15 Mayıs 2018 Salı

İsrail - Filistin savaşı sosyolojik evrimde, zamanda yolculuğun ilkel bir sürecidir


Savaşlarla ilgili olarak konuşacak en son kişi benimdir herhalde şu hayatta. Çünkü ben o çıkar politikalarını hiç bilmem. Bir hayat var yaşanması gereken ve biz o hayatı nasıl güzel, nasıl iyi yaşayabiliriz derdindeyimdir; paylaşarak, farklı yaşam biçimleriyle daha renkli olarak; bu şekilde daha çok şey öğrenerek... Bana göre insanlar huzur içersinde değil de nefret, kin ve ötekileştirerek, birbirlerini yok ederek varolabilme seviyesindeler daha beyin kapasitesi olarak. İnsanlar bana diyor ki o kadar kediyi ne yapacaksın; e yavruluyorlar, ölüme mi terk edeyim. Bir kedinin bile acı çekmesi içimi parçaladığı için beni isyan ettirirken, insanların toprak, ekonomik çıkarlar, manevi varoluşlar gibi gerekçelerle birbirlerini hunharca öldürmesi o kadar uzak şeyler ki bana. Zamanda yolculuk dedikleri bu olsa gerek; insanın sosyolojik evrimi bir zaman yolculuğudur benim için 100 binlerce yıllık. Sınırların çizilmesi, insanların birbirlerini aşağılayarak ötekileştirmesi ve bunu varoluşlarına bir basamak yapmasının gelişmiş bir insanlıkla alakası olabilir mi? Herkes bir insandır, bir hayvandır, bir türdür, bir canlıdır ve herkesin, her şeyin bu hayatta yaşama hakkı olduğu için, kendimizi ötekinden üstün görmek, onu yok etmek gibi hakkımız olamaz. Güç yeterliliği zayıflığın, insan olamamanın göstergesidir. Sevmek varken nefret etmek zayıflıktır insanlık adına ki kaba kuvvete bu yüzden başvurulur. Senin düşündüğün gibi insancıl bir dünya ancak masal bir dünya diyebilirsiniz ama öyle bir dünyanın olmaması için bir sebep yok. Eğer olmuyorsa, bunun sorumlusu SEN değil misin? Önce kendinden başlayacaksın. Önce isteyeceksin, umut edeceksin, sonra olması için mücadele edeceksin. Olmaz diyorsan, olmasını istemediğindendir. Ben barışçıl ve insancıl bir dünya istececeğim de, yok olmaz öyle bir dünya diyeceğim ha? Diyorsam, dediğim gibi böyle bir dünya benim de çıkarıma ters düştüğündendir. Belki yanlış anlaşılacağım ama ben savaşların masa başında uzlaşarak yapılması taraftarıyım. Masadan uzlaşılmadan kalkılmamalı. Belki haksızlıklar olacaktır, fedakarlıklar yapılacaktır ama uzlaşılmalıdır mutlaka. Ben haklıyım demek bencilliktir zaten. Çünkü herkes kendi bakış açısına göre haklıdır. O yüzden birbirimizin penceresinden bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Ezilen tarafta olsak bile aklımızı kullanmalıyız. Aklın halledemeyeceği hiçbir şey yoktur. Haksızlığa fizksel cevap vermek barışa götürmez insanlığı; savaşı körükler daha. Dünyada herkes eşit seviyede bilgili olursa, kimse kimsenn üzerinde tahakküm kurmaya kalkamaz. O yüzden toplumlar öncelikle bilgiye önem vermeli, bilgi dünyası olmalıyız ki barış ve huzur içinde yaşanabilsin. Silaha önem verirsek kaybetmeye mahkumuzdur. Bizi sevginin tetiği kardeş yapacaktır. En yakınımızdan kendimiz olarak başlamalıyız sevmeye, ötekileştirmek yerine. Sokak hayvanlarını, komşularımızı, farklı gelenekleri, yaşadığımız ortamda bulunan yabancıları, bize kötü olarak belletilen milliyetleri, ırkları, vesaireleri...

İsrail haksız, Filistin haklı gibi söylemler bana o kadar çözümden uzak geliyor ki; neyin savaşını veriyor bu insanlar sevgi varken, nefes almak gibi bir şey söz konusuyken. Biz gerçekten yaşamayı seviyor muyuz, yaşama hakkının öneminin farkında mıyız? Evren bize böyle bir lütufta bulunmuşken gezegenin bir parçası için kavga etmek neyin nesi? Gönlümüzün her köşesinde elçiliklerden çok sevgi çiçekleri açtıralım ve buna müsade edelim. Amerikalı gel gönlüme, İsrailli gir kanıma, Filstinli sen de sev beni, Suriyeli aşkım bir tanemsin, İranlılar lütfen gitmeyin daimi olarak kalın burada ki, sevmelerimiz rengarenk olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder