23 Ocak 2018 Salı

Sporda 5. yılım açık bir eşcinsel olarak!


Bugün 3 saatlik badminton öncesi, 2 saat de tenis oynadım. Artık kendimde hataya tahammül edemiyorum. Teniste servislerimi orta hızda ve nokta atışı şeklinde yapıyorum artık çift hataya mahal vermemek için. Başarıyla neticelenen bir çiftler maçı, bir de tekler maçı yaptım bugün.

48.5 yaşındayım ama yaptığım maçları hiçbir zaman laylaylom oynamıyorum ve veteran grubunda değilim; 20 yaş altından başlayıp 30 küsur yaşında olan kişilerle oynuyorum. Bugünkü yaptığımız iki maçı da 2-0, 2-0 aldık...Grubumuzda 50-60 yaş arası oynayanlar da var ve sohbet ediyoruz da, ben o yaşlarda gene aynı performansla oynarım diyorum, öyle düşünüyoum en azından.. Aslında her şey çalışmakla ve pes etmemekle alakalı. Tabi yaş denilen, vücudun bitebilirliği gerçeği de var ama bitince düşünürüz artık orasını... Bu arada aynı anda iki raket sporu yapmanın, yani hem badminton hem tenis oynamanın avantajlarını yaşıyorum. Tenis badmintona kondisyon, güç sağlıyor daha ağır spor olduğu için, badminton da tenise atiklik ve refleks sağlıyor daha çok koşmak ve topa hızlı tepki vermek gerektirdiği için...

Zaman zaman insanın hayatında öncelikleri değişebiliyor. Ben spora 5 yıl mı oldu, 6 yıl mı oldu başlayalı bilmiyorum. Evet tarihe baktım, Şubat 2013'te başlamışım ve 5 yıl olmuş. 5 yıldır hayatımın yarısını spor alıyor işte. Bu süreçte pinpon, badminton, tenis, voleybol, yüzme, buz pateni, bisiklet sporları yaptım ve bisiklet vücudumun bir parçası oldu, yüzmeyi öğrendim ve zaman zaman yüzüyorum, voleybola 12 kişiyi bulmak zor ve saha sorunu olduğundan oynayamıyoruz artık, pinponu durağanlığından dolayı bıraktım, buz patenini düştüğüm ve sakatlanmamak için bıraktım ama badminton ve tenise başarılı bir şekilde devam ediyorum spor hayatımda.

Dün facebook'ta yukarıdaki paylaşımları yaptıktan sonra düşündüm de... Gerçekten tam beş yıl geçmiş belli branşlarda spor yapmaya başlayalı.

Çok fark yaratıyor spor insanda. Hem görsel olarak, hem de fiziksel aktivasyon olarak.  Eskiden sol ayak bileğimde kaslarda çekme olurdu, ondan falan eser kalmadı. İnsanın eti sıkılaşıyor, o tombalak ifadeden eser kalmıyor. Ve kendine daha çok dikkat ediyorsun yeme içme olarak falan. Ve disiplinli, düzenli bir hayatın oluyor. Yani her gün yapacağın kendine faydalı bir aktiviten oluyor ihmal etmediğin, edemediğin, ihmale gelmeyen ve sonrasında spor bağımlılığı diye bir şey oluşuyor.

Hep derim ya her zaman, kazanmak tecrübedir diye. Evet ben sanki spor akedemisi bitirmiş gibi spor yapma alışkanlığı kazandım, belki de hayatıma en önemli yönü veren, beni daha sağlıklı bir geleceğe taşıyan, hayata daha sağlıklı bakmamı sağlayan, daha özgüvenli olmamı sağlayan, kendimi sevmemi, kendime değer vermemi, kendimle barışmadık bir yönümü bırakmayan...

Spor ve diğer hayatım şeklinde ikiye bölünmüş durumda hayatım şu anda. Heyecanla gidiyorum her gün tenis ve badminton oynamaya. Üniversite bitirmiş gibi bir kazanım dedim ya spor için; gerçekten bu sözü hak ediyorum. Çünkü 5 yıl boyunca neredeyse her gün spor yaptım, yapıyorum değişik branşlarda başta tenis ve badminton olmak üzere ve bu, günlük 3-5 saat ve daha fazlası oluyor, tam güne bile ulaşabiliyor.

Vücudumu yoruyorum ama keyif alarak, birilerine 3 kuruş için enayi gibi hayebeye yorarak değil. Evet çalışmayı sevmiyorum ve çalışacağıma spor yapmayı tercih ediyorum. Çünkü bu ülkede beyinsel ve sanatsal işin bir değeri yok. Bunları yapamıyorsam, çalışacağıma açlıktan ölürüm daha iyi. Bedensel olarak çalışanları aşağılamak değil bu; herkesin yapısına uygun çalışabileceği bir sistemin oluşturulmamasına bir tepki. Eğitime gereken önem verilmeyince, sanat, spor ve bilime de gereken önem verilmiyor ne yazık ki...

Tabi bu eşcinselliğe bakış açısını da etkiliyor. Eşcinsellerimizde bile heteroseksizme göre bir eşcinsel yaşam biçimi oluşuyor. Bu da homofobiye sebep oluyor tabi. Nasıl mı? Bastırılmış ve örtbas edilmeye çalşılmış bir eşcinsellik, eşcinsellerin de kendileriyle barışamamalarına sebep oluyor ve yer altına inmeye layık görüyorlar kendilerini bu yüzden. Sonra da değişik varoluş yollarına gidiyorlar toplumda kabul görmeyince. E yani seksle falan varolmaya çalışıyorlar. Çünkü yaşayamadıkları cinsellik ön plana falan geçiyor. Öncelikli oluyor seks onlar için. Bu da toplumun eşcinselliğe önyargılı bakış açısını pekiştiriyor. Onlar da makus talihlerini kırmak için hiç çaba sarf etmiyorlar. Hiç açık sporcu görmedim bu ülkede yaa. Ya spor yapmıyorlar, ya da gizleniyorlar.

Zaten genel olarak spora bakış açımız bir acayip. Para kazandıran bir söktör veya bir tarafa fanatik şekilde ait olmak için seyirci olmaktan öteye geçemiyor spor ülkemizde. Başka ülkeler sporcu ihraç ediyor, biz sporcu ithal ediyoruz. Tuhaf değil mi bu sizce? Sorsan sporcuyuzdur ama gazetelerin arka sayfalarında taraftarlık yapmaktan öteye geçemiyor spor anlayışımız. O da sadece futboldan ibaret.

Çok önemli bir notu da düşmeden geçemeyeceğim. Evet heteroseksist bir dünyada homofobi her yerde var kaçınılmaz olarak ama bu bizi kabuğumuza çekilmemize sebep olmak yerine daha da kendimizi göstermemize itici bir güç olmalı varoluşumuz adına. Ben de karşılaşıyorum sporda falan eşcinselliğim yüzünden mesafeli davrananlarla. Bu benim ayıbım değil, onların ayıbı. Okumuş cahillerin nefretine kafamı yoracağıma, başarılarımla onlara ders vermeyi yeğliyorum. Size homofobik tavır takınan kişileri maçlarda yenmenin hazzını hissedebilir veya anlayabilir misiniz; Şu topu yenemiyorum diye küfür ettirebiliyorsam, olay budur, bitmiştir ve bütün eşcinselleri spora davet ediyorum.

Bir not daha ilave edebilir miyim? Bir trans tabirli bana demişti ki küçümseyerek, "Spordan başka neyin var?". Spordan başka çok şeyim var da, üstelik o kadar çok şey var ki yaptığım zamanın bile yetmediği, sizin geçiş ameliyatı düşüncesinden başka hiçbir şeyiniz yok ama benim tek sporum olsa bile! Bu kafayla heteroseksizme yama olmaktan öteye geçemezsiniz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder