyemiyorum, müzik albümü ve kitap alamıyorum, başka şehirlere seyahat etmek gibi bir lüksüm hiç olmadı; çünkü ben çalışırken asgari ücretliydım, emekli oldum yaş engeline takıldım; yaş 50'ye merdiven dayadı, daha hala hayatımı ucuza getirmeye çalışıyorum; 10 seneden fazladır taze ekmek alamıyorum; fırınlardan yarı fiyatına bayat ekmek alıp buzdolabına koyuyorum ve onunla bir hafta idare ediyorum. Ama internet sağolsun; oradan müziğimi dinliyorum, gazetelerimi okuyorum. Gerçi iktidarın elinde olsa onu da kapatacak ya; koskoca Wikipedia sözlüğü yasaklı hala; zaman zaman sosyal medyalar kapatılıyor, video kanalı kapatılıyor, gazetelerin hepsi hükümet yanlısı oldu ve okunacak gazete bile kalmadı. Artık kitapevi zincirinde istediğimiz kitapları bulamıyoruz. Farkında olmadan ekonomiyle birlikte zihinse-düşünsel anlamda da aç bırakılıyoruz. Belki de açlık sınırının altında yaşatılmamızın sebebi, düşünce özgrülüğümüzün olmamamsı içindir. Çünkü karnımız doyarsa sosyalleşiriz, bilgileniriz ve gözmüz açılabilir. Zaten muhafazakar dönemlerde çocukluktan itibaren sanatın, bilginin lüzumsuzluğuna koşullanıyoruz. Bir araya gelinince falan hiç kimse ne sanattan ve bilgiye-bilime dair bir şeyden konuşuyor, ne de bunlara erişemediğinden şikayetçi; herkesin ağzında paraya dair şeyler var; zenginlikten bahsediyorlar, lüks yaşamaktan bahsediyorlar ağızları sulana sulana görgüsüzce. Aslında bağnaz yönetimler cahil bir toplum, kültür yaratıyor en kötüsü. Cahil kalmak istemeyenler de ya ekonomik olarak, ya da baskı olarak engellenmeye çalışılıyor direkt veya dolaylı olarak. Okumak istesen dahi, okuyacak ve okuncak kitap olmayınca beynini nasıl geliştireceksin ki? Çünkü bu yönde talep de yok; çevreme bakıyorum; kaç tane evimiz olsun, evimiz hangi lükslükte olsun derdindeler; evlerinde çok pahalı eşyalar var ama okunacak bir tane kitapları bile yok. Bir arkadaşıma bir keresinde kitap hediye etmiştim de, onu da çaydanlık altlığı etmiş; bu, sanırım insanlarımızın bu konudaki zihniyetini özetliyor. Genel olarak şöyle bir baktığımızda kısır döngü içersindeyiz olumsuzlukları karşılıklı olarak beslediğimiz. Yani sadece iktidara dayalı şeyler değil yaşadığımız sıkıntılar; bizim kendi zihniyetimizin bize bir yansması; bu kısır döngüyü değiştirecek bir kırılma yok. Öyle veya başımızdakileri biz seçiyoruz. Demek ki değişim istemiyoruz; bu sayede kurunun yanında yaş da yanıyor tabii dönüşümü sağlayabilecek olan. Çocukluğumdan beri hep Avrupa Birliği'ne girmeyi hayal ederiz; çünkü o zaman zengin ve özgür bir toplum olacağızdır. Oysa dışarıdan iteklemeyle ne kadar değişebilir ki bir kültür? Atatürk'ün devrimleri ne kadar işe yarıyor; Atatürk'ün kadınlara verdiği özgürlük, kadınların ona düşman olmasına sebep olmadı mı; başörtüsü özgürlük bellenmiş durumda şu anda. Keşke başörtüsü de sadece baş örtmek olsaydı; bunun mağdurlar tarafından kadının ikinci sınıflaştırılması olduğunun görülememesi çok acı; insanların, ahlakçılık yapılmasının da özgürlüklerin kısıtlanması olduğunu görememesi gibi. Özgürlükler kısıtlana kısıtlana bunu normalleştiriyoruz ve elimizden alınanların % 1'i sus payı olarak verilince hemen şükrediyoruz şükür toplumuna dönüştürüldüğümüz için. En çok şu lafa sinir oluyorum yeri geldiği için söyleyeyim; Bu hükümet yol yaptı, köprü yaptı, hastane yaptı, vesaire. Bu mudur gerçekten; icraat bu mudur gerçekten; keşke yapmasalardı da özgür ve bilgi toplumu olsaydık; çünkü o zaman doğrunun yanlışın ne olduğunu görürdük ve bilirdik ve daha sağlıklı bir toplum inşa edebilirdik; sağlıklı bir toplum olunca ekonomi de gelir merak etmeyin. Bakınız biz hala günah sevap aşamasındayız hayatın. Bu dogmatik kafalarla doğru seçimler yapamayız bizi refah ve huzura kavuşturacak olan. Bilgi toplumu olmazsak, bir robot gibi uzaktan kumandayla yönetilmeye devam ederiz. Mesela eşcinsellik günah deniyor ve bunun üzerinden hurafelerle bu kesim ötekileştiriliyor, hatta yok sayılıyor, yok edilmeye çalışılıyor. Gerçek olmayan dogmatik şeyleri kendi özelinizde yaşayın sayın seyirciler; bunların toplumsal yaşama bir katkısı yok ki? Dinin falan eğitimde ne işi var; bakınız iyi-doğru-güzel-ahlaklı insan olabilmek için dogmatik bildirilere ihtiyacımız olmamalı; eğer adaletli olursak, zaten ahlaklı insan otomatik olarak oluruz; Japonlar neden dogmalara ihtiyaç duymuyor ahlaklı insan olmak için; çünkü en gerçek, en doğru ve en faydalı inanç bilgidir ve onun dışına çıktığın zaman vicdanın rahatsız olur; çünkü bilginin-gerçeğin dışına çıktığın zaman insanlığa zarar vermiş olursun ve bunun Tanrı'dan af dilemeyle falan telafi olmayacağını bilirsin. Çünkü bilgiye inanan insanın Tanrısı kafasının içindedir ve hesabını vicdanına verir; bilinmezliğe değil. Ben kedilerime yanlış bir davranışta bulunduğum zaman bile vicdanım mahvoluyor; ama toplumun geneli vicdanları rahatlatmak için hayvanları kurban ediyor. Aslında çok da uzatmanın anlamı yok. Ne demek istediğim bilen biliyor zaten, bilgi vermeye gerek yok; anlamak istemeyene de davul zurna az! Muhafaakar iktidar yönetime geçeli 15-16 sene mi oldu? Bir insan hayatı ne kadardır zaten? Benim hayatım deneme süreci değl ki, bu iktidara da şans verelim, şu iktidara şans verelim durumu olsun. 20 yıllık süreç iki kuşak demektir ve bu süreçte gerçekten bir toplum kalkınabilir ama biz geri mi gittik ne? Örneklerle fazla harf karakteri harcamanın lüzumu yok; kısaca daha dogmatik, daha ahlakçı ve daha baskıcı bir toplum olduk; otosansürümüz arttı; artık kendimizi ifade edersek suçlu ilan ediliriz korkusu yaşatılmaya başlandı. Sorsan özgür toplum olmuşuzdur; insanın düşüncesini ifade edemediği bir toplum özgür müdür gerçekten? Gerçekten gelir dağılımı eşitsizliği varsa, bu dengelenmeye çalışılmıyorsa(milletvekili maaşıyla asgari ücret arasındaki fark gibi), insanlar ekonomik vaadlerle kandırılıp açlık sınırına mahkum ediliyorsa, düşünce özgürlüğü suç sayılıyorsa, bilgiye erişim engelleniyorsa dolaylı veya direkt, insanlar sürekli korku halinde yaşıyorsa iktidar tarafından başımıza bir şey gelecek diye-bir güvesizlik varsa iktidara karşı; o toplum eşit, özgür, adaletli, demokratik, refah, huzurlu bir toplum olamaz, refahımız ve Avrupa Birliği hayallerimiz de ütopya olarak kalır. Ayol biz, eşcinsellik var diye Eurovision Şarkı Yarışması'na katılmıyoruz; Avrupa Birliği'ne girmeyi hak edebilir miyiz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder