12 Mayıs 2018 Cumartesi

Eşcinselliğine açık bir eşcinsel üzerinden nefretini kustu ve kayıplara karıştı!

Sosyal medyadan yatağa uzanan kendimle sohbetim!

Fotoğraf altı notu: Kendimden-eşcinselliğimden ve eşcinselliğiimi ifade şekillerimden hiç utanmadım utandırmaya çalışmalarına rağmen. İnsanın eşcinselliğinden utanması bir korkkalık, utandırmaya çalışanlarınki de bir cahilliktir. İnsanlar bana karı gibi poz veriyorsun diyor. Sayın seyirciler benden pala bıyıklı, eli tesbihli kabadayılık çıkmaz. Ben içinden geldiği gibi ögürce davranabilme cesareti gösterebildiğim için, aşağılanmak yerine takdir edilmem gerekiyor bu sizin kitabınıza uymasa da! Ben rol yapmıyorum sizin gibi; orjinalim!

Yazının özet başlıkları okumaktan sıkılanlara...

İnsanların nefret ifadelerinin arkasında kuru bir nefret yok; kendilerini gerçekleştirme hayalleri var sorgulama yetersizliklerinin yanı sıra.

Zeki Müren ve Bülent Ersoy aslında sadece eşcinsel figürler değil, eşcinselliğin kurumsallaşmış halleri. Orada sadece eşcinsel yapılar yok, eşcinselliğin ifade şekilleri yok; toplumun eşcinselliğe bakış açısı ve bu bakış açısının şekillenmiş hali de var.

Eşcinselliği özendirecek diye yasaklayanlar, aslında insanların eşcinselliklerini keşfetmesinden ve bunu özgürleştirmelerinden korkuyorlar.

Manevi duygularımıza esir olmamız ve homofobimiz, aslında yapımızda varolan özgüvensizliklerimiz, korkaklıklarımızdan başka bir şey değil.

Bazen kendimi bir "alıştırma" olarak görüyorum, ne kadar çözerseniz o kadar çok iyi öğrenirsiniz durumu gibi. ALIŞTIRACAĞIM!


biz eşcinseller bir suçluymuş gibi duygularımızı, aşklarımızı jelatinliyoruz kızarmış bir tavuğun kokusunun çıkmaması ve kimseyi rahatsız etmemesi gibi; bazılarımızınki korkudan, benimki nezaketen!
Eşcinsellere olan nefrette, aslında sorun nefretle falan alakalı değil. İnsan olan insan, kendisine zararı olmayan bir kişiden hangi sebeple olursa olsun, akıl ve mantık çerçevesinde niye nefret etsin ki? Çünkü insan olmak sadece bir insan cismi değildir, insan denilen kelimenin altını doldurabilmektir. Çünkü insan denilince insanın aklına düşünebilen ve bir şeyleri kavrayabilen, doğruyu yanlışı ayırt edebilen, vicdanı ve duyarlılığı olan, insancıl dediğimiz bir şey falan geliyor. İnsan denilen şey sadece bir canlı metabolizması mıdır bir çok örnekte gördüğümüz üzere? Eşcinsellik gibi farklı kimliklere karşı önyargılı yaklaşımların arkasında hala bu devirde bile koşullanmanın olması ne acı? Niye aşılamıyor ki hala bu, bilim çağında-teknoloji çağında-iletişim çağında-dijital çağda? Sadece koşullanma mı peki bu önyargının sebebi? Kendimizi bilmemek, kendimizi bilmek istememek, kendimizle barışamamak, kendimizden kaçmak, gerçeklerden kaçmak, kendimizden nefret etmek olmasın eşcinsellere olan nefretin arkasında? İnsanlık adına üzülüyorum beni aşağılarken aslında kendilerinin hangi seviyede olduğunu görmek. Çünkü ayrımcılığa maruz kalan kesimlerin nefret karşısında yaşamaları kolay değil ama bu kişilerin-homofobiklerin hayata, doğalarına küs olmalarından dolayı kendilerinden nefret etmeleri, kendileri gibi olup içlerinden geldiği gibi yaşayamamaları daha zor olsa gerek ki, belki de kendilerine olan nefreti başkalarına bir nebze olsun kusarak rahatlamaya çalışıyorlar. Tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki, insanların nefret ifadelerinin arkasında kuru bir nefret yok; kendilerini gerçekleştirme hayalleri var. İnsan nefret ettiği bir şeye karşı tecavüz eylemi gerçekleştirebilir mi? Ve tecavüz ederek o nefret ettiği şeyin altını çizebilir mi, o nefret ettiği şeyi o eylemi gerçekleştirerek yeniden yeniden varetmek isteyebilir mi bu kişinin kendisiyle alakalı bir nefret olmasa. Diyor ki bana, seni travesti yapı ormana götüreceğim ve seni top yapacağım. Bir kişi eşcinselse, zaten senin cinsel eylemine ihtiyacı yok ki eşcinsel olması için. Acaba bu senin, bastırdığın tarafının ortaya çıkması ve bastırdığın tarafını gerçekleştirme isteği olmasın? Bir insan eşcinsel değilse, geçer gider, uğraşmaz eşcinsellik gibi konularla. Tabi şöyle bir gerçeği de gözardı edemeyiz. Bazı kesimlere malzeme verilir, bunula uğraşın diye, onlar da bunu mühim mesele olarak görüp uğraşırlar SORGULAMADAN. Yani neyin ne olduğunu sorgulamadan bodaslama dalmak gibi bir durum da mevcut insanlarda halihazırda ve bu devirde bile aşılamayan. Eşcinselliğine açık bir eşcinsel üzerinden nefretini kustu ve kayıplara karıştı! Yaşıyor ama kendi olarak değil, heteroseksizmin bir robotu olarak! Vızt!
Paragraf özeti: İnsanların nefret ifadelerinin arkasında kuru bir nefret yok; kendilerini gerçekleştirme hayalleri var sorgulama yetersizliklerinin yanı sıra.

Bu yazıyı sosyal medya üzerinden birisinin homofobik ifadelerine istinaden yazdım. Çok uykum vardı zaten ve 1-2 cümlesinden sonra spordan döndüğüm için uyuya kalınca, gecenin bir yarısı uyandıktan sonra okuyabildim mesajlarını. Aşırı derecede sözler sarfedince de zaten beni engellemiş.

İnsanlar-eşcinsel olmayanlar Zeki Müren ve Bülent Ersoy gibi uç örnekler üzerinden dışa vuruyor duygu ve düşüncelerini. Zeki Müren ve Bülent Ersoy aslında sadece eşcinsel figürler değil, eşcinselliğin kurumsallaşmış halleri. Orada sadece eşcinsel yapılar yok, eşcinselliğin ifade şekilleri yok; toplumun eşcinselliğe bakış açısı ve bu bakış açısının şekillenmiş hali de var. Zeki Müren'lik ve Bülen Ersoy'luk durumu da söz konusu eşcinselliğin farklı bir ismi olarak.

Bir telefon geliyor bu arada... Aradaki boşluğu buluşmayla ilgili olarak siz doldurun... Ben sadece sohbet bölümünü paylaşacağım. Arkadaşlara, her türlü eylemimi sosyoloji çerçevesinde veri toplamak amacıyla gerçekleştiriyorum diye espri yapıyorum ama aslında bir anlamda da doğru söylüyorum. Veri toplamak amacıyla eylemlerde bulunmasam da, gerçekleştirdiğim eylemlerden verit topluyorum. Sonradan eşcinsel olunmaz, eşcinsellik vardır ve heteroseksistleşmiş bir toplumda sonradan keşfedilebilir eşcinsellik. Bazıları hayatla barışıktır ve kendindne kaçmaz yaşı kaç olursa olsun, bazıları da barışamamalarından dolayı kendilerine olan nefret yüüznden hayatın gerçek yüzünden uzaklaşırlar. İnsan 55 yaşından sonra eşcinsel bir yaşam sürebilir mi? Medyadan örnekleri sadece bir hikaye algılayabiliriz ama birebir karşılaşınca daha inandırıcı oluyor tabi. O yaşa gelinceye kadar hiç kendi cinsiyle beraber olmak aklından geçmemiş. Peki duymamış mıydın böyle bir şey diyorum. Duymuştum ama önemsememiştim diyor. Tesadüfen eşcinsel ilişki yaşıyor ve ondan sonra karşı cinse, kadınlara noktayı koyuyor. Eşcinsel tarafını daha erken yaşta keşfetseydin, kadınlarla beraber olur muydun diyorum, hayır diyor. Peki hiç karşı cinse-kadınlara aşık oldun mu diyorum, hayır diyor. Bir erkeğe aşık olabilir misin diyorum, evet diyor. Şu anda beraberlikiğin, ikili ilişkinin adı erkek erkeğe beraberlik diyor. Dinin, onun üzerinde de bir etkisi var ama bu eşcinsellik açısından değil, evlilik dışı ilişki açısından.
Paragraf mesajı: Eşcinselliği, özendirecek diye yasaklayanlar, aslında insanların eşcinselliklerini keşfetmesinden ve bunu özgürleştirmelerinden korkuyorlar.

Ondan güzel ve anlamlı cümleler duymak bana iyi geldi. Günümüzde insanların Hac'ca gitmelerini, Kapodakya'ya turistik ziyaret gibi görüyor. Çünkü insanlar arınmaya gidiyor inançlarıyla ters düşen davranışlarından dolayı ama döndükten sonra da değişen bir şey olmuyor diyor. İnancıma ters düşen davranışlardan vazgeçemiyorsan, tövbenin bir anlamı olmaz diyor. O yüzden ben de hayatımı yaşayabildikçe yaşayıp, ondan sonra tövbeye geleceğim diyor. Yani yaşayamama noktasına geldikten sonra demek istiyor. Bu ikiyüzlülük değil mi diyorum, korkaklık diyor. Hayatı fırsat olarak görüyoruz, bir bacağımız sallanınca da ahiret korkusu başlıyor diyor. Ölmeyeceğimizi bilsek belki daha doğal yaşarız diyor.
Paragraf notu: Manevi duygularımıza esir olmamız ve homofobimiz, aslında yapımızda varolan özgüvensizliklerimiz, korkaklıklarımızdan başka bir şey değil.

Ben kendimi, yaşamımı da irdelemeyi severim; başkalarıyla yüzleşmeyi asla ama kendimle yüzleşmeye bayılırım. Bir şekilde 1 Mayıs'taki yürüyüşüm aklıma geldi. Bir tarafta eşcinseller grup halinde sloganlar atıyor formaliteden, bir tarafta ben tek başıma insanlarla eşcinsellik adına temas kurmaya çalışıyorum. Daha doğrusu günlük hayatımımdaki eşcinsellik adına iletişimimi, anlatımımı caddeye taşıyorum gibi bir şekilde. Eşcinsel olmayanlar bakıyor bana yürüyüşte ama birbirinden cesaret alarak sokağa çıkan grup olarak çıkan eşcinseller de bakıyor. Toplumdan dışlanıyorsun, kendi camiandan dışlanıyorsun ama bu insanın doğru bildiklerini ifade etmesinin önünde bir engel teşkil etmediği gibi itici güç olabiliyor eğer kendine çok inanıyorsa. Bazen yaptıklarımın güzel taraflarını sonradan idrak ediyorum. Zaten o an idrak etsem, o eylemi doğal bir şekilde gerçekleştiremem, kasarım kendimi. Bazen kendimi bir "alıştırma" olarak görüyorum, ne kadar çözerseniz o kadar çok iyi öğrenirsiniz durumu gibi. ALIŞTIRACAĞIM!

İnsan kendine dürüst olursa, hayatını da iyi kötü tatmin edici bir şekilde yaşıyor ve tatminsizlğin sebep olduğu başı bozukluklarının önüne geçiyor bu sayede. Ben de eşcinselliğimi yeterince tatmin edici yaşadığım için, cinsellik dışındaki hayatıma taşmıyor cinselliğim. Ama ya duygular ne olacak. İnsan farklı bir amaç için de biraraya gelse de hoşuna giden birisiyle karşılaşınca duyguları depreşebiliyor ama tutuyorsun kendini, tutmak zorundasın heteroseksist bir toplumda, her şeye rağmen tutmak zorunda olmasa da. Heterosekseller birbiriyle cilveleşiyorlar bakışlarıyla, tutuşlarıyla... Ama biz eşcinseller bir suçluymuş gibi duygularımızı, aşklarımızı jelatinliyoruz kızarmış bir tavuğun kokusunun çıkmaması ve kimseyi rahatsız etmemesi gibi. Başka eşcinsellerin duygularını toplum içine salmamaları eşcinselliklerinden korktuğu için olabilir ama benimki, eşcinselliğimin kimseyi rahatsız etmemesi için. Heteroseksist bir toplumun eşcinsel duyarsızlığına benim heteroseksüel duyarlılığım aslında ne korkaklık, ne de toplumsal kural ve ahlakçılık; sadece nezaket!

Aslında herkesin hayatı bir hikaye farklı konularda ve farklı seviyedeki algılara hitap edebilen ama mühim oan bunu hikyeleştirebilmek veya bir şekilde anlatabilmek, ifade edebilmek, dile getirebilmek, aksettirebilmek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder