6 Mart 2017 Pazartesi

Gecelerden İran gecesi!


Aslında LGBTİ'lerle hafta içersinde parça parça görüşerek paylaşım içersinde bulunuyor, hayata onların gözünden bakmaya çalışıyorum... Hafta sonunda da bir araya gelerek ittifak oluşturuyoruz, güçbirliği yapıyoruz, yalnız olmadığımızı hissediyoruz, dostluğu anlamlandırmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki haftalarda bir arkadaşımızla vedalaşacağız limanda mahsur kalış süresi bittiği için. Keşke ayrılıklar olmasa, hayat her yerde hepimiz için güzel olsa.

Bu akşam İranlı dostlarımıza, aslında onlara göçmen-sığınmacı-mülteci-yabancı demek hakaret gibi geliyor bana, buraya gelmeden önce Türkiye'yi nasıl hayal ettiklerini, buraya gelince ne ile karşılaştıklarını sordum. Bu sorunun cevabını aslında bu geceki arkadaşlarımızın düşünceleriyle sınırlamak doğru olmaz. Daha muhafazakar (hatta şeriatla yönetilen diyelim) ülkelerde yaşayanlar için, elbette (ne kadar sağlıklı ilediği tartışılır da olsa) demokrasi ile yönetilen ülkelerde özgürlük adına beklenti daha yüksektir. İranlı kardeşlerimizin Türkiye'de daha fazla açılıp saçılmalarının sebebi de resmiyetteki demokrasidir elbet. Oysa içinde yaşadığımız toplumsal bir gerçek de var yasaları sollayabilen. Belki de bu yüksek beklentiler, toplumda daha aşağıda bulunan özgürlüğü yasalar seviyesine çekebilir.

Türkiye'de eşcinsellik yasak mı; hayır değil. Uygulamadaki homofobi dışında bir mağduriyetle ne kadar karşılaşıyoruz, karşılaşıyorsak bu bizim haklarımızı bilmemek ve kullanmamakla alakalı olabilir mi; aynen. Hatta içinde yaşadığımız muhafazakar sayılabilecek kültür bile eşcinsellere hoşgörüyle yaklaşabilecekken, biz eşcinsellerin cesaretinin yerterince olmamasından dolayı eşcinsel özgürlük konusunda yerimizde sayabiliyoruz.

Denizli'de İranlı arkadaşlarımız kafalarımızın içindeki homofobiyle bizi yüzleştirdi. Bugün trans kadın arkadaşımın eşi, İranlı bir LGBTİ için diyor ki (Evet Denizli'de resmi olmasa da karı-koca hayatı yaşayan LGBTİ çiftler var; tabii siz gene söylediklerimi hayal ürünü bulabilirsiniz ama bu düşünceler hiç önemli değil benim için. Bu yıl evliliklerinin 2. yılını bitridiler.), adam sakallı ama dudağı rujlu. Evet, özellikle  Denizli Çınar bölgesi daha bir renklendi Amerika'nın, Avrupa'nın LGBTİ anlayışını model alan İranlı LGBTİ dostlarımızla.

Onlara göre İran ile Türkiye arasındaki fark, burada bir şey yaparken yakalanacağız, yakalanırsak da ceza alacağız korkusunun olmamasıymış. Ama İran'da hep tedirginlermiş eşcinsel oldukları için yakalanacağız, hapse atılacağız ve idam edileceğiz diye. İltica edecekleri ülkelerdeki beklentilerini soruyorum. Aslında hiç de umutlu değiller. Hatta Türkiye'deki kadar özgür ve mutlu olabileceklerinden şüphe ediyorlar. Neden mi? Çünkü öteki olmak sadece eşcinsellik değil ki. Bu dünyada tek sorun cinsel yönelim ayrımcılığı değil ki. Ayrıca gelişmiş demokrasilerde de homofobi vurmuyor mu eşcinselleri?

İmkanlar dahilinde burada kalmayı düşünen İranlı arkadaşlarımız var. Hatta Türkiye'de kaldıkları süre boyunca bile nerede rahat edeceklerse orada yaşamak istiyorlar. Bir arkadaşımız çalışma hayatında istediği maaşı alamadığı için başka bir şehire taşınma derdinde mesela. Çünkü herkesin yaşam koşulları ve hayattan beklentileri farklı şekillerde... Kimisinin sorumlulukları var, kimisi sadece huzur istiyor, vesaire...

Yabancı olarak görülmekten ve yabancı olmanın eşitsizliğinden, ayrımcılığından rahatsızlar. Evet her anlamda bir öteki gözüyle bakılıyor yabancılara. Adı üstünde yabancı ama yabancı nedir, kime göre yabancı, neye göre yabancı? Oysa kafamızın içinde oluşturduğumuz ötekileştirmeden başka bir şey değil. Sen de ona göre yabancısın. Sen de ona göre bir ötekisin. Sen de birilerine göre sığınmacısın. Ve hiçbir şeyin, hiçbir kimsenin yarın ne olacağının garantisi yok hayatta.

Ama ben limanların önemli olduğuna inanıyorum geçiş sürecinde. Limanlar yakın kültür olduğu için küt diye çakılmak yerine gurbetin ne olduğuna yavaş yavaş alışılıyor çok yabancı bir kültüre gitmeden önce. Güçleniyorsun, palazlanıyorsun , özgüven kazanıyor, yaşam koşullarının zorluklarını öğrenmiş oluyorsun bir anlamda. İltica edecekleri ülkede yerleşik hale gelseler bile hep göçmenlik duygusu olacağı için, limanlar bir nevi bu duyguya alıştırma sürecidir de.

Sonuçta insan her yerde insan olduğu için, eşcinsel alt kültürünün de aslında Türkiye'dekinden bir farkının olmadığını anlattılar. 45-50 yıl önce Tahran'da gay barlar falan varmış. İran'daki eşcinsel sanatçıları ve yönetiminin muhafazakarlaşmasından sonra nasıl kabuklarına çekildiklerini falan konuştuk.

Yabancılara cinsel anlamda hep kolay lokma olarak bakılmasını da es geçmedik. Sanırım bu, yabancılara karşı, yani onların seslerini çıkaramayacakları düşüncesiyle bir istismarlık.

Bir gözlemimi daha belirtmekte fayda var. İranlı dostlarımız Denizli'ye ilk geldikleri zaman çok sıkıntı çekiyorlardı; hatta ilk dönemlerde intihar vakaları daha çoktu ama son dönemlerde, yani burada bir yaşam kültürü oluşturmaya başlamalarından beri, eskiye göre daha iyi oldukları yüzlerinden okunuyor. Öyle veya böyle, iyi veya kötü bir yaşam çizgisi oluşturmaya başlamışlar.

Bir de ayrıca burada yüzlerce İranlı LGBTİ'nin yanı sıra binlerce (12 bin olduğu söyleniyor) heteroseksüel İranlı yabancı da mevcurt ve kendilerine ait mağazalardan, restoranlara, kafelere kadar işletmeleir var. Geceleri falan sokaklar onlara emanet zaten gezmeyi çok sevdikleir için. Oysa Denizli halkı çalışan kesim insanı olduğu için, ertesi gün işe gideceklerinden ve erken kalkmak zorunda olacaklarından pek gece hayatı yoktur Denizli'de. Farklılıklar kültürel değişime de katkı sağlıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder