24 Temmuz 2018 Salı

Siz hiç travesti oldunuz mu?


Geçtiğimiz aylarda bir travesti haberi vardı. Trafikte tartıştığı erkeği bıçaklayarak öldürmüştü travesti. Çünkü trafikte tartıştığı erkek peşini bırakmayıp arkasından kaldığı apartmana kadar gelmiş. Haa, travestinin dedikleri doğru değilmiş; ölen kişinin elinde bıçak olduğuna dair ama saldırganın elinde pense varmış. Ölen kişiye saldırgan diyorum; çünkü travestinin peşinden elinde penseyle gelen o. Belki amacı travestiyi öldürmek değildi erkeğin, korkutmak falandı ama sonuçta peşinden elinde bir cisimle gelen erkek ve ne yapacağı da hiç belli olmaz. Travesti ölseydi, su testisi su yolunda kırılmış olacaktı belki. AHLAKSIZ BİR PİSLİK TEMİZLENMİŞ OLACAKTI TOPLUMUN GÖZÜNDE! O su testisi belki yıllar önce de kırılacaktı; daha önce de bir erkeği öldürmüş bu travesti. İki kişiyi öldürünce, herkes artık bu travestiye haksız bir katil gözüyle bakacaktır büyük ihtimal. Peki heteroseksist ve homofobik bir toplumda gerçekten bir travesti durduk yere bir erkeği öldürebilir mi? İstatistiklere göre eşcinsellerin, travestilerin öldürme oranı, heteroseksüelllerin eşcinsel ve travesti öldürme oranının yüzde 1'ini falan oluşturabilir mi acaba, yoksa istatistiki bir değeri falan var mıdır travestilerin öldürme rkekleri öldürme oranının?

Ben elbette burada travestiyi savunacağım ve de travestiye inanacağım bir eşcinsel olarak. Toplumun heteroseksüellik dışındaki kimliklere bakış açısını bilen biri olarak, genel veriler kaideyi bozmayacaktır diye düşünüyorum. Çünkü hayat güzel güzel giderken bir travesti "hadi ben bir erkek öldüreyim" demez. Bakınız nefret cinayetlerine, hep erkeklerin eşcinselliğe-travestiliğie bakış açısının bir güç yeterliliği mevcuttur; "Bu travesti, bu eşcinsel ya, bunun ne hakkı olacak, niye taleplerini gerçekleştireyim; benim dediğim olmalı, ben haklıyım..." gibi bir düşünce hakimdir. Olayları yaşayan biri olarak, özellikle işin cinsel boyutu yaşandıktan sonra falan bakış açısı budur. Veya içlerindeki bastırılmış duyguları gerçekleştiremek istedikleri zaman reddedilince veya ne bileyim işte içlerindeki nefret depreşince sokakta herhangi bir olay nedeniyle kontak kurulunca falan hemen aşağılarlar, sözlü veya fiziksel saldırıda bulunurlar eşcisnellere, travestilere... Yani bizler durduk yere hukuğun sınırlarını zorlamayız. Çünkü arkamızda bizi destekleyen ne toplum var, ne de yasalar. Biz nefes almakla, yaşam mücadelesi vermekle meşgulüz kısaca.

Ölen çocukların ailelerine başsağlığı diliyorum ama bizler öldürülürken bizim cenazelerimize bile sahip çıkılmıyor. Bu tarz yaşanan olaylar, çocukların homofobik yetiştirilmesiyle alakalı. Bizim çocuklar ne yaptı da bu hale gelindi denileceğine, aileler çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine bakmalı; sevgiyle mi, farklılıklara nefretle mi? Nefret olayları ve suçlarında aileler suçlu, toplum suçlu en başta. Çünkü benzer olaylarda insanlar bu kadar bıçağa, saldırmaya, öldürmeye cesaret edemiyor. Eğer bahsettiğim olaydaki travesti değil de, bir kadın olsaydı, o erkek elinde sert bir cisimle peşinden gider miydi? Kadın diyip geçebilirdi; homofobik bir nefret oluşmazdı! Bir erkek olsaydı da belki korkar ve olayı büyütmezdi ama travesti veya eşcinsel olunca kaplan kesiliyorlar işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder